Dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı siyasi demokrasi!

Tek Adam rejiminin her kaybedeceğini anladığı vakit ülkeyi yıkıma götüren politikaları devreye sokmakta hiçbir beis görmediğine şüphe yok. Onlarca yıllık iktidarında uyguladığı yıkım politikaları şimdi kendi sonunu hazırlarken, yaklaşan seçimleri kazanamama ihtimalinden mütevellit ibreyi tersine çevirmenin yolları aranıyor. Böyle durumlarda da rejimin en kullanışlı hamlesi Kürt hareketine dönük baskı politikaları oluyor. Tıpkı 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra yapmış olduğu gibi.

Cumhur İttifakı’nın anketlerdeki düşüş trendi uzunca bir süredir malum; asgari ücret zammı, dolardaki sözde düşüş, KDV indirimleri gibi göstermelik manevralar bu gidişi tersine çeviremedi. Öyle ki, yapılan hiçbir hamlenin bir gün bile etkili olmadığı bir yokuş aşağıya gidiş durumu bu. HDP’ye dönük izlenen ve son dönemde artan sistematik baskı da rejimin içinde bulunduğu krize dönük bir arayışı temsil ediyor.

Yılın başında HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın da aralarında bulunduğu 28 milletvekili hakkında 40 dokunulmazlık dosyasının meclise sunulması ve geçtiğimiz günlerde HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması bu sürecin daha güçlü bir biçimde devreye sokulduğunu gösteriyor. Buna ek olarak, ayın başında 9’u HDP’li 11 milletvekilinin de dokunulmazlık fezlekesi Meclis’e geldi.

HDP’nin kapatılması kartının hep masada tutulduğu malum; kimi zaman seçilmiş vekillerin siyaset hakkı elinden alınarak, kimi zaman da belediyelerine kayyum atayarak Kürt hareketi siyaset sahnesinin dışına itilerek kriminalize ediliyor. Bu politikaların ne ölçüde uygulanacağı, hangi kartın masaya sunulacağı ise rejimin içinde bulunduğu acizlikle ilişkili. İş parti kapatmaya gelmedi henüz, ancak sürecin taşları adım adım örülüyor. Özellikle geçtiğimiz yılın sonuna doğru Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli ülkelerde bulunan birliklerinin görev süresini iki yıl boyunca uzatan, ayrıca yabancı askerlerin ülkede bulunmasına izin veren tezkereyi onaylaması aynı zamanda bölgede operasyon ve olası savaş ihtimalini gündeme getirdi. Bu politika Kürt illerinde düzenlenebilecek kışkırtmalarla tekrar bir kaos ve baskı ortamı yaratmanın zeminini masada tutuyor. Tabii bu politika hem tüm kesimleri korkutmanın hem de milliyetçi bir söylemle kitleleri kışkırtmanın bir yolu. Böylece seçime kadar halka yoksulluğu ve bundan kimlerin sorumlu olduğu unutturulmuş olacak. Aynı zamanda Kürt şovenliği konusunda Millet İttifakı partilerinde ve oy tabanlarında yarılma olması umulacak.

Tüm bu baskı politikaları sadece Kürt halkı ve onun siyasi hareketini değil, bu ülkedeki siyasal demokrasi talep eden herkesi, başta işçi ve emekçilerin demokratik haklarını da hedef almaktadır. Tek Adam rejiminin içine girilmekte olan seçim sürecinde yapmak istedikleri ortadadır: daha fazla baskı, halkın üzerinde artan devlet şiddeti, Kürt halkına ve emekçilere yönelik korku ve tehdit politikası. En geniş işçi ve emekçi ittifakı ezilen Kürt halkına yapılan baskıların karşısında olmalı, yağma ve talan düzenine karşı rejimin saldırılarının karşısında yer almalıdır.

Yorumlar kapalıdır.