Almanya: Aşırı sağ neden yükseliyor?

Almanya’da olmaz denilen şeyler oluyor ve konunun “Babylon Berlin” dizisinin senaryosuyla hiçbir ilgisi  yok. Aşırı sağcı güçler önce belirli bir kitlesellik ve meşruiyet oluşturmaya yöneliyorlar, ardından yasal partiler ve küçük yerel seçim başarıları geliveriyor. Sonraki adım, daha etkin politik figürleri öne çıkartmak ve daha büyük bir partide (AfD – Almanya İçin Alternatif) federal seçim zaferleri ve ırkçı argümanlar için daha fazla meşruiyet kazanmak oluyor. Sanki görünmez bir el var arkalarında.

Bu hareket, solcu yayınevlerinin ve akımların sıkı şekilde takip edildiği bir ülkede, bir yeraltı tedhiş örgütü kurup – ve yıllarca yakayı ele vermeksizin – onlarca göçmeni tek tek sokak ortasında avlıyor. İşe bakın ki, bu örgütün Alman emniyetinden özel kuvvetlerine, devlet kurumlarıyla sıkı bir işbirliği halinde olduğunu ortaya koyan kanıtlar var. Ama Şansölye’ye bakılırsa bunların tümü can sıkıcı münferit vakalar.

2019 seçimlerinde Almanya için Alternatif Parti’nin (AfD) Saksonya ve Brandenburg eyaletlerinde ikinci parti olması beni neden ilgilendirsin diyebilirsiniz. Oysa bu önlenebilir gelişme, II. Dünya Savaşı’ndan yaklaşık 80 yıl sonra Nazi düşüncesinin iki eyalet parlamentosunda son derece güçlü şekilde temsil edilecek olması anlamına geliyor. Bu, bütün işçiler, göçmenler ve ezilenler için alarm verici bir gelişme.

Alman Askeri İstihbarat Servisi MAD’a göre pek çok aşırı sağcı bir süredir Alman silahlı kuvvetlerine sızma taktiği uygulamakta. Özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığı’na (KSK) bağlı yaklaşık bin kişilik bir birlik, Nazizmin kalesine dönüşmüş durumda.

Bu arada, KSK’nin cephaneliğindeki 48 bin silah, 62 kilo patlayıcı ve 37 bin kurşunun akıbeti belirsiz. Konunun uzmanları, Neonazi askerlerin söz konusu askeri malzemeyi ırkçı ve aşırı sağcı gruplara verdiğine kesin gözüyle bakıyorlar.

Sıklıkla orduya hakim olamadığı eleştirileriyle karşılaşan Savunma Bakanı Annegret Kramp Karrenbauer, nihayet söz konusu birimi “demir bir süpürgeyle” temizleyeceği sözünü vermek zorunda kaldı.

“Gölge Ordu”

Geçtiğimiz yıl, “Gölge Ordu” adı verilen bir gruba karşı yürütülen gizli operasyonda, tamamı askerlerden oluşan ve aralarında bir albayın da bulunduğu teşkilatın, “X Günü” adını verdikleri bilinmeyen bir tarihte, Almanya’daki siyasetçilere yönelik suikastlar yaparak, iç savaş ya da askeri müdahaleye elverişli koşullar yaratmayı planladığı ortaya çıkartılmıştı.

Kripto iletişim yazılımları üzerinden iletişim kuran darbeci grup, eski Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Federal Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Roth ve Sol Parti Federal Meclis Grup Başkanı Dietmar Bartsch’ın da aralarında bulunduğu bir dizi siyasetçiyi, ayrıca Müslüman ve Yahudi toplum liderlerini aynı gün aynı yerde toplayarak infaz etmeyi planlıyordu.

Almanya’da aşırı sağın kazandığı mevziler her şeyden çok Alman egemen sınıflarının iki önceliğinden besleniyor: Almanya’nın I. ve II. Dünya Savaşları’na yol açan yayılmacı ihtiraslarını ve bu ihtirasların yol açtığı yıkımı “utanılacak bir olgu olmaktan çıkartma” çabası ve derinleşen kriz koşullarında, kitlelerin ne pahasına olursa olsun devrimci ve sosyalist bir alternatif arayışına engel olmak.

Unutmayalım ki, 2008 kriziyle birlikte Almanya’da da bir siyasi radikalleşme süreci yaşanmakta ve bu durumun açıklayıcı nedenleri var; iki Almanya’nın “birleşmesinden” bu yana Alman egemen sınıf mensupları aşırı zenginleşirken, en alttakilerin durumu dramatik bir biçimde çöküntüye uğradı. Alman halkının 13 milyonluk bir kesimi yoksulluk sınırı olarak tarif edilen düzeyde yaşam savaşı verirken, Alman emekçilerinin 3,5 milyonluk bir kesimi ay sonunu getirebilmek için aynı anda iki işte birden çalışmak zorunda.

Ne mi oluyor? Olan şu: 2008 mali krizinin çarpıcı sonuçları ve giderek derinleşen stratejik çatışmalarla Almanya’da, Avrupa’yı Alman ekonomi- politiğinin belirleyici hakimiyeti altına almayı amaçlayan militarist ve yayılmacı bir eğilim de ağırlık kazanmaya başladı.

Şimdi bir kez daha bu eğilimin sözcüleri, Alman egemen sınıfları adına, iki dünya savaşı döneminde de hayata geçirilmeye çalışılan utanç verici hedeflerine, yani yayılmacı eğilimlerine elverişli bir zemin yaratmanın uğraşında. Alman aşırı sağının bu eğilimden bağımsız ele alınması olanak dışı.

Faşizm, yapısal kriz halindeki burjuva düzenin bir dışavurumudur. Ve unutulmamalı ki onunla, mevcut düzenin ufkuyla sınırlı araçlarla savaşılamaz. Bu nedenle faşizmle tartışmaya değil, onu bir insanlık düşmanı akım olarak yok etmeye odaklı bir mücadele elzem. Faşizm tüm topluma teşhir edilmeli ve işçi sınıfının eylem birliği ile kararlı bir biçimde toplumdan izole edilmelidir. Faşizm yok edilmesi gereken habis bir urdur.

Hatırda tutalım, Alman burjuvazisinin belirleyici bir kesiminin eğilimi haline gelen dünya gücü olma hayali, yalnızca  Kızıl Ordu’nun muazzam savaşımıyla durdurulabilmiş ve Üçüncü Reich’ın 1945 yılında kayıtsız şartsız teslim olması sayesinde dizginlenebilmişti.

Yorumlar kapalıdır.