İDP Gündem Tartışmaları’nda mücadeleleri birleştirme ihtiyacı vurgulandı

İşçi Demokrasisi Partisi (İDP) Gündem Tartışmaları kapsamında “Pandemide Türkiye nereye gidiyor?” başlıklı çevrimiçi etkinlik 24 Ocak Pazar günü direnişçi işçilerin ve Türkiye’nin farklı illerinden emekçi ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleşti.

2020 yılı hem salgına karşı hem de iktidarın ve patronların faturayı işçi ve emekçilere yıkma çabasına karşı mücadeleyle geçen bir yıl oldu. Sağlıksız çalışma koşulları, uzun çalışma saatleri, ücretsiz izinler, yüzde 50’yi bulan mutfak enflasyonuna rağmen dayatılan düşük ücretler karşısında işçiler; haklarını aramaya, bunun için mücadele etmeye, sendikalaşmaya devam etti. Ancak bu örgütlenme çabaları da yine karşısında işverenleri ve iktidarı buldu.

Bu çerçevede, hakları için 1000 günü aşkın süredir mücadele eden Cargill işçileri, Atlas Global mağduru emekçiler, PTT işçileri, grevdeki Baldur emekçileri ve TİS sürecindeki Kadıköy Belediyesi’nden DİSK’li Kadınlar taleplerini ve mücadele sürecinde karşılaştıkları zorlukları aktardı.

“İki seçenek vardı, mücadeleyi seçtik!”

Sendikal faaliyetleri nedeniyle 17 Nisan 2018’de işten çıkarılan Tek-Gıda İş’te örgütlü Cargill işçilerini temsilen söz alan Faik Kutlu, mücadeleye başlangıçlarını şu sözlerle aktardı: “İşten atıldık, önümüzde iki seçenek vardı; ya gidip başka fabrikada işbaşı yapacaktık ve bir süre sonra aynı sorunları orada da yaşayacaktık ya da anayasal hakkımız için mücadele edecektik. Biz ikincisini seçtik. Baskılara, engellere rağmen geri adım atmadık, her seferinde mücadeleyi bir üst çıtaya taşımaya çalıştık.”

1000. günde taleplerinin duyulması için Ankara’ya Tarım Bakanlığı önüne gitmeye karar veren ama gözaltına alındıklarını ifade eden Cargill işçisi, bu baskıların kendilerini yıldırmadığını dile getiriyor: “Bize 1000 gündür mücadele verdiniz, kazandınız diyorlar. Biz o fabrikada sendikal haklarımıza saygı duyulup bize tekrar işbaşı yaptırılana kadar kendimizi kazanmış görmüyoruz. Biz tazminatlarımızı aldık, sendikal davalarımızı kazandık ama mücadeleye devam ediyoruz çünkü bu ülkede her şeyi para ile çözmeye çalışan patronlara karşı işçinin derdinin her zaman para olmadığını, insanları anayasal haklarını kullandıklarında bu şekilde cezalandıramayacaklarını öğrenmeleri gerekiyor. Bu açıdan bizimki tüm işçi sınıfı adına verilen bir mücadele…”

“Bu artık hak-hukuk-adalet mücadelesi!”

Şirketin iflas yoluna başvurması sonrası şubat ayında 3,5 aylık maaşları ve özlük hakları içeride kalacak şekilde işsiz kalan Atlas çalışanları adına söz alan direnişçi işçi ise süreçlerini aktarırken şunlara dikkat çekti: “Biz iflası sizinle birlikte basından, uçuşa giderken öğrendik. Ve üç ay boyunca alacaklarımızın peşine düştük ama bir süre sonra iş tıpkı Cargill işçilerinde olduğu gibi alacak davasından çıktı ve hak-hukuk-adalet mücadelesine döndü. 6-7 ay iyi niyetli düşünmeye çalıştık, basın açıklamaları yaptık, mahkeme sürecini takip ettik ama böyle sonuç alamadığımızı gördükçe ivme ivme mücadelemizi yükseltmeye başladık.”  

İş haklarını aramaya gelince muhatap bulamayanların bir örneği de PTT işçileri… Onlar da, sendikal sebeplerle üyelerin maruz bırakıldığı işten çıkarmalar, ücretsiz izinler, baskılar karşısında İstanbul, İzmir ve Bursa PTT Başmüdürlükleri önünde direnişteler. Direnişteki PTT işçileri adına söz alan PTT-SEN eğitim sekreteri Ulaş Sandıkçı, “Biz yaklaşık 1,5 yıldır bağımsız sendikamız nedeniyle baskı görüyoruz. Başka bir sendikada faaliyet yürütmüş olsaydık bunla karşı karşıya kalmayacaktık. 1 yıldır sendikanın kurucu üyeleri ya 25/2’den işten atıldılar ya da zorunlu ücretsiz izne ayırdılar,” diye belirtti. Şubat ayı itibarıyla Ankara’ya taşıyacakları mücadeleleri için destek istedi.

Direnen, örgütlenen işçiler karşısında işveren yasaları da kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Şu an yasal olarak grevde olan Baldur işçileri de benzer bir süreç yaşadılar. Baldur Süspansiyon işçileri sendikaya üye oldukları için Kod 29’dan yüz kızartıcı suçlar bahane edilerek işten atıldılar. Baldur işçileri adına etkinliğe katılan Levent Kılıç süreci “Son iki ayda iki temsilci, üç öncü işçiyi işten çıkardılar. Biz de yasal hakkımızı kullanarak greve çıktık. Grevin ilk günü 23 kişiyi daha işten çıkardılar. Beş kişi gözaltına alındık, şu an denetimli serbestlikle bırakıldık. Ama biz şunu biliyoruz, biz kazandığımızda tüm işçiler kazanacak,” sözleriyle aktardı.

“Sınıf mücadelesini eşit şartlarda vermeliyiz”

Etkinlikte, Kadıköy Belediyesi’nden DİSK’li Kadınlar adına söz alan ve TİS süreçlerini aktaran 1 no.lu şube temsilcisi Nazan Çam Ay ise şunları aktardı: “TİS sürecine hazırlanırken hem şube yönetimi hem kadınlar olarak işçilerle konuştuk ve tüm sorunlarımızı toplu sözleşmeye aktardık. Ancak hem pandemi hem de işverenin tutumu süreci zorlaştırıyor. Şu an masadayız. 40’a yakın madde geçti ama 40’a yakın madde de duruyor. Çoğu da maddi konulara ilişkin maddeler.”

Hem işverene hem de erkek egemenliğine karşı bir mücadele sürdürdüklerine dikkat çeken Ayşecan Ay ise şunları ekledi: “Eğer bir sınıf mücadelesi veriyorsak bunu eşit şartlarda vermek zorundayız. Mücadeleyi birbirimizle değil karşı tarafla vermek zorundayız. Ama maalesef işçi eşittir erkek algısı halen devam ediyor sendikada da işveren tarafında da… O yüzden kadınlarla ortaklaşa bir talepler listesi oluşturduk. İstanbul Sözleşmesi’nin TİS’te tanınmasını sağladık. Fakat sonrasında tıkandık. Kendisine sosyal demokrat bir belediye ve devrimci diyen bir konfederasyonun bir parçasıyız ve diyoruz ki siz kendinizi karşısında konumlandırdığınız politikaların pasif taşıyıcısı olmayı kabul edemezsiniz…”

“İşçinin sorununu işçi çözer!”

Direnişteki işçilerin ardından İDP adına söz alan Oktay Benol ise pandemi döneminde sürdürülen mücadelelerin ve bu mücadeleleri birleştirmenin önemine dikkat çekti: “İşçilerin derdini işçilerden başka anlayacak yok. Biz bunu siyaseten işçinin sorununu işçi çözer diye formüle etmiştik. Tabii bunu söylemek ile sınırlı kalmamak gerekiyor; her alanda işçilerin denetlemesi ve yönetmesi de gerekiyor.”

Pandemi politikalarına ve patronların bu süreci nasıl fırsata çevirdiğine, işçiye kaşıkla verilenin nasıl kepçeyle geri aldığına dikkat çeken Benol, “İşçi ve emekçiler için pandeminin etkilerinin 3-4 yıla yayılacağı düşünülüyor. Bu nedenle, talep ve sloganlarımız etrafında bir araya gelmek gerekiyor. Bugün pandemi koşullarında çok önemli mücadeleler çok büyük fedakarlıklarla sürüyor ancak hiçbir mücadele ne kadar büyük fedakarlık yapılırsa yapılsın kendi başına sonuç alamıyor, ya da kısmi ve geçici haklar elde edilebiliyor. Mücadelelerin mutlaka birleştirilmesi gerekiyor.”

Ardından etkinliğin tartışma bölümünde söz alan Tek Gıda-İş Örgütlenme Uzmanı Suat Karlıkaya, Döhler’de sürmekte olan mücadele sürecini aktardı ve tüm direnişlerin ortak noktasına dikkat çekti: “Hep kış geldiği zaman derdimize düşüyoruz, artık yazdan hazırlıklarımızı yapabilmeliyiz. Mücadelenin yol ve yöntemleri işverenleri geri püskürtebilmek olmalı ve bu da birlik beraberlikten geçiyor, emek dostlarımızın birlikte hareket edebilme yetilerini sağlayabilmek ve ortak zemini belirleyebilmek zorundayız.”

Manisa’dan Termokar işçileri Birleşik Metal’de örgütlenme süreçlerini ve Kardeş İşçiler adına konuşan Erdal Mercan ise Manisa’da işçi ve emekçilerin yaşadığı zorlukları aktardı.

Dinleyicilerin yorum ve katkıları ile süren etkinlik, önümüzdeki tek seçenek olarak ortak taleplerimiz ve acil eylem planı etrafında mücadelelerin birleştirilmesi gerekliliğini işaret etti ve bunu toplumun tüm ezilen, mücadele eden kesimlerine yaymamız gerektiğine dikkat çekti. Bir sonraki İDP gündem tartışmaları bu ortak mücadele zemininin sağlanması adına araç ve yöntemler neler olabilir soruları etrafında devam edecek.

Yorumlar kapalıdır.