Yaptırımlar, emperyalizme bağımlılığın sonucudur
Avrupa Birliği (AB) 11 Aralık’ta Türkiye’ye yönelik yeni yaptırımlar üzerinde anlaşma sağladıktan ve bunların devreye alınmasını 2021 Mart ayına erteledikten hemen sonra ABD’de Trump “Caatsa” diye bilinen yaptırımları yürürlüğe koydu. AB’nin yaptırım kararı daha çok Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve demokrasi konularındaki anlaşmazlıklara dayandırılıyor. ABD’nin yaptırımı ise S-400’ler krizi nedeniyle Türkiye’deki savunma sanayisini hedef alıyor.
Türkiye’nin savunma sanayisindeki girişimleri İHA’lar (insansız hava aracı), SİHA’lar (silahlı insansız hava aracı), gelişkin tanklar ve gemiler gibi savunma/saldırı araçlarının üretimine yönelik olduğundan ve de bu araçların güdüm, motor, kamera gibi yüksek teknoloji gerektiren parçaları yurtdışından ithal edildiğinden, Caatsa yaptırımları savunma sanayisini olumsuz yönde etkileyecek. Katar’a emanet edilen Tank Palet Fabrikası’ndan beklenen tankların neden hâlâ yapılmadığı sorusuna AKP’lilerin verdikleri “Almanlar motor göndermiyor” yanıtı, bu teknolojik bağımlılığın açık delili oldu.
Cumhur İttifakı yetkilileri yaptırımları “hukuksuz ve hasımca” bulurken, Millet İttifakı bileşenleri de hemen “milli birlik ve beraberlik” sloganına sarılarak AKP hükümetinin desteğine koştular.
Biz işçiler olarak ise soruna kendi sınıfımızın talepleri ve geleceği açısından bakıyoruz. Elbette AB ve ABD emperyalizmlerinin Türkiye ve diğer bağımlı ülkeler üzerindeki dayatmalarını reddediyoruz. Ama asıl eleştirdiğimiz Türkiye’deki yönetimlerin bir yandan emperyalizme bağımlılıklarını devam ettirirken, bir yandan da çıkar sürtüşmeleri ortaya çıktığında emperyalistler ve diğer büyük güçler arasında zikzaklar çizerek yeni bağımlılık arayışlarına girmesi. Yaptırımların hemen ardından “ABD’den kopalım, Çin-Rusya eksenine geçelim” önerilerinin ortaya atılması, emperyalist ve yayılmacı güçler arasında tercih yapmaya dayalı bağımlılık zihniyetinin bir ürünüdür.
Türkiye işçi ve emekçi sınıflarının çıkarı emperyalizmden bağımsızlıkta yatmaktadır. Kuşkusuz ABD’den kopmalı, NATO’dan çıkılmalı ve üsler kapatılmalıdır. Öte yandan Avrupa Birliği bir emperyalist patronlar topluluğudur; Türkiye işçi sınıfının birleşeceği güç Brüksel’deki emperyalist birlik değil Avrupa’daki emekçi yığınlardır. Çin ve Rusya ise, sadece kendi halklarını ezen, yoksulluğa mahkûm eden değil, ama aynı zamanda dünya emekçilerini soymak ve sömürmek için genişlemeye çalışan diktatörlük rejimleri tarafından yönetilen yayılmacı ve emperyalist devletlerdir. Bütün bu rejimler Türkiye dahil olmak üzere bütün ülkelerdeki işçi ve emekçi sınıfların düşmanıdır.
Türkiye emekçileri, bu güçler arasında tercih yapma zorunluluğundan kurtulmak için, her şeyden önce emperyalizme ekonomik ve siyasi olarak bağımlı, ama bir yandan da saldırgan/yayılmacı emeller güden Tek Adam rejimine ve onun temsil ettiği sermaye egemenliğine son vermek durumundadır.
Yorumlar kapalıdır.