Hazırlıklar hızlanmalı

Neredeyse bir yıldan beri işçiler arasında en çok konuşulan, en çok şikâyet edilen konu ekonomik kriz. Hükümetin ve patronların neden olduğu ekonomik krizin ağır sonuçlarını biz emekçiler sırtlamış durumdayız: işten çıkarmalar, artan vergiler, sürmekte olan yüksek enflasyon, tek tek elimizden alınmakta olan kıdem tazminatı hakkı, düzenli ve güvenceli çalışma hakkı…

Epeydir söylüyoruz: Bunlar hükümetin ilk saldırıları. Yakın gelecekte durum daha da ağırlaşacak. Hükümet patronlarla birlikte yeni “reform” planları hazırlıyor ve İstanbul seçimi de bitince bu saldırı daha ağır biçimde yürürlüğe konacak.

Ve şimdiden uyaralım: Bu saldırı basit ekonomik uygulamalar biçiminde olmayacak. Ekonomik kararlara; sendikalara, emekçi örgütlerine ve genel olarak işçi hareketine yönelik müthiş bir baskı eşlik edecek. Nasıl mı? Bunun örneklerini vermeye başladılar bile.

Hiçbir türlü muhalefete izin vermek istemiyorlar. Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişimi ciddi bir mesaj oldu. Sonra, İYİ Parti yanlısı Yeniçağ’dan Yavuz Demirağ’a beyzbol sopalarıyla saldırıldı. En son Erdoğan’ın “manevi kızı” Göknur Damat “İmamoğlu’na destek” deyince bıçaklandı. Bunlar önemli işaretler.

Bir de belki de yeterince dikkat edilmeyen bir nokta var: Baskıcı Tek Adam rejimi kendisini her geçen gün biraz daha sağlama almak için yeni merkezileşme ve denetimden uzaklaşma kararları alıyor. Erdoğan, bir yılda yayımlanan 37 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile hemen her alanda kendine bağlı birçok kurul oluşturdu. Bakanlıkların yetkisinde olan birçok başkanlığı da kendisine bağladı, bazı alanlarda yeni “başkanlıklar” kurdu. Hükümeti zaten meclisin dışından kurmuştu, şimdi kendi kurullarını da bakanlar kurulunun üzerine çekip yönetimi tam anlamıyla merkezileştirdi. Yani ülkeyi tek merkezden denetimsiz yönetme gücünü iyiden iyiye kuvvetlendirdi.

İşçiler bu gelişmelere dikkat etmek zorundalar. Çünkü bugün iş, ekmek ve özgürlük mücadeleleri her taraftan sıkıştırılmakta, cendere altına alınmakta. “Buna karşı ne yapılabilir?” sorusuna yanıt ararken önce neyin yapılmamasına dikkat etmemiz gerekiyor. Geçenlerde Erdoğan’ın patronların örgütü TÜSİAD’a verip veriştirmesine bakıp, rejimin saldırılarını gene bu tip patronların durdurabileceği hayaline kapılmamalıyız. Rejimin etrafında toplanmış patronlar ile ona muhalif gibi görünen patronların arasındaki çekişme, sadece küçülmekte olan pastadan alacakları pay uğrunadır. Yoksa TÜSİAD’lı patronlar işçi ve emekçi sınıfların yanında olduğundan değil.

Bunun en açık örneği, TÜSİAD’ın en önemli üyelerinden olan Koç Holding’in TÜPRAŞ işçileri karşısındaki tutumu. Holding patronu işçilerin toplu sözleşme süresini 2 yıldan 3 yıla çıkarmak, vardiya sisteminde ve ücretli mazeret izni hükümlerinde değişiklik yaparak esnek çalışma uygulamasının kapsamını genişletmek, yani bütün kazanılmış haklarını yok etmek için uğraşıyor. Bunlar zaten Tek Adam yönetiminin tüm işçi sınıfına dayatmayı planladığı saldırılar. Üstelik Koç Holding, TÜPRAŞ’ta grevin yasayla yasaklanmış olmasından yararlanarak, rejimin son derece emek düşmanı yasasından yararlanıyor.

Dolayısıyla, Tek Adam yönetiminin saldırılarına karşı, patronlardan ve patron partilerinden bağımsız bir işçi-emekçi örgütlenmesine yönelmemiz gerekiyor. Bu en önemli adım olmalı. Tüm işçi ve emekçi örgütleri, sendikalar, işçi partileri tek bir cephede birleşmeli ve fabrika fabrika, bölge bölge ortak mücadeleye girişmelidir.

İkinci önemli nokta da işçi sınıfının kendi geleneksel mücadele yöntemlerini hayata geçirebilmesidir. Bunun bir örneği olarak TÜPRAŞ işçileri vardiyası biten işçilerle birlikte işyerini terk etmeme eylemi gerçekleştirdiler. Bu ve üretimden gelen gücün kullanılmasını içeren tüm mücadele yöntemlerinin hayata geçirilmesi, seçimlere ve patron muhalefeti hayali kurulmasından çok daha etkili ve sonuç verici olacaktır.

Yorumlar kapalıdır.