Korku duvarı yıkılırken

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevlerinin 93. ve tutukluluklarının 18. günündeler. Dışarıda açlık grevi yaptığı için tutuklanıyor olmak ve öyle böyle bir sebepten değil; terör örgütüne üyelikten yargılanmak her ülkede görülebilecek bir durum değil. Yakalama ve arama kararının gerekçesi bu durumun perde arkasını daha net aydınlatıyor: Açlık grevinin ölüm orucuna dönüşebileceği, Tekel ve Gezi benzeri eylemlere sebep olabileceği belirtiliyor.

Yargı; avukatlara dosya göstermiyor, tutuklama kararına itiraz edilmesini bloke ediyor. Hükümet kanadında Süleyman Soylu eğitimcilerin yaptığının tiyatro olduğunun, her ikisinin de terör örgütleriyle organik bağı olduklarının ve bunun da önceki sabıkalarında görülebileceğini söylüyor. Oysa her ikisinin de sicilleri tertemiz.

Herkes terörist ilan edilirse

Terörist olmakla itham edilen yalnızca Nuriye ve Semih mi?Burdur Cezaevi’nde dozer darbesiyle kolu kopan ve KHK ile ihraç edilen Veli Saçılık? Onun yerlerde sürüklenen annesi? Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça? İki eğitimcinin ailesi, arkadaşları, destekleyenleri, Yüksel’de direnişe devam edenler… Çok açık ki herkes terörist ilan edildikçe yalanlar daha çabuk ortaya çıkıyor. Korku duvarı yıkılıyor. Atı alan Üsküdar’ı geçtiğini sanarken, henüz referandumun üzerinden iki ay bile geçmeden sistemi oluşturan tüm mekanizmalar aşınıyor. Toplumsal rıza üretilemiyor, yalanın mumu yatsıya kadar bile yanmıyor. En nihayetinde korku imparatorluğunun sahibi daha çok korkuyor, öyle böyle değil; Gezi hayaletinden, Tekel ihtimalinden, iki eğitimcinin işe iade edilmesinden dahi sonuçlarını düşünerek korkuyor. Kuşkusuz bu çürümeyi ve meşruiyet kaybını üst boyuta taşıyacak şey, sınıf mücadelesi ve toplumsal mücadele olmaya devam edecek. Semih ve Nuriye’nin mücadelesine destek vermek için, ihraç edilen, KHK’larla temel hakları gaspedilen, mücadele etmeleri yasaklanan herkesle toplumsal mücadeleyi örgütlemekle sorumluyuz.

Yorumlar kapalıdır.