Kamulaştırılması gerekenler sadece KÖİ’ler mi?

Hükümetin özellikle inşaat baronlarına milyarlarca dolar aktardığı Yap-İşlet-Devret (YİD) sisteminin uygulandığı Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) yatırımlarının halka nelere mal olduğu artık herkesçe biliniyor.

Devlet, işi yapan şirkete en az 15-20 yıllık kullanıcı (müşteri) garantisi veriyor (hem de dolar bazında); kullanıcı sayısı az olunca da aradaki farkı şirkete kendisi ödüyor. Örneğin, devletin YİD modeliyle inşa edilen köprü ve otoyol projeleri için 2019 yılında yaptığı garanti ödeme tutarı 8 milyar lira (bu, kamuoyunun bildiği asgari miktar). Bunlara diğer havaalanlarını, tünelleri, hastaneleri vb. ekleyin, halkın kullanmadığı ya da kırk yılda bir kullandığı yapılara ödemesi gereken miktar ortaya çıkar. Bu böylece yıllarca daha sürecek ve devletin kasası hortumlanmaya devam edecek.

Geçenlerde CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, iktidar olmaları halinde hortumcu beş şirketi (beşli çete) devletleştireceklerini söyledi. Devletleştirme meselesine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Halk TV’deki röportajında değindi. Söyleşiyi yapan Şirin Payzın, Selin Sayek’in sözlerinin işverenler arasında kuşku yarattığını söyleyince, Kılıçdaroğlu “şirketleri değil, onların yaptıkları kurumları” (yani yolları, köprüleri, hastaneleri vb.) kamulaştıracaklarını söyledi.

Bu, CHP açısından iyi bir adım gibi gözüküyor. Emekçi halkın vergilerinin hortumlanmasına son vermek olumludur. Ancak, bir-iki sorumuz ve eleştirimiz var.

Birinci soru: Bu kamulaştırmalar tazminatlı mı, yoksa tazminatsız mı yapılacak? Yani, CHP iktidarı bu yapıları onlar için garanti edilmiş olan toplam tutarı ödeyerek mi kamulaştıracak, yoksa ödemesiz mi? Eğer CHP tazminat ödeyecekse, bunun Tek Adam rejiminin yaptığından ne farkı kalır? Dolayısıyla bizim talebimiz, tüm bu kurumların tazminatsız olarak devletleştirilmesi.

İkincisi: Kamulaştırılan bu kuruluşları kim işletecek? Eğer CHP’nin aklında olan tüm bu işletmelerin hükümetin atayacağı kişilerce işletilmesi ise, bu kuruluşların kaderi gene devlete yerleşen hortumcuların eline bırakılmış olur. Bizim önerimiz ise, devletleştirilen işletmelerin işçi denetimine bırakılması, yani çalışanlar tarafından demokratik bir biçimde yönetilmesi.

Üçüncüsü: Neden sadece işletmeler kamulaştırılıyor da onları yapan soyguncu, hortumcu şirketler kamulaştırılmıyor? Bu şirketler (özellikle beşli çete) bugüne değin devlet eliyle milyarca lirayı emekçi halkın cebinden, aşından hortumladılar, kasalarını doldurdular. Bütün bu paralar halkın parasıdır. Dolayısıyla bu şirketlerin kendisi de tazminatsız olarak devletleştirilmelidir. Bütün varlıkları hazineye devredilmeli, halkın eğitim, sağlık, ulaşım gibi ihtiyaçlarına ayrılmalıdır.

Unutmayalım Türkiye’nin toplam serveti 1.355 milyar doları bulurken, ülkedeki en zengin yüzde 1’ik kesimin toplam serveti 576 milyar doları (yaklaşık 4,3 trilyon TL’yi) buluyor. Yani nüfusun yüzde 1’i tüm servetin neredeyse yarısına sahip. Bu müthiş bir eşitsizliktir ve bu hortumcu yüzde 1’in kimlerden oluştuğu bellidir. CHP’nin bu eşitsizliğe bir çözüm önerip önermediğini tartışmamız gerekiyor.

Ve dördüncüsü: Biz, sadece bu hortumcu şirketlerin değil, bugüne değin özelleştirilmiş olan tüm kamu işletmelerinin (yeni sahipleri olan şirketlerle birlikte) tazminatsız olarak kamulaştırılmasını talep ediyoruz. Zira bu devlet işletmeleri de sırf kapitalistler kâr etsin diye halkın mülkiyetinden alınıp yok pahasına onlara satıldı. Bunlar da geri alınmalı.

Emekçi halkın yaşam düzeyini biraz olsun iyileştirebilmek için öncelikli olarak bu adımların atılması ve onların çıkarları doğrultusunda planlı, merkezi bir ekonomi politikasının oluşturulması gerekiyor.

Yorumlar kapalıdır.