İktidarın karnesi zayıflarla dolu! Pekiyi, sol neden alternatif değil? Çözüm için çuvaldızı kendimize batıralım!

Erdoğan 7 Haziran seçim sonuçlarını, koalisyon hükümetleri siyasi-ekonomik istikrarı bozar, yeniden kriz günleri geri gelir, diyerek reddetmişti. Bunun üzerine seçimler tekrarlandı. Neticede 1 Kasım seçim sonuçları Erdoğan’a, istediği tek başına iktidar olma imkânını bir kez daha verdi. Pekiyi, istikrar? İstikrar bir daha ne zaman geri geleceği bilinmez şekilde gitti. Bugünlerde Erdoğan, “OHAL neden kalksın?” demekle meşgul. Her şey yüzde yüz kontrol altında değilmiş! 5110 gündür iktidar olan söylüyor bunu! Eskiden 5000 günde insanlar emekli bile olabiliyordu. Anlaşılan emekli olmaya yeten 5000 gün, istikrar sağlamaya yetmiyor.

Pekiyi, neden istikrar sağlanamıyor? Başta Erdoğan tüm AKP’ye göre kendileri dışında herkes sorumlu, bir tek kendileri günahsız, sorumsuz. Gerçekten sütten çıkmış bir AK kaşık söz konusu. Malum çocuklar-ergenler de sorumluluklarını genellikle üstlenmez ve suçu daima başkalarına atarlar. Ebeveynler de, ne zaman büyüyecek, kimliği kişiliği oturacak bu çocuğun diye, dertli dertli söylenirler. Tabii en kötüsü çocukları ne yaparsa yapsın bir keramet arayan-bulan ebeveynlerdir. Böyle ebeveynler çocuklarının asla yanlış ve kötü bir şey yapmayacağına inanırlar. Bakalım Erdoğan’ı ve AKP’yi iktidarda tutan halk kitleleri, bir anlamda iktidarın ebeveyni olarak, gelecek günlerde ne yapacaklar?

Kuşkusuz insanlar, her şey çok kötü olsun ve o kötü halde de kalmaya devam etsin diye bir partiyi-lideri desteklemezler. Erdoğan’a, AKP’ye oy vermeye devam edenler için de bu kural geçerli. İnsanlar en azından kendileri için bir şeylerin daha iyi olacağını düşünerek, umut ederek -örneğin kaybettikleri işlerini geri kazanmak ya da sahip oldukları işi kaybetmemek için – hareket ederler. Attıkları oyun beklentilerinin tam tersi sonuçlar vermesi sadece ve öncelikle onların yanılgısıyla açıklanamaz. Bugünlerde Trump’ın ABD başkanı seçilmesini, halkın cehaletine bağlama örneğinde olduğu gibi, aslında bu kolaycı “çözümlemeler” Trump’ın başkan seçilmesinin de nedenlerinden biri olan neoliberal “seçkinci”, “tepeden inmeci” yaklaşımı göstermekte.

Türkiye’ye dönersek, doğru soru; ne oldu da halkın çoğunluğu Erdoğan-AKP’yi iktidar yaptı ve her şeye rağmen orada tutmaya devam etmekte? Tabii ki “rıza üreten” devletin ideolojik-politik baskı aygıtlarının gücü yadsınamaz ve göz ardı edilemez. Lakin bu faktörü ezberden tekrarlamakla yetinmeyeceksek örneğin, 12 Eylül 1980’den 3 Kasım 2002’ye kadar 22 yılda yaşananların, bir arka plan olarak, bugünkü mevcut tablonun nedenlerini, cevaplarını fazlasıyla vermekte olduğunu da görmemiz gerekir. Buradaki kritik nokta yukarıda iktidarı betimlemek için bahsettiğimiz, kendi tutum ve davranışlarının sonuçlarından bir çocuk-ergen gibi kaçma ve sorumlu olarak başkalarını işaret etme eğiliminin, başta sol muhalefet olmak üzere tüm muhalefet için de geçerli olduğu gerçeği. Dolayısıyla Erdoğan-AKP’nin iktidar olması ve 14 yılın ardından halen orada durmaya devam edebilmesi konusunda muhalefet de üzerine düşen sorumluluğu üstlenmek zorunda.

Özellikle sol muhalefet ve emek hareketi dünyanın her yerinde koşulların ve gelişmelerin kendisini iktidara çağırdığını görmeli. Trump, Erdoğan, Orban, Kaczynski, Duterte ve benzerlerinin kazanma ve iktidarda kalabilme nedeni sol muhalefetin ve emek hareketinin kitlelerin öfke, umutsuzluk ve çözüm arayışlarına güçlü yanıtlar üretememesi. Neden böyle? Özellikle son 15 yılda kitleler dünyanın neresinde bir umut olarak sol-emek alternatifine yöneldilerse, Brezilya, İngiltere, Fransa, İspanya, Arjantin örneklerinde olduğu gibi, karşılarında neoliberal programı uygulamaya devam eden “sol” görünümlü hükümetleri buldular. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Yunanistan’da Syriza, AB’ye boyun eğmeye ve neoliberal bir hükümetin yol haritasına uygun davranmaya devam ettiği takdirde, sorunlarına solun da çözüm bulamadığını gören kitlelerin, bu kez siyasi sarkacın en sağına, faşist Altın Şafak’a doğru salınması güçlü bir ihtimal olacak. Türkiye’de, AKP dışı bir alternatif olarak en başta anılan CHP’nin, sağ-muhafazakâr seçmeni kazanmak için, o cenahtan kimi tanınmış insanları milletvekili olarak transfer etmesi de bu siyasi kısır döngüye bir örnek. AKP’ye tere satma politikası tutmaz. Orijinali varken kimse taklidine bakmaz!

Oysa AKP züccaciye dükkânındaki fil misali öylesine tutarsız, dengesiz ve her şeyi kırıp döken bir konumda ki… Örneğin son dönemde Erdoğan’ın söyleminde öne çıkan iki konuya bakalım: Faiz ve üst akıl meselesi.

Erdoğan, tartışmasız şekilde faize düşman olduğunu söylüyor. Ayrıntılara boğulmadan söyleyelim. Faiz ve lobisi finans kapitaldir. Banka, borsa ve sigorta şirketleri bu sermayenin merkez üssüdür. Faize karşı mısın? Tümünü kapat! Tek bir merkez bankası kur! Vurgunculuğa yol açan faizi engelle! Bugüne kadar ki sömürünün diyeti olarak da dış borçlarını ödemeyeceğini ilan et! Mademki faize düşmansın, yap görelim!

Üst akıl tüm kötülükleri anası, öyle mi? Adını koyalım. Üst akıl emperyalizmdir. İncirlik üssüdür. NATO’dur. İMF’dir. Dünya Bankası’dır. Üst akıl Türkiye’nin düşmanı mı? Öyleyse üst aklın tüm askeri üstlerini kapat! Üst akıl ile yapılmış tüm askeri-ekonomik-siyasi anlaşmaları iptal et! Üst akıl gitsin işçinin, emekçinin, yoksul halkın ortak aklı gelsin. Bütün bunları yapmaktan sizi alıkoyan nedir? Yapın görelim!

Bir yandan faiz lobisi, üst akıl diyeceksiniz öbür yandan Varlık Fonu kurup işçinin alın teri olan İşsizlik Fonu’nu buraya aktarıp zenginlerinize sermaye yapacaksınız. Bu arada işsizlik arttıkça artacak, İşsizlik Fonu’ndan ise sadece on işçiden biri yararlanabilecek. Hamuduyla yutulan devenin boynu eğri olsa ne olur, olmasa ne olur?

Yorumlar kapalıdır.