Sendika içi demokrasi: Nasıl?

Geçen ayki yazımızda sınıf mücadeleci sendikal programın içermesi gereken temel ilkeler konusunda konuşmaya devam etmeye söz vermiştik. Kaldığımız yerden devam edelim.

Sendikaları yozlaşmış bürokratlardan arındırmaya yönelik her mücadele, sendikayı hem iç yapısı hem de dışa dönük politikaları açısından değerlendirip dönüştürmek durumunda.

İç yapısı derken esas olarak sendikanın tüzüğünü kastediyoruz. Elbette, bizzat kendi tüzüğünü çiğneyen sendikalar ve sendikacılar var, ama öncelikli olarak tüzüğün işçi demokrasisine uygun olmasını sağlamamız gerekiyor.

Her şeyden önce profesyonel sendika yöneticilerinin olağanüstü ayrıcalıklarının tırpanlanması gerekiyor. Örneğin, yöneticilerin o işkolunda imzaladıkları sözleşmelerle elde edilen en yüksek işçi ücretinden daha yüksek maaş almaları engellenmeli.

Bu bağlamda üyelerin aidatlarıyla yaşayan sendikaların harcamaları üzerinde de işçilerin denetimi kurularak şeffaflık sağlanmalı. Yani sendikanın hesap defterleri açık olmalı ve her an üyeler tarafından kontrol edilebilmeli.

Ayrıca yöneticiler sendikanın sağladığı olanaklardan (araç, yolluk harcamaları vb.) ancak sendikal faaliyetler amacıyla yararlanabilmeli. Her düzeydeki yöneticiler başında bulunacakları birime (şube, bölge, merkez) üye tüm işçilerin oylarıyla seçilmeli ve tabii gene işçilerin oylarıyla, yönetim döneminin bitmesi beklenmeden de görevden alınabilmeli.

Özellikle son dönemlerde iyice açığa çıkan bir olumsuzluk da, yöneticilerin üyelerin onayını almadan toplu sözleşme imzalamaları. Bunun kesinlikle önüne geçilmeli ve her TİS ancak ilgili işçilerin oyuna sunulduktan sonra imzalanmalı ya da uyuşmazlığa gidilmeli. Kaldı ki TİS görüşmeleri de işçilerin izlemesine açık olarak yapılmalı. İşyeri temsilcilerinin görüşmelerine katılma zorunluluğunun yanı sıra, bugünkü teknolojiden yararlanılarak bütün işçilerin görüşmeleri canlı olarak izlemeleri olanaklı kılınmalı.

Bürokrat yöneticilerin en önemli özelliklerinden birisi de, sendikal faaliyetleri kendi siyasi ve ideolojik görüşleri çerçevesinde sürdürmek, diğer görüşlere ise imkân tanımamak, hatta kendisine muhalif olanları işten attırmaya kadar varan tedbirlere başvurmalarıdır. Bunun mutlaka önlenmesi ve sendikanın içinde tam bir demokrasinin yaşatılması gerekir. Örneğin, üyeler istedikleri zaman sendika lokallerinde toplantılar düzenleyebilmeli ve sendikanın yayınlarında serbestçe yazılar yazabilmeli. Doğrudan patron yanlısı olanların dışında, sendika her türlü görüşe ve tartışmaya açık olmalı.

Sendikalarda işçi demokrasisini yaratacak özelliklerden birisi de yetkili taban örgütlenmelerinin yaratılmasıdır. Bu amaçla işyerlerinde temsilcilerin yanı sıra, üye sayısına bağlı olarak işçiler tarafından seçilecek işyeri konseyleridir. Bu konseyler sadece temsilcilere yardımcı olmak ve onları denetlemek için değil, sendikayı kontrol etmek ve işyerindeki tüm işçilerin birliğini ve taleplerini sağlamak için de gereklidir.

Ayrıca her sendika biriminde, örneğin şube ve bilge düzeyinde belirli zaman aralıklarıyla veya bizzat işçilerin talebiyle tüm işyerleri konseyleri toplantıları düzenlenerek sendikal sorunların yanı sıra işçi sınıfının genel politik ve sosyal sorunları ve talepleri tartışılmalı ve mücadele yolları çizilmeli. Zira bu konular birkaç sendika yöneticisinin, hele hele sendika bürokratlarının bireysel kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.

Bu bağlamda, DİSK’in 1980 öncesinde uyguladığı ve konfederasyona bağlı tüm işyeri temsilcilerinin toplandığı “Temsilciler Meclisi” geleneğinin de yeniden hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunlar, sendika içi demokrasinin inşasına yönelik bazı önlemler. Bir sonraki yazımızda da sendikaların patronlar sınıfı ve hükümetler karşısında izlemesi gereken politikalara ilişkin sohbet edeceğiz.

Yorumlar kapalıdır.