Küba, Vatikan ve Rus Ortodoks Kilisesi: Yeni devrimler eski düşmanları birleştirirken

Papa Benedikt’in 600 senedir eşi benzerine rastlanmamış olan istifası, Katolik Kilisesi için bir dönüm noktasını temsil ediyordu. Tanrı’nın yeryüzü üzerindeki sesi olan ve ruhani dünyanın temsilcisi pozisyonuna getirilen biri nasıl olur da bu “görevlerden” istifa edebilir? Benedikt’i gökyüzünden inenleri kamuya açıklama görevinden istifa ettiren, sadece Katolik Kilisesi’nin çocuklara dönük cinsel taciz vakaları, dev yolsuzlukları, işlediği savaş suçları ve ekonomik skandalları değildi. Benedikt’in temsil ettiği program, insanları Pazar günleri eylemlere gitmektense kiliselere gelmeye ikna edemiyordu. İsa’nın öğretileriyle yoksullar arasındaki açı genişliyordu. Emperyalizmin askeri ve iktisadi bunalımı, dünyanın en büyük suç örgütlerinden birisi ve uluslararası neoliberal saldırı cephesinin önemli bir bileşeni olan Vatikan’ın kent yoksulları ile arasının açılmasının ebeliğini yaptı. Jorge Mario Bergoglio (Papa Francis)’in yeni Papa olarak atanması bu şartlar altında ve sonucunda gerçekleşti. Tarihte ilk defa Latin Amerikalı ve Cizvitler’in bir temsilcisi Kilise’nin başına tayin edildi; patlak veren devrimci süreçlerin basıncı altında…

Papa Francis’in öngördüğü yeni program, militanlaşan seferberlikleri Vatikan’ın belirlediği sistem içi mevzilere çekebilmekti. Zamanında Arjantin Kilisesi’nin başındayken cunta yönetiminin başındaki diktatör Videla ile her türlü politik ve askeri işbirliği içerisine giren ve Brezilya’da İşçi Partisi çalışmalarına katılan Kurtuluş Teolojisi hareketini yakaladığı her fırsatta yerden yere vuran Papa Francis, “renkli” geçmişinin bize anlattığının aksine geçtiğimiz aylarda Perulu “Marksist” papaz Gustavo Gutiérrez ile görüşmüş, ardından da “Marksist” papazın sosyal kurtuluş üzerine söylediklerinden büyük övgülerle bahsetmişti. Ayaklanan işçilerin karşısına İncil’den ayetleri ve çarmıha gerilen İsa figürlerini çıkaramamaya başlayan Papa’nın yeni sloganı “yoksullar için yoksul Kilise” idi.

Geçtiğimiz günlerde ise Vatikan, örgütlü gericiliğini solun argümanlarıyla makyajlamayı yeterli bulmayarak, taktiksel bir birlikteliğin temellerini attı. İnsanlığın kolektif acılarına ve yaralarına kayıtsız kalan tanrıların zora girmiş temsilcileri, adında “komünist” sıfatı geçen bir siyasal partinin yönettiği Küba adasında bir araya gelerek, uzun bir deklarasyon kaleme aldılar. Kapitalizmden kurtuluşun tek yolunun cennetin kapılarından geçtiğini uluslararası kamuoyuna duyurabilmek için, yaklaşık bin sene önce ayrılmış olan iki farklı teoloji ekolü, belirli noktalarda eylem birliğine gitme kararı aldı.

***

12 Şubat akşamı Küba’nın başkenti Havana’da Katolik Kilisesi lideri Papa Francis ile Rus Ortodoks Kilisesi lideri Kirill, 2 saat süren bir görüşme yaptılar. 962 senelik ayrılığın ardından basın karşısında gerçekleşen buluşma sırasında Francis’in “Kardeşim! Sonunda!” dediği, Kirill’in ise “Artık her şey daha kolay olacak.” dediği söyleniyor.1 Vatikan’ın baş basın sözcüsü Federico Lombardi Küba’nın “nötr” bir alan olduğu için seçildiğini söylerken, Papa Francis tarihi görüşmeden önce Küba Komünist Partisi (KKP) sekreteri Raul Castro tarafından karşılandı.2 Francis ile Kirill görüşmenin ardından, toplam 30 maddeden oluşan bir deklarasyon yayınladılar.

Vatikan sözcüsünün Küba’yı neden “nötr” bir alan olarak tarif ettiğini anlamak zor değil. Papa Francis bundan daha 5 ay önce Havana’da Che Guevara posterleriyle KKP’nin üst düzey yöneticileri tarafından karşılanmıştı. KKP’nin son aylarda Vatikan’ın propaganda bürosu rolüne soyunmuş olması ve bu gerici buluşmaya istekli ve bilinçli bir biçimde ev sahipliği yapmış olması, “tarafsızlık” ve “halkların dini inançlarına saygı” şeklindeki yetersiz argümanlarla açıklanamaz. Libya’dan Suriye’ye, bölgedeki Bonapartist diktatörlüklerle ciddi oranlarda petrol alışverişi gerçekleştiren Venezuela’daki Chavezci iktidar, Küba ekonomisinin yakın ticari dostlarından. Komünist Parti’nin tarihi ihaneti, Venezuela ile ortaklaşa sahip olduğu bu ticari çıkarları, Ortadoğu proletaryasının çıkarlarından üstün tutmasında yatıyor. Yarı banka yarı kilise olan kurumların “uluslararası kamuoyunun” -yani emperyalistler ile yayılmacı güçlerin- Ortadoğu ile “ilgilenmesine” ne kadar ihtiyacı varsa, Küba’daki Castrocu kliğin de o denli buna ihtiyacı var. Kasketlerinin üzerindeki kızıl yıldızla ve gerilla kıyafetleriyle oportünizmlerinin üzerine radikal formlar giydirmeye çalışan KP’li bürokratlar, ABD-AB ile Rusya’nın müdahaleci ve yayılmacı taleplerinin aktarma kayışı rolüne kendilerini adayarak, dünya solunun çoğunluğunun olası bir gerici saldırganlık atılımını desteklemesinin yolunu hazırlıyor.

Adada imzalanan deklarasyon -elbette bekleneceği üzere- dini bir form altında siyasal vurgular yapıyor. Metin, Suriye ve Ukrayna gibi, bölge emekçi halklarının mevcut hükümetler ve emperyalistlerle çatıştığı coğrafyalara dönük “kaygısını” dile getirirken bir yandan da bu bölgelerde “birlik” çağrısı yapıyor.

“Uluslararası toplumu, Hristiyanların Ortadoğu’dan atılmasını önlemek için acilen harekete geçmeye çağırıyoruz” diyen metin “çatışmalara dâhil olan tüm taraflar müzakere masasında yer almalı” önerisini de getiriyor. Kitlelerin çıplak elleriyle seferberlik hâline geçmesini “içinde bulunduğumuz bu endişe verici zaman” olarak yorumlayan deklarasyon, zenginleşmelerini sansürlemedikleri için kapitalistleri ayıplarken onlara şöyle sesleniyor: “Maddi varlıkların dağılımındaki gittikçe artan eşitsizlik, uluslararası düzenin adaletsiz olduğu hissini güçlendiriyor.”

Uluslararası düzenin aslında adaletsiz olmadığını ancak insanların böyle “hissettiğini” şık bir semantik cambazlıkla belirten metin, Güney Avrupa’da kitlelerin geleneksel muhafazakar hükümetlerle tecrübelerini tüketmesi karşısında endişe duyarak “Avrupa’nın Hristiyan köklerine bağlı kalması gerektiğini” de ekliyor.

Deklarasyon “gezegenin kaynaklarının yavaş yavaş tükendiğini” belirterek güncel bir konuya pratik bir vurgu yapacakmış havası uyandırsa da, tozlanmış tutuculuğun getirdiği “hayatî” gündemini terk edemeyerek, evliliklerin “bir erkek ile bir kadın arasında” olması gerektiğini ve eşcinsel evliliklerin yaşanmasının “üzüntü” uyandırdığını söylüyor. Kürtaj meselesinde ise “yaşam hakkına saygı” şeklindeki kadın düşmanı sloganı kullanmakla yetiniyor. Anlaşılan papazlara, Tanrı’nın yasalarının “kimseyi öldürmeyeceksin” demesine rağmen, “cinayetin” daha “yaratılan” üçüncü insanla, yani Kabil ile başladığını kimse anlatmamış…

Metnin Suriye ve Irak özelinde Ortadoğu’da yaptığı “birlik” çağrısı “toplumsal barış” ve “sosyal diyalog” benzeri grev kırıcı ve işçi düşmanı terimleri anımsatıyor. Yazı boyunca mazeret olarak Hristiyanların söz konusu coğrafyalarda çektiği acılar kullanılıyor, hatta sömürülüyor. Ancak Vatikan’ın ve Rus Ortodoks Patriği’nin asıl isteğinin, Ortadoğu’daki kulübelerin saraylarla barışması olduğu bariz. “İlahi adalet” ve “Tanrı’nın meyvesi olan ahlak” benzeri soyutlamalardan bahseden deklarasyon, bölge rejimlerinin özgürlük ve onurlu bir yaşam talep eden kitlelere namlularını çevirmesinin üzerinden atlayarak teolojik ikiyüzlülüğü yeni bir seviyeye çıkartıyor. Aslında “barış” ve “adalet” söylemlerine rağmen gelenek devam ediyor: Din adamları için en büyük günahkâr hala Prometheus, Lucifer değil. Sınıflar mücadelesinde “barış” çağrısı yapabilmek için savaş baltalarını gömerek birlikte pozlar veren farklı kilise ekolleri, bu amaç uğruna İsa ile Yahuda’nın aslında dost olduklarını dâhi iddia etse, Tanrılardan ateşin çalınması asla affedilmeyecek.

Putin’in ve onun siyasal sözcülerinin de desteklediği bu buluşmanın ve deklarasyonun bir de Ukrayna tarafı var. Ayrılıkçıların hakimiyetinde olan Doğu Ukrayna’nın Ortodoks olmasıyla, ülkenin Batı bölümünün Katolik olması, Putin’in yayılmacı planları dahilinde Ukrayna’nın deklarasyonda isminin geçmesinin sebeplerinden. Rus Ortodoks Kilisesi Sözcüsü Peder Alexander Volkov, “Kilisenin gündemi herhangi bir ülkenin herhangi bir siyasi gündemiyle ilişkili değil. Bu yüzden bunu iki kilisenin önderinin buluşması olarak tanımlamalıyız ve bu buluşmada siyaset yok. Bunu buluşmada aramak tamamen anlamsız.” şeklinde bir demeç vermiş olsa da3, Putin’in, dinî önderler arasında gerçekleşmiş olan böylesi bir buluşmayı, Ukrayna’da yürüttüğü yayılmacı kampanya adına desteklediği ve kullandığı bir gerçek. Geçmişte kilisede konser vermeye çalışan müzik gruplarını hapse mahkum ederek ve eşcinselliğe dönük yasaklayıcı uygulamaları meclisten geçirerek Yeni Ahit’in otoritesini “dünyevî” olan her şeyin üzerinde tuttuğunu ispatlamaya çalışan yeni Çarlık rejimi, Küba’daki buluşmayı siyasal manevra alanları yaratması bağlamında coşkuyla selamladı ve aslında bu buluşmanın yolunu hazırladı. Bu buluşma aracılığıyla Putin, Ukrayna varoşlarını fethetme programını güçlendirmeyi amaçlasa da, kendisi haç çıkaran iki yaşlı adamdan daha fazlasına ihtiyaç duyacak.

1

 http://t24.com.tr/haber/962-yil-sonra-papa-ve-patrik-bulustu,328092

2

 http://www.theguardian.com/world/2016/feb/05/pope-francis-to-meet-russian-orthodox-leader-in-cuba

3

 http://tr.euronews.com/2016/02/11/papa-ile-rus-ortodoks-patrigi-tarihte-ilk-defa-bulusuyor/

Yorumlar kapalıdır.