“Sol” sendika bürokrasisi
Şubat ayında birbiriyle çelişkili gibi görünen iki sendikal haber vardı. Birincisi, 13 Şubat’ta DİSK yöneticilerinin, konfederasyonun 54. kuruluş yılını Baldur grev çadırının önünde kutlamalarına ilişkindi. Diğeri ise, bundan sadece altı gün sonra Kadıköy Belediyesi işçilerinin, kendilerinden habersiz ve kabul etmedikleri bir sözleşmeye imza atan Genel-İş merkez yönetimini ağır bir biçimde protesto etmeleri. Bilindiği gibi Genel-İş, DİSK’in en büyük sendikalarından biri ve başkanı Remzi Çalışkan aynı zamanda DİSK’in Genel Başkan Yardımcısı.
DİSK’e bağlı bir sendika yönetiminin grevdeki işçilere sormadan ve onların kabul etmediği bir TİS imzalaması ilk bakışta, DİSK’e atfedilen ilerici sınıf sendikacılığı profiline uymuyor gibi görünüyor. Ama kimse kimseyi aldatmaya kalkmasın, DİSK ve ona bağlı sendika yönetimlerinin çoğu, ancak “sol” kategorisine sokabileceğimiz bürokratlardan oluşuyor.
Bunlara “sol” dememizin nedeni kendilerini öyle tanımlamaları; solcu, ilerici, işçiden yana geçinmeleri. Oysa sadece Türk-İş’in değil DİSK’in ve onlara bağlı sendikaların tarihi, yöneticilerinin işçi sınıfına yaptıkları ihanetlerle doludur. Koltukların korunması uğruna yapılan ayak oyunları; devrimci öncü işçilerin, temsilcilerin tasfiyesi; işçilerden habersiz sözleşmelerin imzalanması; grevlerin satılması; işçi demokrasisine saygılı sınıf mücadeleci sendikaların ve sendikacıların cezalandırılması… Bunun gibi pek çok uygulama bu bürokrasilerin ortak yanı olmuştur ve halen de olmaktadır.
“Sol” bürokratların solculuğu, sosyal demokrat veya gene bürokratik uzlaşmacı sol partilerin taraftarları olmanın ötesine geçmez. DİSK yöneticilerinin pek çoğu, sendikaları meclise atlama taşı olarak görmüş ve CHP’den milletvekili olmuştur. Politik olarak reformist ve sendikal anlayış olarak uzlaşmacıdırlar. “Sol” bürokratların bu ortak özellikleri sendikalardaki antidemokratik uygulamalarının altında yatan nedenlerdir. Kendileri bu tür politik akımlara dahil olmalarına karşın devrimci işçilerin sendikalardaki faaliyetlerini “dış örgütlerin kışkırtması” olarak nitelemeleri, bunların gerici tutumlarının ifadesinden başka bir şey değildir.
Hak-İş ve (büyük çoğunluğuyla) Türk-İş sendikalarının tamamen patron ve hükümet yanlısı sendikacılık anlayışı ve uygulamaları karşısında, hele hele içinde bulunduğumuz ekonomik kriz koşullarında, gözlerini DİSK’e çevirmiş olan işçiler, “sol” bürokratların işçi iradesi karşıtı tutumları karşısında elbette hayal kırıklığına uğruyorlar, sendikalarına olan güvenlerini kaybediyorlar. Üstelik bürokratik uygulamalar, tüm ülke ölçeğinde zaten zayıf durumdaki sendikalaşma koşullarında, tüm işçi sınıfının sendikalara olan güvensizliğini yaygınlaştırıyor.
Sendikaların her türden bürokratların yönetiminde iğdiş edilmesi, tam tersi olması gereken bir dönemde işçi sınıfı mücadelesinin parçalanmasına, zayıflamasına ve gerilemesine yol açıyor, patronların ve hükümetin saldırılarının yolunu döşüyor.
Bu durumu değiştirecek olanlar yalnızca sınıf mücadeleci öncü işçilerdir. Onların mutlaka sendikaların ve mücadelelerin içinde işçi demokrasisini temel alan bir program etrafında birleşmeleri gerekiyor.
Sendika tüzüklerinin demokratikleştirilmesini ve işçi sınıfının acil ekonomik ve demokratik talepleri doğrultusunda genel seferberliklerin yaratılmasını temel alan bir program, bugün sendikal mücadelenin en önemli ihtiyacıdır.
Sınıf mücadeleci işçilerin sendikalarda böyle bir program etrafında birleşmesi ve örgütlenmesi, bürokratların sendikal hayattan temizlenmesinin olanağını yaratacaktır.
Sınıf mücadeleci sendikal programın içermesi gereken temel ilkeler konusunda konuşmaya devam edeceğiz.
Yorumlar kapalıdır.