Çay üreticileri için de çözüm planlı ekonomi

Bir ay önce plansız ekonomi nedeniyle patates-soğan üreticilerinin zararlarını konuşuyorduk. Neredeyse bir ay sonra bu sefer de yaş çay üreticilerinin isyanı ile karşı karşıyayız. Ancak Erdoğan; alkış tuttuğu saldırı nedeniyle gururla sahiplendiği Rize’yi, söz konusu hemşerilerinin yaş çay isyanı olunca belli ki duymak, duyurmak istemiyor.

Çay üreticisinin öncelikli talebi çayda kotaya ve kontenjana son verilmesi. Çünkü Çaykur, 17 Mayıs’ta başlayan ilk sürgünün 5. gününde çay alımına günlük 15 kg alım kotası koydu. Bu, üreticinin çayının büyük kısmının elinde kalması anlamına geliyor. Çayını Çaykur’a veremeyecek olan üretici ise özel sektöre mahkûm ediliyor. Özel sektör de bu durumu kullanarak, taban fiyatı zaten üreticinin beklentisinin çok altında 4 TL olarak belirlenen çayın alım fiyatını 2,80’lere kadar düşürüyor.

Bakanlık verilerini dikkate aldığımızda Türkiye’de çay tarımı küçük aile işletmeciliği şeklinde yapılıyor ve üreticilerin yüzde 80’i beş dekar ve altında çay bahçelerine sahip. Bu açıdan baktığımızda, on binlerce ailenin neredeyse tek geçim kaynağı yaş çay üretimi. Ve şimdi Çaykur’un kota politikası nedeniyle, hasat vakti gelmiş çaylarını heba etmek ya da daha düşük ücrete özel çay firmalarına satmak ikilemi ile karşı karşıya bırakılıyorlar. Doğal olarak her iki seçeneği de çözüm görmeyen üreticiler ise tepkilerini Hopa, Kemalpaşa, Arhavi, Fındıklı, Çayeli, Ardeşen ve Rize’de düzenledikleri eylemlerle duyurmaya çalışıyorlar.

Çay işletmelerinin bu politikaları iki şeyi yeniden gündeme getiriyor: Özelleştirmelere karşı mücadele ve planlı bir tarım politikasının gereği. 

Çaykur henüz özelleştirilmiş değil ancak 2017 yılında Varlık Fonu’na devredildi. Ve Sayıştay raporlarına göre daha önce kârda olan Çaykur, 2017 sonrası sürekli zarar etmiş durumda. Bu konu Fatma Genç’in de daha önce Sayıştay raporlarıyla ilgili yazısındaki “Çaykur zarar mı ediyor, zarar mı ettiriliyor” sorusunu gündeme getiriyor. Çünkü rapor, Çaykur’un kapasitesini yeterince kullanmadığına, gerekli istihdamı sağlamadığına ve aslında izlediği politikalarla çay üreticilerini özel sektöre mecbur bıraktığına işaret ediyor. Belki “arz fazlası mı” diye de soracaksınız. O zaman da şunu hatırlamakta fayda var: Resmi Gazete’de yer alan Cumhurbaşkanı kararına göre, Türkiye Azerbaycan’dan sıfır gümrük vergisiyle 300 ton siyah çay alacak!

Öte yandan, Çaykur politikalarının tek mağdurlarının yaş çay üreticileri olmadığını da söylemeye gerek yok herhalde! İşçilerin de birçok sorununun yanında, kadro talepleri uzun süredir karşılanmıyor.

Karşı karşıya kaldığımız tablo, özel sektör ihtiyaçlarına göre şekillenen üretim ve tarım politikalarının bir sonucu ve aynı zamanda buna karşı mücadelenin bir ayağı olarak karşımızda duruyor.

Yorumlar kapalıdır.