2018’de Saray rejiminden çıkış formülü: Birlik, Dayanışma, Mücadele!

Son haftalarda yaşanan gelişmeler, Erdoğan ve AKP yönetiminin hareket alanının giderek daraldığını ortaya koyuyor. İçeride ve dışarıda uyguladığı politikaların tümü birer birer iflas eden Saray iktidarı, bir uçtan öbür uca savrulan zikzaklarla çoktan tükenmiş ömrünü günlük olarak uzatmanın çırpınışları içerisinde. Uyguladığı işçi düşmanı politikalarla emekçi halkı sefalete sürükleyen Saray, varlığını açık baskı politikalarıyla ve kuru hamasetle sürdürmekten başka bir çıkış yolu bulamıyor.

Dışarıda Zarrab davası, içeride Man Adası belgeleriyle yeniden gündeme gelen yolsuzluk ve rüşvet skandalları artık mızrağın çuvala sığmadığını açıkça gösteriyor. Yolsuzluk ve rüşvet skandalları ikiyüzlü bir Kudüs ve Filistin politikasıyla ve sahte bir antiemperyalist söylemle unutturulmaya çalışılıyor. Açıklanan Kasım 2017 enflasyon rakamlarının son 14 yılın en üst seviyesine çıkıldığını göstermesi, dış borç ve cari açığın artmaya devam etmesi, bunlara bağlı olarak döviz fiyatlarının artışı ekonomik tablodaki bozulmanın devam ettiğinin işaretleri olarak kayıtlara geçmekte. Bu tablo içerisinde, iğneden ipliğe her şey zam bombardımanına tutulurken, asgari ücrete yapılan sefalet zammının büyük bir lütuf gibi sunulması, olağanüstü kârlar eden metal patronlarının işçilere yüzde 3,2 zam dayatmasında bulunması, Saray rejiminin işçilere ve emekçi halka sefaletten başka bir şey vaat edemediğinin açık kanıtları haline geliyor.

Ekonomi sözde yüzde 11 büyümüşken, işçilere reva görülen sefalet zamları, işsizliğin çift haneli sayılara demirlemiş olması, gelir dağılımının zenginler lehine iyiden iyiye bozulması, taşeron işçilere kadro vaadinde dağın fare doğurmuş olması RTE-AKP iktidarına dönük hoşnutsuzluğu ve tepkiyi derinleştiriyor. Bunun karşısında Saray iktidarının politikası, Meclis’i ve yargıyı tamamen devre dışı bırakan OHAL ve KHK uygulamalarını ilerleterek Tek Adam Rejimi’ni açık baskı politikalarıyla ayakta tutmaya çalışmaktan ibaret. 696 nolu KHK ile “15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin” hiçbir hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun olmayacağının ilan edilmesi tam da bu çerçeveye oturan yeni bir hamle anlamına geliyor. İç savaş tehdidiyle muhalefeti sindirme girişiminde bulunan Saray’ın, bu adımın esasında gücünden çok güçsüzlüğünü açık ettiğinin farkında olmadığı görülüyor. Bu maddeyle birlikte Saray, bir yandan 15 Temmuz’da suç işlenmiş olduğunu itiraf ederken öte yandan “bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılmasında” devletin kolluk güçlerine güvenmediğini, bu güçleri kontrol altında tutmaktan aciz olduğunu ilan etmiş bulunuyor. Yine, aynı KHK ile “terör” başlığı altında tutuklu yargılanan herkesin duruşmalara artık tek tip bir elbiseyle gelmesini şart koşuyor. Bizzat iktidarın açıklamasına göre bu tek tip elbiseler seçilen renkleri dâhil ABD’nin Guantanamo esir kampı referans alarak hazırlanmış durumda. Kabul edilmesi mümkün olmayan ve çok güçlü reaksiyon gösterileceği çok açık olan bu tek tip elbise girişimi iktidarın diz çöktürmeyi başaramadığı muhalefete yönelik yeni bir saldırı girişimi olarak ele alınmak durumda. Aynı zamanda, CHP’nin Man Adası belgelerini gündeme getirmesinin ardından, uzun süredir konuşulan CHP’li belediyelere el koyma girişimlerinin Ataşehir belediyesiyle başlamış olması iktidarın HDP ile başlattığı muhalefeti etkisizleştirme, yok etme ya da kendine tabii kılma girişimlerini yeni bir aşamaya taşıdığını gösteriyor. MHP’nin “kraldan çok kralcılık muhalefeti” dışında bir muhalefet çizgisine yaşam hakkı tanınmak istenmediği mesajı tüm muhalif kesimlere bu yolla iletilmeye çalışılıyor.

Başta da söylediğimiz gibi Saray iktidarının açık baskı politikaları ve kuru hamaset dışında sunacak hiçbir şeyi kalmamış durumda. Bu durum Saray rejiminin gücünün değil güçsüzlüğünün bir kanıtı olarak görülmeli. RTE-AKP iktidarının ülkeye giydirmeye çalıştığı deli gömleğini yırtıp atmak mümkündür ve zorunludur. Bu çerçevede, öncelikle, CHP ve HDP Meclis’in tamamen tasfiye edildiği bu koşullarda Meclis’te daha fazla orta oyunu oynamaktan artık vazgeçmeli ve Tek Adam Rejimi’nin tasfiyesi doğrultusunda bir Kurucu Meclis oluşturulabilmesi için ilk adım olarak derhal sine-i millete dönmelidir. Yoğunlaşan antidemokratik ve işçi düşmanı saldırılar karşısında emek örgütleri bir acil eylem planı etrafında bir cephe oluşturmalı ve ilk adım olarak, MESS’e karşı mücadeleyi yükselten metal işçilerinin etrafında kenetlenmelidir. 2015’teki “Metal Fırtına”nın rövanşını almaya kararlı olan metal işçilerinin MESS’e vuracağı darbe, Türkiye sınıflar mücadelesinde yeni ve aydınlık bir dönemin kapısını aralayacak bir dönüm noktası olacaktır.

31.12.2017 İşçi Demokrasisi Partisi

Yorumlar kapalıdır.