Türkiye’nin en başarısız liderinin öyküsü: En az üç çocuk, her gün kaç cenaze?

7 Haziran günü, İstanbul Vezneciler’de vahşi bir saldırı ile güne uyandık. Hâlâ neyin bedelini ödüyoruz?

Bundan bir yıl önce, 7 Haziran seçimlerinde Erdoğan konumunu yitirme tehlikesi ile karşı karşıya gelmişti ve ülkeyi kan gölüne çevirmeyi göze almıştı. Görünürde başarılı da oldu. Başbakanı kovabiliyor, yargı ve anayasaya saygı duymuyor. Ancak açıkça görünen bir başka gerçek şunu ifade ediyor: Sarayın başlattığı iç ve dış çatışmalar onun kontrolünden çoktan çıktı.

Erdoğan ne kadar güçlü bastırırsa bastırsın bir türlü zafere ulaşıp ağız tadıyla ülkeyi yönetmeyi başaramıyor. Maceracı dış ve imhacı iç politikasının bedelini ise bizler ödüyoruz.

Her gün en az 5 işçi işyerinde ölüyor!

Erdoğan’ın iç ve dış politikadaki başarısızlıklar silsilesine kanlı bir işçi düşmanlığı eşlik ediyor. Mayıs ayında en az 119, 2016’nın ilk beş ayında ise en az 707 işçi yaşamını yitirdi.

İktidarının sonuçlarına bakacak olursak Türkiye tarihinin en başarısız yöneticisi olan kişinin Erdoğan olduğunu söylemek abartı olmaz. Onca vaade rağmen Erdoğan Kürt sorununu değil çözmek, körükledi. Ekonomi cephesinde (gözleri doysun!) Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan dahi dert yanıyor. İşçilerin üç kuruşa ve ölüm tehdidi altında çalışması gibi kaba dayakla kazandıkları paranın bir kalkınma politikasına sahip olunmadığı için devamlı borca gittiğini aktarıyor. (Patronlar kusura bakmasın. Çar çur etsinler diye kazandıkları paraya karşılık bizim beş kardeşimiz ölüyor. Cenazelerimiz var, üzüntülerine ortak olamayacağız.) Eğitim sistemi ciddi şekilde geriledi. Araştırmalara göre Türkiye’de yaşayanlar dünyanın en mutsuz ve birbirine güvenmeyen kişileri haline geldi. Dış politika ise tam bir başarısızlık öyküsü.

Bu açık yenilgilere rağmen Erdoğan’ın tek marifeti bu işçi cenazeleridir. Erdoğan tüm hüner yoksunluğuna rağmen emeğe yönelik saldırılarındaki kararlılık ile patronlara ne kadar da kârlı bir lider olabileceğinin imajını verdi durdu.

Bunu aklımızdan çıkarmadan dış ve iç politikanın yeni gelişmelerine kısaca göz gezdirelim.

Dış politikada tarihi yenilgiler

Bundan birkaç ay önce “Ey Putin” diye başlayan naralar yerini “Putin’e kulak verme”ye bıraktı. Türkiye’nin ABD’ye IŞİD’e yönelik daha aktif bir çalışma yapacağına yönelik verdiği vaat yerine gelmeyince PYD’nin ilerleyişi başladı. Avrupa’ya mülteci kozu tutmadı. Alınması an meselesi olan vize serbestisi dahi avuçtan kaçtı. Dahası yıllardır lobi çalışmaları ve akıtılan onca para ile durdurulmaya çabalanan Ermeni Soykırımının tanınması hususunda da yenilgi alındı. Erdoğan ise Merkel ile tartışmaya giremedi ve sikletinin ancak Almanya’daki sıradan bir Türk parlamentere yettiğini gösterdi. Ne büyük bir çıkış gerçekleştirdi. Ondan kan testi istedi!

İç politikada tehlikeli ittifaklar ve filizlenen teslimiyet

Dokunulmazlıklarla ilgili anayasa değişikliği bugün resmi gazetede yayımlandı. Ancak onaylama süresinin son gününe kadar beklenmesi sarayın başta HDP’liler olmak üzere muhalefeti nasıl ezeceği konusunda hızlı hareket edemediğini gösterdi.

İlle de başkanlık sistemi diye tutturulurken gücünün şimdilik ancak partili cumhurbaşkanlığına yetebileceği anlaşıldı.

Erdoğan AKP’yi vasıfsızlaştırırken tehlikeli ittifaklara yelken açıyor. Ergenekoncular ile ittifaklar kuruluyor. Kürt illerindeki operasyonlara dair orduya yargı zırhı getiriyor. Komutanların ancak bakanlar kurulunun onayı ile yargılanmasının zemini hazırlıyor. Bunun öncesinde askerin sivil değil, askeri mahkemelerde yargılanması talepleri ile de karşılaşılmıştı.

Sonuç olarak Erdoğan tüm gücü elinde tutuyor imajını çizerken yönetim beceriksizliği onu yeni ittifaklara sürüklüyor. Hem de kendisinden bağımsızlaşma olanağı veren tavizler ile birlikte.

Mücadele eden kazanır

Erdoğan’ın tarihsel başarısızlıklarının biz işçi ve emekçilere otomatik bir zafer taşıyacağına inanmıyoruz. Erdoğan’ın geri çekilmesi ve hatta kaybetmesi dahi işçi düşmanı politikaların hız kesmesi anlamına gelmeyebilir.

Bu sebeple Balçınlar Madencilik, Avon, Avcılar Belediyesi, Başkurt Motor, Tor Demir, DEDAŞ işçileri gibi direnmeli ve de sürecin bir diğer mağduru olan ezilen Kürt halkı ile birlikte hareket edebilmenin zeminini aramalıyız.

Yorumlar kapalıdır.