“Demokrasi İttifakı” mı, “Emek İttifakı” mı?

Tek Adam rejiminin karnesi her alanda giderek daha fazla kötüleşiyor. Daha birkaç yıl önce “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek büyük bir azametle ve vaatlerle kurulan rejimin, şimdi bizzat sözcüleri tarafından reforma tabi tutulması gerektiği açıklanıyor. Anketlere de yansıyan toplumsal hoşnutsuzluğun vardığı boyut, Saray’da “parlamenter sisteme dönüş” seçeneğini dahi gündeme getiriyor.

“Sistem değişikliği” tartışmaları, erken seçim ihtimaliyle birlikte bu çerçevede ülkenin ana gündem maddelerinden birisi haline geliyor. Bir sonraki seçimde yüzde 50+1 alma ihtimalinin büyük risk altında olduğunun farkında olan Cumhur İttifakı, kendisini iktidarda tutmaya devam edebilecek bütün formülleri kabullenmeye hazır görünüyor. İktidarın bugünkü en büyük alternatifi Millet İttifakı ise, Cumhur İttifakı’nın tamamen çürümesini izleyerek iktidar sırasının kendisine geçmesini bekliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kendi adayının kazanmasının ardından “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” geçileceğini vaat ediyor. Esasında, Millet İttifakı kapitalist sömürü düzeninin birtakım rötuşlarla yeniden çalışır hale gelmesini hedefliyor ve emekçilerin de “sıtmaya razı olmasını” umuyor.

Tek Adam rejiminden bir an evvel kurtulmak kuşkusuz emekçilerin ve ezilenlerin geniş bir kesiminin ortak arzusu. Peki, mevcut rejimden çıkış nasıl mümkün olacak? Bu konuya ilişkin görüşler sol ve emek hareketi içerisinde iki ana grupta toplanıyor. Birinci ve çoğunlukta olan grup, “demokrasi ittifakı” veya “cephesi” adı altında, Millet İttifakı partileriyle HDP ve solun bir seçim ittifakı kurmasını ve seçimlerde Millet İttifakı adayının kazanmasıyla Tek Adam rejiminden kurtulmayı savunuyor. Emeğin sorunlarının ve kapitalizme karşı mücadelenin ise, bu aşamadan sonra gündeme gelmesi gerektiğini iddia ediyor. İlk bakışta en gerçekçi ve mantıklı yol gibi görünen bu anlayış, aslında siyaseti burjuva düzen partilerinin diliyle okumaktan öteye gidemiyor. Siyaseti temel olarak seçim hesaplarından ibaret görüyor ve emekçileri de siyasetin edilgen bir parçası sayıyor. Böylesi bir yol haritası, demokratik ve sosyal alanlarda bazı küçük kazanımlar sağlayabilir ama içinde bulunduğumuz ağır enkaz ortamında sorunlarımıza hiçbir kalıcı yanıt üretemez.

İkinci ve şimdilik azınlıkta olan kesim ise, emekçilerin siyaset sahnesinin aktif bir öznesi olmasını temel alıyor. Siyaseti seçimlerin ötesinde bir alan olarak görüyor ve ilk adım olarak da sosyalist solun ve emek örgütlerinin patron partilerinden bağımsız bir ittifak kurması gerektiğini savunuyor. Böylesi bir ittifak ve onun adayı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanılmasını sağlamayacaktır belki, ama emekçilerin ve ezilenlerin kendi talepleri ve eylem programıyla siyasi arenaya girmesini ve patron partilerinin “kırk katır mı kırk satır mı” seçeneklerinden bağımsız kendi siyasi alternatifini ortaya koymasını sağlayacaktır. Yalnızca emekçilerin patron partilerinden bağımsız bir ittifakı baskıcı Tek Adam rejiminden ve kapitalist sefalet düzeninden kalıcı ve köklü bir kopuşu sağlayabilir. Aynı zamanda böylesi bir seçeneğin inşası, acil ekonomik ve demokratik taleplerimizin hükümet ve muhalefet partileri nezdinde gündeme gelmesinin ve hayata geçmesinin de en önemli garantisi olacaktır. “Sistem değişikliği” ve “seçim ittifakları” tartışmalarının yoğunlaştığı bu dönemde, Gazete Nisan ve İşçi Demokrasisi Partisi olarak ısrarla savunageldiğimiz bu bağımsız ve birleşik emek ittifakının çağrıcısı olmayı sürdürüyoruz.

Yorumlar kapalıdır.