Pandemi ve kriz hızla kötüleşiyor: Kapitalizm ve hükümetler aciz oldukları kadar da tehlikeliler – tek çıkış yolu bizim mücadelemizdir!
OKDE (Komünist Enternasyonalistler Örgütü) Deklarasyonu
Koronavirüs Pandemisi – kriz hızla kötüleşiyor
Kapitalizm ve onun Yeni Demokrasi (ND) gibi temsilcisi hükümetlerin ürettikleri yanıtlar yetersiz ve tehlikelidir
Tek çıkış yolu, işçilerin ve gençliğin kolektif örgütlülüğü ve eylemidir
- Korku ve felç durumunu yenmek, işçi sınıfını ve tüm toplumu korumak için hükümetin ve medyanın “kişisel sorumluluk” propagandasını durduralım!
- Krizin sonuçlarının bedelini ödemeyi engellemek, tüm toplumsal ve siyasal haklarımızı korumak için! İşçilerin yönetiminde bir çıkış planını uygulamaya koymak için!
Koronavirüs pandemisi bir olağanüstü hal yaratmış durumda. Kriz hızla kötüye gidiyor. Halkın sağlığı, her an daha çok can kaybı riskiyle hızla bir sınıra itiliyor. Ekonomik açıdan kriz şimdiden işsizlikte artış ve emek düşmanı saldırılar dalgası ortaya çıkardı. Kapitalizmin bütün diğer büyük krizlerinde olduğu gibi en çok zararı çalışan ve alt sınıf kitleler görüyor.
Emek hareketinin örgütleri ve militanları sürece müdahil olmalı: toplumun canlı güçlerini sekteye uğratmak ve paralize etmekten başka bir işe yaramayan korku ve paniği püskürtecek karşı saldırıya kararlı bir şekilde katkıda bulunulmalı. Her yere yardım ederek, toplumsal ve siyasal örgütlerimiz vasıtasıyla, kitlelerin özörgütlülüğünü geliştirerek… Durumun kolektif, sakin, akılcı ele alınışını ve gerekli koruyucu önlemlerin doğru uygulanışını yöneterek veya gerektiğinde dayatarak. Krizin nedenlerini ve tek çıkış yolunu, yani tehlikeli bir şekilde ilerleyen sürecin kontrolünü ele almak için kitlelerin savaşkan müdahalesini vurgulayarak. Çünkü en büyük tehlike bir doğal felaket değil; durumun yönetiminin kapitalist sistemin ve burjuva devletin, emperyalistlerin (AB, ABD), “serbest pazarın” kör güçlerinin, neoliberal hükümetlerin, bürokratların, partilerin ve özel medyanın beceriksiz ve tehlikeli ellerinde bulunmasıdır. İşçi sınıfına ve halk katmanlarına karşı pandemiden daha kötü bir tehdit söz konusu ve ne pahasına olursa olsun bu tehdidi def etmek zorundayız!
Kimi suçlamalı?
Mevcut kriz gibi krizlerin nedeni -öngörülemeyen etkenler ne olursa olsun- “kutsal kitapların kıyameti” değildir. Krizin nedeni kapitalist sistemin krizinin ta kendisi, toplumun kaotik ve tamamen etkisiz olduğu açığa çıkan kapitalist örgütlenişidir (daha doğrusu örgütlenemeyişidir). Çevre felaketi, savaşlar, mülteci akımları, tüm bunlar sefaletin yaygınlaşmasına yol açmakta. Sağlık sistemi ve sosyal hizmetler, on yıllardan beri uygulanan neoliberal politikaların (özelleştirmeler, işten çıkarmalar, esnek çalışma koşulları, vb.) sonucunda çökmekte. Krizlerin (kamu sağlığı, çevre vb. alanlarda) bu denli ağır hale gelmesinin nedeni bunlardır. Burjuva hükümetlerin, bürokrasinin ve elitlerin cehaleti, körlüğü ve iktidarsızlığı. İçine sığındıkları camdan kulelerinden işçilere ve yoksul kitlelere insan-altı varlıklar gibi davranıyorlar. Bu yüzden özellikle AB ve ABD’de Covid-19’a karşı zamanında ve etkili bir hazırlık yapmadılar. Bütün fanatik dindarlar gibi, her şeyi “pazarın görünmez eline” ve “sağlıklı özel teşebbüse” bıraktılar, sonra da kriz ilerledikçe paniği yaymaya giriştiler. Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, halk stres altında ve ıstırap içerisindeyken, ABD Kuzey Irak’taki İran yanlısı kuvvetlere roket saldırısı gerçekleştirdi! Bizden, onlara güvenmemizi ve hep birlikte durmamızı isteyen günümüzün kapitalizmi, burjuvazisi ve “liderliği” işte budur! Yozlaşmış, aciz, tehlikeli ve ölüm saçan bir sistem.
Bugünlerde herkes şunların farkında: Bir, eğer faal kamusal sağlık sistemi içerisinde yeterince yoğun bakım ünitesi olsa idi risk şimdikine göre oldukça düşük olacaktı. İki, ABD’den AB’ye tüm burjuva hükümetler, halka ilişkin olarak kayıtsız ve yanıltıcı davranmanın yanı sıra, daha en başından itibaren meselenin önemini göz ardı ettiler, onun ciddiyetini hafifletmeye çalışan bir tavır içinde oldular. Üç, eğer işbirliğine, kolektif çalışmaya ve dayanışmaya dayalı bir toplumsal düzen olsaydı, özellikle bugünkü teknik ve bilimsel gelişmişlik düzeyiyle böylesi krizler asgari toplumsal ve insani kayıpla aşılabilirdi. Ancak bu imkansız hale geldi, neoliberalizmin vahşi politikaları sonucunda kriz patlak verdi, “pazar” ve kâr galip geldi.
Ekonomik kriz: Koronavirüs neden değil. İşçiler kapsamlı bir saldırıları tehdidi karşısındadır.
Burjuvazinin kurmayları ve neoliberaller finansal krizin nedenlerini koronavirüs arkasına saklamaya çalışıyorlar, her zaman yaptıkları gibi bir dış etkiye bağlıyorlar. Bunu, kapitalist sistemi ve neoliberal politikaları aklamak için, işçi sınıfını töhmet altında bırakmak için, gittikçe sertleşen saldırılarına bahaneler bulmak için, ve elitlerin ölçüsüz zenginleşmesini devam ettirmek için yapıyorlar! Koronavirüs finansal krizi doğurmadı, sadece onu tetikledi ya da ivmelendirdi. Uluslararası ekonomik durum koronavirüs salgınından önce kötüleşmekte (büyüme oranlarının gerilemesi ve resesyon, ticaretin ve yatırımın sınırlandırılması, menkul kıymetler borsasındaki çöküşler/iflaslar, borç patlaması vs.) ve toplumsal eşitsizliğin ağırlaşmasına yol açmaktaydı. Bu nedenle, burjuvaziler arasındaki rekabetler ve çatışmalar durmaksızın yayılıyor ve giderek şiddetleniyordu.
Temel neden kapitalizmin kendi krizidir. 2008 “Büyük Krizi” burjuva devletlerin zenginlere, sermayeye, spekülatörlere, bankacılara, merkez bankalarına akıttığı trilyonlar (parasal genişleme vb.) ile “düzeltildi”. Bu paralar yine yalnızca balon ekonomisine, borsalara, spekülasyonlara ve parazit ekonomiye (türevlere, devlet tahvillerine ve şirket tahvillerine) gitti. Krize çare bulmakta başarısız olsalar da, sınıf çıkarları gereği aynı tarzda davrandılar ve bugün bile böyle devam etmektedirler. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası, bankalardan, çokuluslu şirketlerden, büyük kuruluşlardan ve uluslararası tefecilerden -onları doğrudan iflastan kurtarmak için- “çürük”, geri ödenemeyen borçları satın alarak tahvil piyasalarına önayak oldu. Avrupalı emperyalistler bir yandan bankalara yardım için ilave onlarca milyar sözü verirken diğer yandan İstikrar Paketi’nde “esneklik” ile ilgili gevezelik etmekteydiler. Hiçbir yanılsamaya yer yok: burada işçilerin lehine herhangi bir amaç bulunmamaktadır. Sermayeyi ve zenginleri kurtarmak için her şey mubah, her şey harcanabilir görülmektedir –bu yolda yağmalanan gene işçiler olacaktır! Kutsal yasaları, bu basit, değişmez, aşağılık yasadır. Halen, rekabetin ateşi sorunu alevlendirmekte, uyum içerisinde, ortaklaşa uluslararası bir çabayı engellemektedir. Sınırların kapatılması, ülkeler ve hükümetler arasında uluslararası tecridin artışı bunu göstermektedir.
Kapitalistler ve hükümetler, pandemiden evvel de dişlerini göstermeye başlamışlardı: İşten çıkarmalar, ücret kesintileri, haklar iptali, sürekli emek düşmanı “tedbirler”… Şimdi almakta oldukları önlemler (faiz indirimleri, sermayeyi güçlendirme paketleri, vb.) defalarca kullanılmış ve artık etkisini tüketmiştir. Ekonomik krizi hafifletmeleri olanaklı değildir. Pandemi düşüşe geçse bile işçi sınıfına çıkartılan fatura daha da ağır olacaktır. Borsadaki trilyonlarca dolarlık zayiatı ve burjuvazinin kayıplarını bizim sırtımıza yüklemeye çalışacaklardır. Krizin “ulusal” düzeyde veya tüm sınıflarca paylaşımı söz konusu değildir. Her geçen gün durum daha da vahimleşecek ve patronların işçi sınıfına karşı saldırıları daha azgın bir hal alacaktır.
“Yeni Demokrasi” hükümeti: Durumun üstesinden gelmek için yetersiz ve tehlikeli propaganda: “bireysel sorumluluk”
Yunan kapitalizmi tamamen harap olmuş bir halde. Bu durum zaten bir süredir kendini göstermeye başlamıştı, bugün ise apaçık ortadadır. Turizmdeki etkisi, neoliberal/memorandum kemer sıkma “kalkınma”sının yol açtığı çıkmazın sadece küçük bir parçasıdır. Bu politikalar sadece toplumun talanına, elitlerin zenginleşmesine götürmektedir. Bugün artık engellemez olan kamu gelirlerinde erteleme ya da düşüş, bu “etobur” kâr odaklı kamu maliyesi yönetimini batıracaktır. Hükümetin tercih ettiği mevcut aşırı neoliberal politikalarla çok hızlı bir şekilde yeni bir iflasa ve yeni bir memorandum’a götürüleceğiz. Henüz sadece başındayız ve kapitalistler şimdiden daha büyük işten çıkarmalar, çalışma saatlerinde kural tanımama, hakların ortada kaldırılması vb. eylemlere girişiyorlar. İşçi sınıfının ve toplumun bütün katmanları çözülme tehlikesiyle karşı karşıya. Sonuna kadar direnişe hazırlanmalıyız.
Aynı zamanda Yunanistan’da, pandeminin baş göstermesi, işçilerin, kitlelerin, gençlerin içinde bulunduğu tehlikeyi açığa çıkartmaktadır. Özellikle, Yunan hükümetinden ve AB’den faşistlerin, binlerce yerinden edilmiş mülteciyi “istiflediği”, toplama kampları ve bölgelerinde durum daha da tehlikelidir.
Medya, hükümete bağlı mekanizmalar, hükümet propagandası (Panadopoulos’un devrik sendikacı grubuyla birlikte –ki meselenin sınıf olmadığını ilk söyleyen o oldu- Mitsotakis ve onun hükümetini (sağlık bakanı Kikilias, eğitim bakanı Kerameos vs.) sağlam, sorumlu ve etkili bir liderlik olarak resmetmeye çalışıyor. Bundan daha yanıltıcı bir şey olamaz! Yeni Demokrasi’nin önlemleri (objektif olarak gerekli olanlar bile) günlerce süren “bekleyelim görelim” sürecinin sonrasında, yani gecikmeli olarak geldi ve bunların çoğunluğu da sahte, sınıf ayrımı gözeten ve dolayısıyla etkisiz tedbirlerdir.
Mitsotakis’in 14 Mart’ta açıkladığı yasal düzenlemeye baktığımızda şunları görüyoruz: 1) Patronlar için hiçbir yükümlülük (dezenfeksiyon, hijyen ve güvenlik tedbirlerine dair) yer almamaktadır. Bu durum şimdiden patronların işçileri tehlike koşullarında bile durmaksızın çalışmaya zorladıkları, suç derecesinde davranışlarına neden olmaktadır. 2) Temel tıbbi ve besinsel ihtiyaçların karşılanabilmesini garanti altına alabilmek için spekülasyona karşı fiyat kontrolüne, pazara ve üretime dair hiçbir düzenleyici tedbir alınmamaktadır. 3) Kapitalistlere yine bolca “kolaylaştırıcı tedbirler” (vergi affı vs.) sağlanmaktadır. Bunların bedelini ödemek de devlete ve son kertede emekçilere düşecektir. 4) Çalışanların yıllık izinlerinin bir kısmı gasp edilmektedir (“Özel amaçlı izin / tatil” adı altında). 5) Devlete ve patronlara, çalışma zamanını, işgünü süresini, işin gerçekleştiği mekanı istedikleri gibi dayatma yönünde tek taraflı yetki verilmektedir. Böylece, zorla çalıştırmaya (angarya) doğru gitmekteyiz. Yani; kamu alanında fazlaca “esnek” çalışma saatleri, tamamen denetimden azade hale gelmiş “uzaktan çalışma” (ki bir yandan çocuklara ve çalışmayanlara bakarken bir yandan çalışmak yüküyle karşı karşıya bırakan bir durum), hangi işçilerin veya hangi departmanların “normal” şekilde çalışacağına ve bu çalışmanın nasıl gerçekleşeceğine dair patron kararı ve “yönetici hakkı”nın tek taraflı egemenliği ilan edilmektedir. Bu durum işten çıkarmaların, çalışan sayısını azaltmanın, zorunlu tatillerin, yarı zamanlı ve esnek çalışmanın, ücretlerde düşüşün genelleşmesi ve halihazırdaki toplu sözleşmelere ve haklara dair daha da kapsamlı yürürlükten kaldırmalar getirilmektedir… Zaten işsizlikten, yarı zamanlı/esnek işlerden, yetersiz maaşlardan, borçlardan, konut tahliyelerinden mustarip emekçiler şimdi umutsuzluk içindedir.
Sağlık ve eğitim alanındaki tedbirler Yeni Demokrasi hükümetinin ne kadar çürümüş ve tehlikeli olduğunu gösteriyor. Başbakan yardımcısı ve eski sağlık bakanı Adonis Georgiades, antiseptikler ve maskelerle ilgili spekülasyonu serbest piyasanın sorunsuz işleyişi olarak ilan etmeye cüret etti. Sağlık bakanı Kikilias, sağlık personelinin ek mesai ücretlerinin güvence altında olduğuyla ilgili böbürlenmekten geri durmuyor, ama takviye olarak tam zamanlı kalıcı sağlık personel alımıyla ilgili ağzını bıçak açmıyor. Öyle ya, bütçe disiplinini bozmamak gerek! Özel/özelleştirilmiş sağlık altyapısını dikkatli bir incelmeye tabii tutacağına yıkıma uğramış kamusal sağlık sistemi için iki yıllık sözleşmeler üzerinden iş ilanları açıyor. Attico ve Rio hastanelerinde çalışanlar bu trajik durumun bir kısmını gözler önüne serdi. Eğitim bakanı Kerameos, kiliseleri kapatacağı yerde, dini törenlerde ortak kullanılan aletlerin tehlikesinin önüne geçmeyerek yaptığı gibi, dini bağnazlığı hoş görüyor ve yeniden üretiyor. Başbakan Mitsotakis, iş toplumu korumaya geldiğinde “mali olanaklarla” ilgili sınırlamalardan söz ediyor, ama iş insanlarına ve burjuvaziye gerekli olan milyarlar elbette bulunuyor. Kamu sağlığına ve eğitime zarar veren ve günbegün vermeye devam eden tüm bu insanlar şimdi karşımıza geçmiş “babacan” bir tavırla bizi yaratıcı istihdama, çocuk ve yaşlılar için bakıma yönlendiriyor!
Demokratik özgürlükler için kırmızı alarm
“Evde Kal”: devasa bir kara propaganda başlattılar. Elbette toplumu korumak için değil onu (gerekli kısıtlayıcı tedbirlerin ötesinde) sindirmek için. Kolektif haklarımızı ve sosyal hizmetlerin çözülüşünü gizlemek ve sessizce onaylatmak için dayattıkları da “bireysel sorumluluk”. “Bireysel sorumluluk” ve “söz konusu sermaye ise yasaklamak yasaktır” ifadesi bir madalyonun iki yüzüdür. Gittikçe daha agresif ve tehdit edici bir hale geliyorlar: aydınlanmış devlet ve hükümet otoritelerinin talimatlarını dinlemeyen “eğitimsiz”, “tembel”, “sorumsuz” ve hepsinden önemlisi “disiplinsiz” insanları suçluyorlar. Yani, pandemiyi ve krizi, demokratik özgürlüklerin ilgası için önemli adımlar atarak fırsata çevirmek istiyorlar: Örneğin, gösteri ve yürüyüş yasakları (iyi hazırlanılmış bir yasak), emek hareketinin sosyal ve politik örgütlülüğüne karşı ağır uygulamalar, kamusal hayatın askeri ve polisiye denetim altına alınması (özel polis “operasyon merkezleri”nin daha da güçlendirilmiş yetkilerle acil olarak oluşturulması).
Tüm bu planların karşısında kararlı bir blok oluşturmalıyız. İşçiler, yoksullar, gençler! Biz ne bu salgının sorumlularıyız ne de bizi göstermek istedikleri gibi antisosyal davranışları olan sorumsuz canavarlar. Hükümetlerin, yozlaşmış hükümet memurlarının, patronların veya zenginlerin aksine, bu toplumu gerçekten önemseyenler bizleriz. Emek hareketimizin ve mücadelelerimizin tüm araçlarını nasıl ve hangi boyutta kullanabileceğimize, demokratik tartışma ile karar verebilecek olan da yalnızca bizleriz. Ayrıca, kriz gittikçe kötüleşirken haklarımızı ve hayatlarımızı korumak için gerekli seferberlik ve mücadelede için tereddüt etmeyecek ilk ve tek unsur da bizleriz. İşçileri ve toplumu, olabilecek en kapsamlı şekilde koruyabilecek tek yol budur!
Yalnızca kendi güçlerimize güvenelim
- İşçilerin ve gençliğin kolektif hareketi, örgütlülüğü ve eylemi
- Radikal Acil Durum Programı için
İşçiler, yoksul toplumsal kesimler, gençlik birleşmeli, seferber olmalı ve savaşmalı. “Otoriteye boyun eğin” korkusunda ya da “bireysel sorumluluk” felcinde bir çözüm yok. Radikal ve etkili talepler içeren bir Acil Durum Programı ortaya koymalıyız: İstikrar Paketi’nin derhal iptali; borç ödemlerinin durdurulması; işçi ve kamu borçlarının dondurulması ve silinmesi; tüm ihtiyaçları karşılayacak ölçekte kamusal sağlık fonlaması; tüm kilit sektörlerde (hastane, tedarik zinciri vb.) güvenilir ve kalıcı koşullarda istihdam; zenginlere acil durum vergilendirmesi; tüm özel sağlık sisteminin ulusallaştırılması; fiyat kontrolü -özellikle kritik mallarda-, ithalat ve ihracatla birlikte büyük perakende mağaza zincirlerinin ulusallaştırılması; herhangi bir spekülasyonun ibret verici şekilde cezalandırılması; sorumsuzca davranan din insanlarının cezalandırılması; Kilise’nin sorumsuzluğuna karşı zorunlu tedbirlerin devreye sokulması ve gerekirse kapatılması. Kamuda ve özel sektördeki işçiler için: İşverenlerin hijyen düzenlemelerine uymaya mecbur edilmesi, uymazlarsa en ağır şekilde cezalandırılmaları; izin günlerinin işverence ödenmesi; işten çıkarmaların yasaklanması; işçi haklarında (çalışma saatleri, çalışma koşulları vs.) en ufak bir azaltmaya gidilmemesi. Bunlar, devletin ve işverenlerin diktatoryal “yönetsel haklarına” bağlı değildir, işyerlerinin düzenlenmesi, korunması ve işçilerle alakalı tüm kararlar işçi komiteleri ile işçilerin denetimi altında alınmalı ve uygulanmalıdır.
Acil durumun yönetiminin, burjuvazinin neoliberal yöneticilerinden işçilere geçmesi için mücadele etmeliyiz; bu çözümler ancak böylece uygulamaya girebilir. Mevcut pandemi serbest piyasanın tüm ideolojilerinin ve mekanizmalarının sınırlarını ve başarısızlıklarını gösteriyor. Kriz kötüleştikçe, kapitalizmin ölümcül tımarhanesinden kurtulmak için radikal kopuşa olan ihtiyaç da artacaktır; tek gerçek çözüm, işçilerin hükümeti ve sosyalist çıkış yoludur. Örgütümüzün militanları bu doğrultuda her şeyi yapacak, emek hareketinin tüm güçlerini bu yola çağıracak ve bu yolda inisiyatif alacaktır.
Komünist Enternasyonalistler Örgütü (OKDE), YUNANİSTAN
Yorumlar kapalıdır.