Ortadoğu: Sonu çıkmaz sokak olan bir anlaşmazlık mı?

Ortadoğu’daki çatışmaların Filistin halkı ile İsrail arasındaki savaşla yeniden patlak vermesi, şu mantıklı soruları gündeme getirdi: Bu durum ne zaman sona erecek? Ve bölgede barış ne zaman tesis edilebilecek? Yıllar geçiyor ve Filistin halkının katli yalnızca ihya ediliyor.

Durumun “çıkmaz sokak” olan bir anlaşmazlık olduğunu duyuyor veya okuyoruz. Yine bu durumun Filistinli “teröristlerin” “aşırılıkçı” tutumlarından kaynaklandığını veya bazen her iki tarafın da böyle davranmasından kaynaklandığını duyuyor veya okuyoruz. Halbuki durumun sebepleri bunlar değil. Elbette mevcut durumdan kolay bir çıkış yolu olmasa da, devrimci sosyalistler bu kesintisiz savaşı bitirmenin, barışa ulaşmanın ve bölge halklarının bir arada yaşamasının yolunu açacak olan bir çözüm olduğuna inanıyorlar.

Okuyucuya şaşırtıcı gelebilecek olsa da, açık olup şunu kaydetmek gerekir: Çatışmaları bitirmenin önündeki büyük engel İsrail devletinin varlığıdır. Siyonistler bir ordu eşliğinde Filistin’i işgal ettiler, bir soykırım uyguladılar ve hayatta kalan eski Arap sakinleri de sürgüne gitmeye zorladılar. Suni olarak yaratılmış olan ve Amerikan ve Avrupa emperyalizmleri tarafından koşulsuz bir şekilde desteklenen ırkçı bir yerleşim bölgesi inşa ettiler. İşte bu yüzden tek çözüm yolu bu ırkçı devletin dağıtılması ve laik, ırkçı olmayan ve tarihsel Filistin topraklarında ikamet eden herkesin bütün demokratik haklarını tanıyan tek bir devletin kurulmasıdır.

İsrail: Nasıl bir devlet?

Çözüm, sorunun kökeniyle bağlantılıdır. Yüz yıllar boyunca Arap Müslüman çoğunluk ile Yahudi ve Hristiyan azınlıklar Filistin’de barış içinde yaşadılar. Ancak 20. yüzyılda Siyonistler Filistin’i işgal ettiler. Bu işgal Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1947’de yasal kılınmıştı; BM İsrail devletinin yaratılmasını onayladı ve Filistin toprağının “paylaşılmasını” karar altına alarak, “iki devletli çözüm” şeklindeki gerici ütopyanın doğumuna neden oldu. BM ile birlikte Vatikan da, toprakların %55’inin eski Filistinli sahiplerinden mülksüzleştirilmesini kutsadı. Milyonlarca Filistinli topraklarından kovuldu. Ancak Siyonistler bu antlaşmaya dahi uymadı: Ani ve yıkıcı bir savaşla “Filistin devletini” yerle bir ettiler ve Batı Şeria hariç bütün toprakların kontrolünü ele geçirdiler. Batı Şeria ise Ürdün monarşisinin kontrolünde kaldı. İsrail, 1948 ile 1949’da yaşanan bir soykırım ile etnik temizlikten doğdu.

Siyonizm ve emperyalizm “halksız bir toprak için topraksız bir halk” sloganında cisimleşen yalanı kabul ettirebilmek için, Yahudilere uygulanan Nazi holokostunun** dehşetini ve onun yaygın olarak yerilmesini kullandı. Bu yolla suni bir devlet, emperyalist bir yerleşim bölgesi kurdular; Arap halkını kontrol etmek ve bastırmak için baştan aşağıya silahlanmış bir devlet.

Filistin direnişi 1960’lar boyunca büyüdü ve İsrail’in varlığını reddeden, halkının “laik, ırkçı olmayan ve demokratik bir Filistin’e” dönüşünü savunan ve Yaser Arafat tarafından yönetilen Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) kanalize oldu. Ne yazık ki 1993’te Arafat ve FKÖ halkına ihanet ederek bu tarihsel tutumu terk etti ve ABD başkanı Bill Clinton’ın eşliğinde İsrail’le Oslo Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşma tarafların birbirlerini “karşılıklı tanımasına” dayanıyordu. Bunun karşılığında İsrail, beş yıl içinde bir Filistin devletinin varlığını tanıyacağına söz verdi. Böylece “iki devletli çözüm” yalanı yeniden ortaya çıktı. FKÖ, Filistin Ulusal Yönetimi (FUY) adıyla yenilendi.

Bu antlaşmanın üzerinden neredeyse 30 sene geçti ve ortada herhangi bir “Filistin devleti” yok. FUY yetkililerinin bizzat kendileri, başarısızlıklarını kabul ediyorlar. Ancak onlar tarihsel topraklara dönüş çağrısını dahi yükseltmemişti. Onların Oslo’da imzaladıkları antlaşmada karar altına alınanlar şöyle özetlenebilir: “[Bu devlet], tarihsel Filistin toprağının yalnızca %22’sinden, yani Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ten oluşacaktı. Doğu Kudüs 1967’den beri İsrail işgali altındaydı. Bu, bizim için ideal olandır, (…) Batı’nın iki devletli çözüm olarak önerdiği budur. Bu kavram insanları yanlış yönlendirmektedir çünkü şu anda 73 yaşında olan tek bir devlet vardır.” (Hüsnü Abdel Vahed, Filistin Ulusal Yönetimi’nin Arjantin büyükelçisi, clarin.com, 16 Mayıs 2021)

“İki devletli çözüm” isimli gerici ütopya

Birçokları “iki devletli çözüm” şeklindeki uydurmanın bir çıkış yolu olduğuna inandı ve hala da inanıyor. Olgular bir kere daha bunun bir kaba güldürü ve gerici bir ütopya olduğunu gösterdi çünkü bu öneri ırkçı İsrail devletine destek olunmasına hizmet ediyor.

İsrail devleti Oslo’da altına imza attığı antlaşmayı hiçbir zaman yerine getirmedi ve kendisini, içinde 400.000 sakinin bulunduğu Batış Şeria’yı “sömürgeleştirme” politikasına adadı. Burada 700 kilometre uzunluğunda bir duvar inşa ederek toprakların %20’sini İsrail’e kattı; bu duvar şehirleri bölüyor (El-Halil, Beytüllahim ve diğerleri). Bunun yanı sıra, su gibi oldukça temel kaynakları ele geçirdi ve Filistinlileri her türden askeri kontrole, hareket kısıtlamalarına, sokağa çıkma yasaklarına ve baskılara maruz bıraktı. Binlerce Filistinli tutuklu hapiste. Gazze kriminal bir ambargonun altında ve Batı Şeria’dan tamamen yalıtılmış vaziyette. İsrail buradan yerleşimcileri geri çekti ki bölgeyi bombalayabilsin, tam da şu anda yaptığı gibi.

Filistin devletinin, ırkçı ve yayılmacı bir işgalci devletle yan yana bir arada var olması imkânsız çünkü bu ırkçı devletin varlık nedeni, Filistin halkını askeri olarak ezerek toprakları üzerinde kendi egemenliğini muhafaza etmek ve genişletmektir. Sürmekte olan etnik temizlik, sözde “aşırılık yanlısı saldırganlar” ile teröristlerin karşısında “kurbanlaştırılan” İsrail’in “güvenlik” temalı yanlış kampanyasına dayandırılıyor. İsrail, Filistin halkı için bir apartheid devletidir. Bu devlet kendisine “Yahudi devleti” demektedir ve mesela, Batı Şeria’da, Gazze’de veya Kudüs’te bir Yahudinin dilediği toprak parçasına el koymasının şartlarını belirleyen yasalar çıkarmaktadır. Bu yasaya göre mülkün Filistinli sahibi İsrail devletinin ayarladığı bir tazminatı edinerek mülkünden ayrılmak zorundadır.

Bütün bu nedenlerden ötürü tek çıkış yolu, tek çözüm bu ırkçı ve etnik temizlik organize eden devlet yıkılana, tarihsel Filistin toprakları boyunca Filistinli sürgünlerin ve ailelerinin dönebileceği, dine ve etnik kökene bakılmaksızın tam eşitlik hakları ve barış içinde herkesin birlikte yaşayabileceği laik, ırkçı olmayan, demokratik ve tek bir Filistin devleti kuruluncaya kadar Filistin direnişini ve uluslararası dayanışmayı sürdürmektir.

Bu zor bir kavga ancak kazanılabilir; tıpkı 20. yüzyılın sonunda Güney Afrika’da siyah çoğunluğa ayrımcılık uygulayan sözde “Boer Cumhuriyeti’nin” apartheid devletinin yenilgiye uğratılıp yok edilmesinde olduğu gibi. Bu başarı, Güney Afrika’daki ırkçılık karşıtı hareketin direnişi ile uluslararası mücadelenin ırkçı rejimi izole ve boykot etmesinin neticesinde elde edilmişti.

Bu, yalnızca Filistin halkının değil ama bütün Arap halklarının ve dünyanın mücadelesidir. Filistin halkını savunmak için enternasyonal bir seferberlik ayakta tutulmalı, İsrail’in suçları ifşa edilmeli ve İsrail’e karşı BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) kampanyası desteklenmelidir. Hükümetlerden ve bütün sosyal, kültürel ve sportif organizasyonlardan ırkçı İsrail devletiyle olan bütün ilişkilerini kesmeleri talep edilmelidir.

Dipnotlar:

* Holokost: Adolf Hitler yönetimindeki Nazilerin 6 milyon Yahudiyi sistemli bir şekilde öldürerek gerçekleştirdikleri soykırım.

Yorumlar kapalıdır.