Gelecek bizim… Kazanmak için birlikte mücadeleye!

Bilinen bir gerçektir. Bataklığa giren debelendikçe daha çok ve daha hızlı batar. Tek kurtuluş çaresi kişiyi kenara çekecek birilerinin olmasıdır. Ve bataklıktayken o birini seçme şansı pek olmaz. Yani kişi ya bastığı yere dikkat edip bataklığa girmeyecek ya da başına gelene razı olacaktır. Bugün Saray ve AKP’nin karşı karşıya olduğu durum, içerde dışarda, tam olarak budur. Saray ve AKP’nin düştüğü bataklıktan çıkabilmek uğruna bugünlerde kimleri dost tuttuğu, kimlerden ve nelerden çare beklediği ortada. Onca uyarıya, onca ikaza, onlarca açık emareye rağmen, kibirle, bile isteye bu “kayıp otoban”a girdiler. Üstelik sadece kendileri değil, Türkiye’yi de peşlerinden sürüklemiş durumdalar!

Saray ve AKP’nin bu, bir adım ileri iki adım geri yürüyüşü karşısında, aklı başında olan herkes, haklı olarak büyük bir dehşete kapılmış durumda. Freni patlamış kamyondan barutla mangal yapmaya kadar, çok sayıda metafor ile bu tablo özetlenebilir. Lakin şu gerçek değişmez: Bazı şeyler test edilmez! O şeyler başkalarının bir şekilde başına gelmiştir, örneğin yüksekten düşmek gibi; ve siz “Nasıl oluyor?” diye denemezsiniz. Düşenin başına gelenden çıkan ders size gerekli sonucu verir. Vermesi gerekir. Yine de test etmeye kalkarsanız ya ölürsünüz ya da kolunuz, bacağınız parçalanır, sakat kalırsınız.

Evet, Saray ve AKP kılavuzluğunda toplum olarak geldiğimiz yer ortada. Tekrarlamanın dahi dehşet verdiği bir ölüm, yıkım ve parçalanma tablosu hayatımızın tam orta yerinde inşa ediliyor. Öyle ki 14 yıl önce, yola çıktıklarında mücadele edeceklerini söyledikleri ne varsa, misliyle gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası haline getirdiler. Topluma çözüm diye sundukları sadece ölüm ve yıkım; ve bu tabloya alışılmasını istiyorlar. Pekiyi, toplum buna alışacak mı? Toplumun bir kesiminin Saray ve AKP’nin politikalarını desteklemesi aldatıcı olmamalı; bu, ne alışılabilir ne de sürdürülebilir bir tablodur. Hamaset ile ne karın doyar ne de dünya döner. Nitekim dönmediği için de yanlış ellerde, yanlış politikalar sonucu ülke olarak battıkça batıyoruz.

Lakin hiçbir şekilde umutsuz da olmamalıyız. Biliyoruz ki kötülük kovulmadan iyilik gelmez. Ne yoksulluk ne yolsuzluk ne de yasaklar sınıf temelinde mücadele edilmeden kalıcı şekilde çözülmez. Bu doğrultuda öncelikle içinde bulunduğumuz bu olumsuz tablonun zorunluluk olmadığını ve bu duruma mecbur olmadığımızı bilelim. Bu olumsuz tabloyu değiştirebileceğimize inanalım. Değiştirmek için kenetlenelim. İhtiyacımız sadece; sokak sokak, mahalle mahalle, işyeri işyeri, okul okul, sendika sendika örgütlenmek, hiçbir sınıf kardeşimizi Alevi-Sünni, Türk-Kürt, şuncu-buncu diyerek dışarda bırakmamak, safları sıklaştırmak, kararlı ve birleşik bir mücadelede ısrar etmek.

Pekiyi niçin örgütlenme ve mücadele? Öncelikle kiralık işçilik gibi kölelikten farksız sömürüyü derinleştiren işçi düşmanı yasaları uygulanmaz kılabilmek için; siyasal, ekonomik, sosyal hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan antidemokratik uygulamaları engellemek ve siyasal demokratik alanı genişletmek için! Fransız işçi ve emekçileri bugünlerde tüm dünya işçi ve emekçilerine bunun nasıl yapılacağını uygulamalı olarak gösteriyorlar. Bizler de ne kendimizden, ne sınıfımızdan, ne insanlarımızdan asla vazgeçmeyelim. Üç yıl önce bugünlerde milyonların neler yaptığını hatırlayalım, unutmayalım. Gelecek zaten bizim… Kazanmak için birlikte mücadele edelim… Bugünden geleceğe köprü kuralım…

Yorumlar kapalıdır.