Adalet Kurultayı ve “ötesi”

Çok parçalı bileşimine rağmen, yeni rejimin eleştirisi noktasında ortaklaşan muhalefeti, önce Adalet yürüyüşü ve mitingi, ardından Adalet Kurultayı etrafında bir araya getirme, seferber kılma çabası CHP’nin, tüm liberal ve reformist niteliğine rağmen, bu muhalefetin önderliğine talip olma niyetini gösteriyor. Ve aslında koşullar kitle tabanının basıncıyla da birleşince CHP’yi buna mecbur bırakıyor.

Bu noktada, hem Adalet yürüyüşünün hem de Adalet Kurultayının, taleplerin kitlelerce sokağa taşınması ve bu seferberliğin politik zemininin olgunlaşması adına önemli bir çaba olduğu yadsınamaz. Kurultayın bileşimi ve metoduna dair eleştirilerimizi ayrı bir yazının konusu olarak saklı tutmak kaydıyla; kurultay sonrası ortaya çıkan sonuç bildirgesinin, tabanın duyarlılıklarına ve acil ihtiyaçlarına cevap veren asgari bir düzlem ortaya koyduğunu da söyleyebiliriz. Ancak yine açıkça ortaya koymalıyız ki, bugün daha fazlasıyla CHP’nin söylemedikleri üzerinden tartışmayı geliştirmek gerekiyor. 

Öncelikle, CHP, sonuç bildirgesiyle somutladığı mücadele çizgisinde, adaleti merkeze alarak demokratik ve sosyal bir devlet anlayışı ve yapısı için bir mücadele çağrısında bulunuyor. Ancak nasıl bir mücadele sorusunu cevapsız bırakıyor. Söylediklerinden çok söylemediklerinden, 2019 seçimlerinin hedef alındığını var sayıyoruz. Ancak var olan seçim sisteminin usulen her şeyin yolunda gitme varsayımında bile, temsiliyetteki zayıflığı ele alındığında, 2019 seçimlerinin gerçekte neyi nasıl çözeceğine dair iyimser bir tasarıda bulunmak oldukça zorlaşıyor.

İkinci olarak, bildirge ve söylemlerde mücadelenin ortaklaşması ve 80 milyonu kapsaması temennisi öne çıkıyor. Böylesi bir bakışın önemi elbette büyük. Ancak tam da bu nedenle şu soruyu sorma hakkını da bizlere veriyor: Bu bileşimi sağlama adına ne yapılıyor? Mesela CHP, adalet ve demokrasi mücadelesini HDP ile ortaklaştırma yönünde ne bekliyor? Kürt sorunu karşısında iktidarın çizdiği alandan ötesine neden geçemiyor. Ya da mücadelesini emekçi kitlelerle buluşturma noktasında ne öngörüyor? Kadın seferberliklerini bu mücadelenin neresinde konumlandırıyor, vb.

İşçi-emekçi cephesi şart

Bir tuğla da sen koy anlayışı, muhalefetin ana bileşenlerini dışladığı ve tersinden iktidarın ve sağın dili ve duyarlılıkları ile hareket etmeye devam ettiği noktada, zayıf bir zeminde yükselmeye ve sonunda çökmeye mahkûm. Ve CHP bu süreci hedef 2019 algısıyla yönettiği sürece korkarız ki yalnızlaşmanın önüne geçemeyecek.

Mücadeleyi ortaklaştıracak ve yaygınlaştıracak olan ise yeni Bonapartist rejime karşı acil talepler etrafında bir araya gelen tüm kesimleri temsil niteliğine sahip bir işçi-emekçi bileşimi sağlayabilmektir. Ancak böylesi bir bileşime sahip bir meclis demokratik rejime geçişin önünü açacak tedbirlerin alınmasını ve bu tedbirlerin uygulanmasını gerçekleştirebilir.

Var olan seçim sistemi, iktidarın OHAL’a dayandırdığı keyfi uygulamalar, mevcut KHK’lar, gazeteci ve siyasilere karşı süre giden keyfi gözaltı ve tutuklamalarla iktidar bir kez daha 2019 için kendi oyununu kuruyor ve muhalefeti bu alana davet ediyor. Oysa var olan sistemin meşruluğunu sorgulayan bir mücadele en başta kendi mücadele alanını doğru belirleyebilmeli ve kendi zeminini güçlendirmelidir. Bu çağrıyı yapabilen ve bu çağrıyı geniş eylem birlikleri etrafında tüm Türkiye’de örebilen bir önderlik, ancak bu şekilde, seferberlikleri yönlendirebilir. Aksi durumda seferberlikler ya AKP’nin baskı rejimini güçlendirmekten öteye gidemeden sönümlenecek ya da CHP’nin sınırlılıklarını aşarak bizzat onun sönümlenmesine sebep olacaktır.

Yorumlar kapalıdır.