Erkek şiddetinin suç ortakları: iktidar ve yargı

Geçtiğimiz günlerde Danıştay, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptal istemini 3’e karşı 2 oyla reddetti. Yani beş üyenin üçü, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine dair Tek Adam kararını hukuka uygun buldu. Danıştay kararı sisteme yüklenmeden önce, üstünde düzeltmeler olan taslak bir karar olarak basına sızdırıldı. Bu da karara yapılan siyasi müdahaleyi gözler önüne seriyor, zira bundan önceki duruşmalarda Danıştay fesih kararının iptal edilmesi yönünde görüş bildirmişti. Sonuç olarak, iptal isteminin reddedilmesiyle, iktidar ve erkek yargı bir kez daha erkek şiddetinde suç ortağı olduklarını ilan etmiş oldular.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gündeme getirildiğinden beri Saray rejimi “yerli ve milli” yeni düzenlemeler yapacağı iddiasındaydı. O zamanki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un 24 Mart 2021’de, yani fesih kararı yayımlandıktan birkaç gün sonra “kadınlarımızı korumak, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için gerekli bütün araçlarımız mevcut” demesinin boş laf olduğunu biliyorduk. Zira fesih kararından bu yana artarak devam eden erkek şiddeti, sonu gelmeyen kadın cinayetleri ve cezasızlık politikaları gün gibi ortada.

İddia edilen yerli ve milli düzenleme henüz gelmedi ancak yakın zamanda “Kadına yönelik şiddetin sebeplerinin tüm yönleriyle araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi” amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı Kadına Karşı Şiddet ve Sağlıkta Şiddetle Mücadele Kapsamında Yapılması Öngörülen Değişiklikler Hakkında Kanun Teklifi kabul edildi. Kanun, ısrarlı takibin ceza kapsamına alınması gibi meseleyi sadece cezalandırma üzerinden ele alan birkaç göz boyama hamlesi içeriyor. Yani -göçmen ve mülteciler dahil- kadınları ve LGBTİ+ları şiddetten korumayı, şiddetin ortaya çıkmasını önleyici tedbirler geliştirmeyi, mağdurları destekleyecek mekanizmaları işletmeyi amaçlayan; toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifine dayanan, kadını aileden ibaret görmeyen İstanbul Sözleşmesi’nin yerini dolduracak bir kanun değil bu.

6284 sayılı kanunun İstanbul Sözleşmesi’nin yerini dolduracağı iddialarına da kanmıyoruz. Bunun sebebi, 6284’le İstanbul Sözleşmesi’nin hukuki içerik olarak farklılıklara sahip olmasının ötesinde, iktidarın ve erkek egemen sistemin ta kendisi! Çünkü kazanılmış tüm haklarımıza olduğu gibi 6284’e yönelik de saldırılar devam ediyor. Çünkü 6284 zaten uygulanmıyor!

Kadın cinayetlerinin acilen önlenmesi gündemimizden düşmüyor, düşmeyecek. Yasaların, sözleşmelerin etkin şekilde uygulanması bunu önlemenin araçlarından yalnızca biri. Bununla birlikte cezasızlık politikalarının son bulması, kadın ve LGBTİ+lara dönük şiddetle mücadele için kaynak ayrılması, nitelikli ve donanımlı sığınmaevleri açılıp sayılarının artırılması, cinsel şiddet/tecavüz kriz merkezleri açılması gibi hayati ve acil taleplerimizi ısrarla sürdürmekten; erkek egemen kapitalist sistemle mücadeleye devam etmekten başka çaremiz yok. Çünkü bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok.

Yorumlar kapalıdır.