Kendi seçeneğimizi yaratma zamanı…


Yerel seçimlere, ekonomik durum karşısında kitlelerin hoşnutsuzluğunun arttığı bir dönemde girdik. Bu durum, emekçiden yana bir alternatifi yükseltmek için önemli bir fırsat sunuyordu.

Bu fırsat,  iktidarın “beka” vurgusu karşısında, Erdoğan karşıtlığından öteye bir adım atamamış Millet İttifakı’nın, Batı illerinde bu ittifakın lehine kendini geri çeken HDP’nin ve emekten yana bir alternatifi yaratma çabasına girmek yerine sağa savrulan reformcu solun tercihleri nedeniyle değerlendirilemedi.

Böylece, yerellerdeki birkaç girişim dışında, emekçiden yana bir alternatif oluşturulamadı.

Ve sonuç olarak iktidarın politikalarını sorgulayan, hoşnutsuzluğu artan emekçilere tek bir seçenek dayatıldı: Mevcut iktidardan hoşnut değilsen, onun karşısındaki en güçlü adayı destekle…

Partilerin, programların, adayların önemini yitirdiği; düşmanımın düşmanı dostumdur yaklaşımının akılcılık ve hatta sorumluluk olarak sunulduğu bu tutum yeni değil… Ancak son iki seçimdir iki ittifak kampı etrafındaki kümeleşme bunu adeta bir ön kabul sayıyor.

Emekçi kitleler, “kötünün iyisi” tercihlerle düzen partilerine mahkum edilirken, hem taleplerinden hem de bir politik özne olmaktan uzaklaşıyorlar.   

Seçimin, üzerine düşünmemiz gereken en önemli sonuçlarından biri bu.

Emekçiler, mevcutlar arasında bir tercih dayatmasına karşın, kendi sınıfsal çıkarlarını, ekonomik, demokratik, sosyal hak ve taleplerini temsil eden politik mevcudiyetini yaratmak zorunda.

Kendi seçeneğini yine kendi var etmek zorunda.

Bu açıdan seçimlerin bitmiş olması, bir sonu değil bir başlangıcı ifade ediyor.

Seçim süresince dile getirdiğimiz talepler şu temel anlayışa dayanıyordu: Patronlardan değil emekçilerden yana, denetlenebilir bir belediyecilik.

İşte şimdi patron belediyeciliği anlayışı karşısında savunduğumuz bu belediyecilik anlayışını çok daha güçlü savunmamız gerekiyor. Çünkü mevcut iktidarın ve ister Cumhur ister Millet ittifakı’ndan olsun yeni yerel yönetimlerin programları işçi ve emekçi düşmanlığından beslenirken, bu taleplerimizi çok daha hayati kılacak.

Sadece bu da değil. Emareler, ekonomik krizin durulmak bir yana derinleştiğine işaret ediyor. Düzen partilerinin hiçbiri buna işçiden ve emekçiden yana bir cevap üretmiyor. Tersine, bedeli çoktan işçi ve emekçilere kesmeye başladılar.

Bu nedenle krize karşı acil taleplerimizi çok daha güçlü dile getirmemiz gerekiyor. Acil talepler üzerinden ortak mücadeleyi hedefleyen Krize Karşı Omuz Omuza platformu, bileşenlerinin seçimler için ortak bir politik tutumunun olmaması nedeniyle, son süreçte kısmen duraksamıştı. Ancak şimdi yeniden ve eskisinden daha güçlü biçimde mücadeleyi yaygınlaştırmak gerekiyor.

Gelecek günler, emekçiler için seçim öncesinden daha iyisini vaat etmiyor. Ancak içinde bulunduğumuz ekonomik ve politik koşullar; uygulanan politikaların sınıfsal karakterlerini muazzam şekilde berraklaştırıyor. Bu nedenle, işçiden-emekçiden yana bir seçeneği örmek konusunda her zamankinden elverişli bir dönemde olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Önümüzdeki zorlu ama çıkarımıza olan tek seçenek bu!..

Yorumlar kapalıdır.