Nerede kalmıştık?
23 Haziran’da yenilenen İstanbul belediye başkanlığı seçimleri, iktidarın tarihsel seçim yenilgisini 800 bini aşan oy farkı ile pekiştirmiş oldu. Kitleler, oy hakkının gaspı girişimine karşı önemli bir sonuç elde etti.
Oy farkı niye arttı, AKP niye yenildi, bu ne kadar önemli bir gösterge kabul edilmeli, bunlar üzerine çokça konuşuldu… Kim kimi tebrik etti, hangi gazeteciler nasıl tutum sergiledi, ne dedi ne demedi magazinine de fazlasıyla maruz kaldık.
O esnada dikkat çeken ilk açıklamalar ise şaşırtıcı olmayacak şekilde sermaye birliklerinden geldi. Birer birer “her şeyin güzel olması” adına kendi taleplerini sıraladılar.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED), TÜRKİYE Genç İş Adamları Derneği (TÜGİAD) tebrik mesajları ve birlik-beraberlik temennileri ile birlikte, ağız birliği yapmışçasına “hadi şimdi ekonomiye bakalım, artık şu reformları yapalım” minvalinde açıklamalar yapmayı ihmal etmediler.
Seçim bittiğine göre artık kaldığımız yerden hızlıca devam etmek gerekirdi.
Bu reformların neleri kapsadığını ise iyi biliyoruz. En son 10 Nisan’da kıdem tazminatının gaspından emekliliğin tasfiyesine, vergi yükünün artmasından tasarruf tedbirlerine kadar emek düşmanı politikaların üzerine kurulmuş bir ekonomi planı tarif edilmişti.
Seçimin hemen ardından gelen zamlar, ÖTV ve KDV indirimlerinin sonlanması da önümüzdeki döneme ilişkin bu saldırı planının ilk örneklerini verdi.
Öte yandan, “ekonomiye bakalım” diyen taraf sadece sermayedarlar değil. Bizzat seçim sonuçlarının kendisi, yaşanan ekonomik krizin etkilerinden bağımsız düşünülemez. AKP’nin eriyen oylarının ana motivasyonunu da burada aramak gerek.
Ancak bu değişimin kalıcı bir tutumdan ziyade bir tepki olduğunu da göz ardı etmemek gerek. Ve bu tepkiye bir cevap sunulamazsa AKP’deki şu veya bu insana itiraz (şu anki süreçte damat ve/veya Soylu) noktasında kalacağına ya da AKP’nin kalesi görülen birçok semtte seçim sonucunda belirleyici olduğu gibi Suriye politikalarına vb. tepki üzerinden bir zemin ve alternatif bulmaya devam edeceği de ortada.
Bir cevap sunmak, öne çıkan sorunların ana kaynağının dayatılan ekonomik yıkım modelinde olduğunu açığa vurmak, ekonomik krize karşı emekten yana çözümleri anlatabilmek, yaygınlaştırabilmek, bu saldırılara karşı ortak bir mücadele hattı örebilmekle mümkün.
Üstelik bu sadece son seçimlerde açığa çıkan hoşnutsuzluğa bir yöneliş katmak için değil, tüm yıkıma rağmen halen kendini AKP’nin politikalarına mecbur hisseden önemli sayıda işçi-emekçiyi kazanabilmek için de geçerli.
Mesele, Türkiye’nin demokrasi ve emek mücadelesi içinde emekçilerin yeniden ana özne olabilmesinden, sermayenin ve iktidarın çözümlerine karşı kendi talepleri ve mücadele araçları ile cevap verebilmesinden ve işçi sınıfının öncülüğünde tüm ezilen kesimleri bu mücadele çizgisinde birleştirebilmekten geçiyor.
23 Haziran’da kitlelerin demokrasi adına aldığı bu önemli sonucu kalıcı bir kazanıma dönüştürebilecek tek yol bu. Ve bu yol hiçbir kimsenin başarısına, inisiyatifine, iyi niyetine terk edilemez.
Yorumlar kapalıdır.