Filistin direnişi ve sendikalar
Siyonist-Nazi İsrail devletinin Filistin halkına karşı provokatif saldırısı ve Gazze üzerindeki sistematik bombardımanı yüzlerce cana mal olduktan sonra geçici bir ateşkesle şimdilik durmuşa benziyor. Ama Siyonistlerin asıl amacı belli: tüm Filistin’i bir Yahudi devletine dönüştürmek.
Saldırıları (İsrail’in koruyucu gücü emperyalist ABD’nin dışında) bazı hükümetler eleştirdi. Tabii RTE hükümeti de çeşitli ağızlardan saldırıları kınadı. Tek Adam rejiminin bu kınamalarının tamamen ikiyüzlü bir tutum olduğunu, Siyonist devletle olan askeri ve ticari tüm ilişkilerin bütün hızıyla ve artarak devam ettiğini biliyoruz.
Ama bu köşede bizi esas ilgilendiren sendikaların tutumu. Hak-İş’ten Türk-İş ve DİSK’e kadar bütün büyük konfederasyonlar ve sendikalar İsrail’in saldırılarını bildirilerle kınadı, DİSK ve KESK yönetimleri eylemli bir protesto gerçekleştirdi. Bu doğru bir tutum, ama İsrail’in Filistin halkı üzerindeki saldırıların durdurulmasında etkili olur mu?
Elbette olmaz, olmuyor da. Siyonistlerin ve ABD emperyalizminin, sözlü protestolar sonucunda saldırılarını durduracaklarını, hedeflerinden ve amaçlarından vazgeçeceklerini sanmak saflık olur. Hükümetten, yarım ağız protestoların ötesinde İsrail ile olan tüm diplomatik, askeri ve ekonomik ilişkilerini kesmesini istemek de sonuç vermiyor. Zira burjuvazinin ve onun hükümetinin çıkarları, emperyalist kampla ve onun parçası olan İsrail devletiyle bu ilişkilerin sürdürülmesinde yatıyor.
O zaman, işçi sınıf örgütlerine düşen görev, hükümeti buna zorlamak ve kendi etkili oldukları alanda ilişkilerin koparılması doğrultusunda fiili bir eylemliliğe girişmektir.
2019 devlet istatistiklerine göre Türkiye’deki İsrail doğrudan yatırımları 770 milyon dolar civarında ve en az 383 adet firmadan oluşuyor. Bunların 28’i inşaat, 68’i imalat, 8’i enerji, 7’si sağlık, 20 kadarı da turizm sektöründe faaliyet gösteriyor. İşçi sendikalarının, oralarda örgütlü olsunlar veya olmasınlar, bu firmalarda düzenleyecekleri iş bırakma eylemleri ve protesto gösterileri kuşkusuz hem Erdoğan hükümetinin ikiyüzlü tutumunun teşhir edilmesinde etkili olacak, hem de Siyonist devlete karşı genel bir boykot kampanyasının yaygınlaşmasında ateşleyici bir işlev görebilecekti.
Örneğin, İtalya’da, Livorno Limanı’na yanaşan Asiatic Island isimli geminin İsrail’e silah ve patlayıcı taşıyacağından haberdar olan liman işçileri, yükleme yapmayı reddettiler ve grev başlattılar. Türkiye’de kurulu 82 İsrail ticaret firmasının bu faaliyetleri de, gene sendikaların aktif çağrıları ve müdahaleleriyle, buralarda çalışan emekçiler tarafından engellenebilirdi.
Ama sendika yönetimleri ne bu tür girişimleri düşündüler, ne de bir araya gelip işçi sınıfını Siyonist katliama karşı seferber ettiler. Sözlü protestoları da yasak savmanın ötesine geçmedi.
Oysa Filistin emekçi halkının desteğine koşabilecek yegâne kesim gene diğer ülkelerin işçileri ve emekçileridir. Filistin halkı, ne “ümmetin” bir parçası, ne de “Osmanlı’nın kardeşleri”dir. O, dünya emekçi sınıflarının bir parçasıdır. Filistin halkının Siyonist mezalime karşı mücadelesi, emperyalist ve yayılmacı devletlerin, ırkçı ve dinci ideolojilerin sahtekârca söylemlerine bırakılamaz.
Bir emekçi halkın dostları, sadece ve sadece diğer ülkelerin işçi sınıfı ve emekçi halkları ve onların eylemli desteğidir. Kendini ilerici, demokrat ve antiemperyalist olarak tanımlayan sendikaların bunu bilmesi gerekirdi.
Yorumlar kapalıdır.