Onların bütçesi, bizim bütçemiz

Malum, hükümet yakın zamanda vergi zamları ile devlet bütçesini daha da arttırma niyetini ortaya koydu. Kimin için? Hepimiz için. Öyle ya, hükümetin işi, oluşturduğu bütçeyi hepimizin faydasına kullanmak olmalı. Peki durum öyle mi? İçtiğimiz limonatanın vergisi artarken, yat almak isteyen bir zenginden vergi alınmıyor. Asgari ücretli gelir vergisinin yükünü taşırken, en zenginlerin gelir vergisi asgari ücretli emekçilerin ödediği gelir vergisinden daha az. Dahası büyük patronların ödemesi gereken SGK primleri de işsizlik sigortası fonundan ödeniyor. Yani elinde zenginliğin büyük bir kısmını tutanların ödediği vergiler azalıyor. Buna karşılık devletin gelirleri artıyor ve vergi yükleri biz işçi ve emekçilerin üzerine yıkılıyor.

2016 yılı Ekim ve 2017 Ekim ayları bütçe gelir/giderleri

Bütçeye biraz daha göz atalım. Geçtiğimiz Ekim ayı bütçe geliri, geçen yıl Ekim ayının bütçe gelirine göre yüzde 23,9 artmış! 2016 yılının Ocak-Ekim dönemi bütçe gelirlerine göre ise bu yılın Ocak-Ekim ayları arasındaki bütçe geliri yüzde 16 oranında yükselmiş. Yani devletin kasasına daha çok para giriyor. Şimdi devletin zenginlerden daha az, yoksullardan daha çok alarak attırdığı bütçe nasıl kullanılmış ona bakalım.

Bütçenin sağlık giderleri geçtiğimiz yılın Ekim ayına göre yüzde 50 azalmış! Eğitime katkı payı ayrılmamış. Tarıma verilen destek yüzde 18,5 azalmış. Yani biz işçi ve emekçilerin ilk elden düzenlemek isteyecekleri şeyler, gelirin artmasına rağmen kısıtlamaya tabi tutulmuş! Peki hangi harcamalar artmış? Fon paylarına ayrılan para geçen yılın Ekim ayına göre yüzde 164 artmış, işveren sigorta primi indirimine ayrılan pay yüzde 110 artmış! Örtülü ödenek, saray giderleri vb hakkında ise bilgi yok. Sonuç olarak emekçinin cebinden alınanlarla oluşturulan vergi yalnızca zenginlere kalkan olarak değerlendirilmiş.

Zengin-fakir ile en ilgisiz görünen bölümlerde dahi biraz hafızamızı zorlayacak olursak hükümetin patron dostluğunu görebiliriz. Halkbank için ayrılan bütçenin korunması bunun bir örneği olabilir. Bir başka örnek de savunma giderlerinde. Savunma giderlerinde geçen yıla göre artış yüzde 50 olmuş. Bu daha iyi korunduğumuz anlamına mı geliyor? Savunmaya ayrılan bütçe -Ekim ayındaki bu değer sağlık giderlerine ayrılanın 85 katı- ne için harcandı bilemiyoruz. Unutmayalım TSK’nın özelleşen yemekhaneleri ile birçok emekçi er kardeşimiz zehirlenmişti ve de haber yasağından ötürü bu gibi vakaların ne düzeye ulaştığını kestiremiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti ordusu kendi askerini zehirleyen ordu durumuna düşürüldü. Hem de bunu yapmak için özel şirketlere savunma bütçesinden para ayrılıyor. Bu meblağın ne kadar olduğunu bile kestiremiyoruz.

Saray yönetimi işçi ve emekçiye tutumluluk çağrısında bulunurken kendisi pek tutumlu olmamış. Bütçe şimdiden 2018 yılı için kullanılması gereken paraları dahi harcamaya başladı. Hem de ne için? Krediler, vb yollarıyla yalnızca zenginlerin daha da zenginleşebilmesi için. Bir yandan enflasyonla maaşlarımız erirken, bir yandan da vergi yükümüz artıyor. Tüm bunlar olurken de Saray yönetiminin uygun gördüğü ekonomi planı uyarınca yeni dolar milyarderleri peydahlanıyor.

Onların planına karşı bizim acil ekonomi programımız

Türkiye ekonomisi henüz bir krizin içerisinde değil, ama kriz emareleri baş göstermiş durumda. Saray ve çevresindeki bir avuç zengin bu sürecin tüm yükünü işçi sınıfına yıkmaya kararlı. Bütçe politikasının sonuçlarını henüz yalnızca artan vergiler ve hayat pahalılığı ile yaşıyoruz. Ancak görünen o ki sorun daha da büyüyecek. Gerçek bir krizin yükü tüm ağırlığı ile işçilere yüklenecek. Saray emekçileri umursamıyor, bedeli tüm ağırlığı ile bizim üzerimize yıkıyor. O halde bizim acil ekonomi programımızı ifade ederek mücadelemizi birleştirmemiz ve bir araya gelmemiz gerekiyor.

Peki ne istiyoruz? İşçi ve emekçilerin üzerindeki vergi yükü azaltılsın. Gelir vergisinin tüm yükü patronlara yüklensin. Krizin faturası patronlara kesilsin. Patronlara ayrılan ödenekler yerine derhal işçi ve emekçiler için ödenekler açılsın. Para yok diye mi zam yapmıyorlar? O halde patronların gelir-gider defterleri işçilerin denetimine açılsın. Böylelikle gerçekten zarar edip etmediklerini görebiliriz. Patronlar üretim yapmayı karsız mı görüyorlar? Kendileri bilirler. O halde devlet derhal işçi ve emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik planlı yatırımlar gerçekleştirsin. Asgari ücret insanca onurlu bir yaşamı karşılayabilecek seviyeye çekilsin. Saray işsizlik sorununu çözemeyeceğini açıkça beyan ediyor. Çalışırken ölen işçi kardeşlerimizin durumu ile de ilgilenmiyor. Madem öyle, işsizliğe çözüm için ücretler sabit kalsın ve 6 saat 4 vardiya çalışılsın, işsizlere yer açılsın. Kar uğruna hayatımıza kast edenlere karşı işyerlerinde işçi denetimi başlasın!

Yorumlar kapalıdır.