Biden’ın Pirus zaferi dünya halkları için bir umut mu?

ABD seçimleri Biden’ın zaferiyle sonuçlandı. Korkulan olmadı ve Trump’ın seçim sonuçlarını hukuk içi ve dışı yollarla kendi lehine çevirme çabaları büyük ölçüde sonuçsuz kaldı. Ancak Amerikan toplumunun ve emperyalizminin içinde bulunduğu krizin faturasını dört senedir Trump’a kesmeye çalışan Demokrat Parti (DP) için seçim sandığından umduğu “mavi dalga” (1) da çıkmadı: Biden oyların %51,9’unu alarak beklenenden çok daha az bir farkla halk oylamasını kazandı. Demokratlar Temsilciler Meclisi’nde sahip oldukları çoğunluğu koruyabilmeyi başarsalar da sekiz koltuk kaybettiler. Ocak ayında sonuçlanacak Senato yarışında ise şimdilik bir koltuk kazanabilmeyi başarsalar da yasama açısından çok daha büyük öneme sahip Senato’da en iyi ihtimalle Cumhuriyetçiler ile berabere kalacak ve çoğunluğu elde edemeyecekler. Yani bu bir Pirus zaferi.

Amerikalı işçi ve emekçi sınıfı ekonomik kriz ve pandeminin yıkıcı sonuçları altında ezilirken, her iki parti de Başkanlık, Temsilciler Meclisi ve Senato seçim kampanyalarına milyonlarca dolar akıttı (toplam yaklaşık 16-20 milyar dolar arası değişiyor). Neden? Metotları farklılık gösterebilse de son tahlilde Amerikan emperyalizminin çıkarlarını gözeten iki kapitalist lider neredeyse berabere kalabilsinler diye!

Buradan ne gibi sonuçlar çıkartabiliriz?

Trump yenildi ama Trumpçılık yenilmedi. Halk oylamasında çoğunluğu alarak değil, Seçmenler Kurulu oylarının çoğunluğunu alarak başa gelen Trump’ın dört senelik başkanlık süreci boyunca Demokrat Partililer 2016 seçimlerinin kendilerinden çalındığı propagandasını yapmışlardı. Şimdi bir dört sene boyunca da Amerika nüfusunun yarısı, seçimlerin Trump’tan çalındığına inanarak hareket edecek. Bu artan toplumsal kutuplaşma, aslında iki partinin politik programı ekseninde incelendiğinde yapay olsa da bu suni ayrım özellikle işçi sınıfı içerisinde ırkçılık üzerinden ilerleyen sınıf bölünmesini derinleştirecek.

Biden’ın Trump’tan temel farkı aslında Amerikan emperyalizminin içinde bulunduğu krizden nasıl çıkılacağı ve düzenin hangi araçlarla tesis edileceği noktasında yatıyor. Bu noktada mesela Trump sopa kullanarak anayasayı hiçe sayan; hem sözde demokratik çerçevenin hem geleneksel devlet aklının hem de neoliberalizmin normlarının dışına çıkan hareketlerde bulunabilirken, Biden ve Demokrat Parti havuç kullanarak anayasal kırmızı çizgileri ihlal etmeme taraftarı. Biden Wall Street’in küreselleşmeci finansçılarını, teknoloji devlerini ve benzeri kesimleri temsil ederken, Trump gümrük duvarlarının yükseltilmesinden ve milliyetçi-korumacı ekonomi politikalarından kazanç sağlayabilecek burjuva kesimleri temsil ediyor. İkisi de sömüren sınıfın çıkarlarını gözetiyor, işçi ve emekçilerin değil: Özetle, farklı burjuva fraksiyonları temsil ediyorlar.

2019’da Temsilciler Meclisi Trump’ı görevi kötüye kullandığı için azletmek istedi. Bu süreçteki argümanları Trump’ın Rusya ile Ukrayna’ya karşı daha agresif bir dış politika yürütmediğiydi.

Şu an DP Trump’ın gerici politikalarına karşı pozisyon alıyormuş gibi dursa da bu politikaların hiçbiri bu azletme sürecinde argüman olarak kullanılmadı. Yani Demokrat Parti Trump’ı ABD’de göçmen toplama kampları inşa etmek, emekçilerin kazanılmış sendikal haklarına ve ücretlerine saldırmak, kadın hareketini kriminalize etmek, zenginlerden alınan vergileri düşürmek ve sosyal haklara bir bir saldırırken ordunun bütçesini görülmemiş seviyelere çıkarmak gibi nedenlerle sanık sandalyesine oturt(a)madı. Özetle amaç Trump’ı azlederek, Trump’ın işini Trump’tan daha iyi yapacak birinin yerine getirilmesiydi. Biden daha şimdiden önüne bakmak istediğini, ülkenin daha fazla kendisinin selefinin soruşturulması tarafından tüketilmesini istemediği ve herhangi bir soruşturmanın ülkedeki kutuplaşmayı artıracağı endişesini taşıdığını dile getirmeye başladı bile.

Seçim sürecinde kitlelerin etrafında seferber oldukları başlıca üç sorun şunlardı: Pandemiye ve ekonomik krize karşı akılcı bir mücadele planı, George Floyd’un öldürülmesinin ardından sistematik ırkçılığa ve polis şiddetine karşı sonuç verici önlemlerin alınması ve ekolojik yıkımın önüne geçecek somut adımların atılması. Bu talepler ekseninden bakarsak, Biden zaten daha şimdiden pandemiyle ilgili olarak ücretli veya ücretsiz izin, üretimin durdurulması benzeri tedbirleri almayacağını açıkladı. George Floyd’u öldüren polislerin bağlı olduğu Minnesota valiliği DP’nin elindeydi. Biden’ın başkan yardımcısı Kamala Harris, Kaliforniya eyalet başsavcısı iken siyahların katlinden sorumlu polislere yönelik cezasızlık hükümlerine sesini çıkarmamıştı. Biden, Paris İklim Anlaşması’na da geri döneceğini söylüyor. Ama sadece Trump hükümeti değil, Obama hükümeti de ihtilaflı fracking (hidrolik kırma) tekniği vasıtasıyla petrol sömürüsüne başvurarak bu anlaşmayı ihlal etmişti bile. Biden bu tekniği kullanmayı sürdürecek ve daha başkanlık koltuğuna oturmadan fosil yakıt endüstrisiyle finansal bağları olan isimlerin kabinesinde yer alacağını belirterek kitleleri hayal kırıklığına uğratmaya başladı bile…

(1) 2004’ten bu yana mavi Demokratların, kırmızı da Cumhuriyetçilerin rengi.

Yorumlar kapalıdır.