Örgütlü mücadele bize ne kazandırır?

Çalışma Bakanlığının yayımladığı verilere göre Türkiye’de işçilerin yalnızca yüzde 16’sı sendikalı. İşçilerin bu derece az örgütlü hareket etmeleri iktidarın politikalarını belirlerken ona kolaylık sağlıyor. Yoksulluk sınırının altında ücretler sıradanlaşıyor, kötü çalışma koşulları denetlenmiyor ve iktidar yalan yanlış verilerle, olmayan bir başarı hikâyesi yazabiliyor. Tüm bunların yapılabilmesinin nedenlerinden birinin işçi ve emekçilerin örgütsüzlüğü olduğunu unutmamak gerekiyor.

Pandemide sağlanan yardımlar için Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bu alanda tüm devletleri geride bıraktığını söyledi. Ancak DİSK-AR’ın araştırması durumun böyle olmadığını gösteriyor. Türkiye milli gelire oranla dünyanın en az yardım yapan ülkelerinden biri; yalnızca yüzde 2,7. Bu yardımların nakdi kısmının büyük bölümü işsizlik fonundan sağlandı ve yapılan yardımların yüzde 78’i şirketlere yapıldı. Hem de açıklanan raporlara göre Covid-19, iş cinayetlerini yüzde 30 artırmışken ve hâlâ meslek hastalığı sayılmıyorken.

Maalesef işçi ve emekçilerin sorunları yalnızca Covid-19’dan kaynaklanmıyor. Kötü çalışma koşulları, düşük ücretler, sendika düşmanlığı, işsizlik tüm emekçilerin en temel sorunu. Bu koşullara karşı mücadele eden birçok emekçi var ancak hem patronlar hem iktidar bu mücadeleleri ezmek için ellerinden geleni yapıyor. Denim fabrikasında ve Akınalbella Terlik’te DİSK Tekstil’e üye olan işçiler işten çıkarıldılar; Çiftçiler Ayakkabı’da DERİTEKS, Adkotürk’te Tekgıda-İş çoğunluk sağlamasına rağmen yetki tanınmadı; Yemeksepeti işçileri TÜMTİS’te çoğunluk sağladılar ancak sendikalı işçiler işten çıkarılmaya başladılar. Hebo Yapı’da da aynı süreç yaşanıyor; Özçelik-İş’e üye olan işçiler yetki başvurusundan sonra işten çıkarıldılar. Xiaomi fabrikasında da sendikalı işçiler işten çıkarılmaya başladılar. Bu yapılanlara karşı işçiler direniş ve grev kararları aldılar ve mücadeleleri kazanana kadar sürdürmekte kararlılar.

Bütün bu mücadelelerde temel talep insanca yaşayacak bir iş ve ücret. İşçi ve emekçiler bu talepler için anayasal haklarını kullanıyorlar ve sendikalı oluyorlar. Ancak patronlar için bu, işten çıkarma sebebi haline gelmiş durumda. Patronlar için eğer yoksulluk sınırı altında kalan maaşları, uzun çalışma saatlerini kabul etmiyorsan, aslında eğer insanca bir yaşam istiyorsan, işten çıkarılman gerekiyor.

İktidar bu konuda her zaman olduğu gibi patronların yanında yer almaya devam ediyor ve edecek. Çünkü 20 yıllık dönemde iktidar birçok farklı politik hat izledi ancak değişmeyen tek bir temel vardı: işçi ve emekçilerin yarattığı zenginliği toplumun küçük bir kısmı olan patronların elinde güvenle toplamak ve onu korumak.

Karşımızdaki bu ittifaka karşı yapılması gereken tek bir seçeneğimiz var, o da örgütlenmek. Sendikalarda, işyerlerinde örgütlü mücadele ile insanca bir yaşam için istediğimiz ücretleri, çalışma koşullarını kolaylıkla yaratabiliriz. Patronların sendika düşmanlığının nedeni tam olarak bu. Ayrıca işçi ve emekçilerin örgütlülüğü iktidarın yarattığı krizlerin hesabını sormayı ve kaynakların şirketler için değil işçi ve emekçiler için kullanılmasını da sağlayacaktır. İktidar, karşında örgütlü bir güç olmamasının rahatlığı ile hayatlarımızı her gün daha da yaşanmaz hale getiriyor olabilir, ancak biz örgütlü bir güç olarak var oldukça yalnızca işyerlerimiz değil bütün hayatımız insanca yaşanabilir hale gelecektir.

Yorumlar kapalıdır.