İngiliz emperyalizminin çöküşünün kraliçesi II. Elizabeth öldü

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, Birleşik Krallık tahtına çıkmasından 70 yıl sonra 96 yaşında hayatını kaybetti. Kraliçe, bu emperyalist ülkenin en uzun süre tahtta kalan hükümdarıydı.

II. Elizabeth’in uzun saltanatı, İngiliz emperyalizmi tarafından ekonomik ve siyasi istikrarla eş anlamlı gibi sergileniyor. Ancak, kraliçenin ölümü Boris Johnson’ın skandal istifası sonrasında ve ülkeyi sarsan grevler dalgası içinde, Birleşik Krallık’ta ciddi bir kriz döneminde gerçekleşti. 

Ölümünün ardından dünya ana akım medyası Elizabeth’i “çağa damgasını vuran kraliçe” olarak, 10. yüzyıldan günümüze uzanan bir Ortaçağ kalıntısı olan İngiliz Kraliyetini tüm zorluklara rağmen muhafaza eden biri olarak gösterip savunuculuğunu yapıyorlar. 

Açık söylemek gerekirse, İngiliz aristokrasisi, Birleşik Krallık’ın başlıca güçlerinden biri olduğu emperyalist kapitalizmin asli bileşenlerinden biridir ve yüz yıllarca süren sömürgeciliğin lideridir.

İlk ismi Elizabeth Alexandra Mary Windsor olan Kraliçe, tahta çıktığı 1953’ten bu yana İngiliz emperyalizminin zayıflaması ve ABD’nin ana kapitalist/emperyalist güç olarak yükselişiyle yüzleşmek zorunda kaldı.

İmparatorluk parçalanıyor

İngiltere muzaffer müttefik güçlerden biri olmasına rağmen, II. Dünya Savaşı sonrasında ülkenin altyapısı büyük ölçüde tahrip olmuş, ülke borçlanmış ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan gerilemeyi derinleştiren ciddi bir ekonomik krize girmişti.

Ancak buna rağmen İngiltere emperyalist bir güç olarak hareket etmeye devam etti. 1956’da Süveyş Kanalı’nı kontrol etmeye çalışmak amacıyla Fransa’yla ittifak halinde Mısır’ı işgal etti, ancak bu askeri saldırı İngiltere’nin emperyalist bir ülke olarak ne kadar zayıfladığını açıkça ortaya koyan bir felaket oldu. Sonuçta, önceden İngilizlerin elinde olan Süveyş Kanalı Arap burjuva milliyetçiliğinin öncüsü, Mısır devlet başkanı Cemal Abdülnasır tarafından kamulaştırıldı.

Bu çerçevede, sömürgelerdeki milliyetçi hareketlerin bağımsızlık mücadeleleri sonucunda imparatorluk parçalanmaya başladı. Onlarca yıldır boyunduruk altında tutulan halklar ayaklanmaya başladılar. İlk önce Hindistan’da 1948’de başladı, bu sırada Kraliçe II. Elizabeth henüz prensesti. Hindistan’ı Myanmar, Seylan, Malezya izledi. Ayrıca, 1948’de Filistin’de ve daha sonra Malta’da İngiliz mandası sona erdi. Sonrasında, 1960’larda Afrika sömürgeleri; 1957’de Gana, 1960’ta Nijerya, 1961’de Sierra Leone ve bugün Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin bir parçası olan Tanganyika, 1962’de Uganda, 1963’te Kenya ve Zanzibar, 1965’te Gambiya, 1966’da Botsvana ve Lesotho, 1968’de Mauritius ve Svaziland, 1976’da Seyşeller; Karayipler’de ise 1962’de Jamaika, Trinidad ve Tobago, 1966’da ise Barbados bağımsızlığını kazandı.

Malvinas Savaşı

2 Nisan 1982’de, Leopoldo Galtieri liderliğindeki Arjantin askeri cuntası, 1833’te İngiliz emperyalizmi tarafından ele geçirilmiş olan Malvinas Adaları’nı geri almak için bir harekât başlattı. İngiltere, Arjantin’in parçası olan bu adalar için derhal büyük bir filo gönderdi. 10 hafta süren kanlı çatışmaların ardından İngiltere, ABD’nin de yardımıyla Arjantin’i mağlup etti. Kraliçe II. Elizabeth, Margaret Thatcher tarafından yürütülen askeri harekâtı onayladı ve bir seferinde “Malvinas Savaşı demokrasi ve özgürlük adına İngiliz kuvvetleri tarafından yapıldı” dedi. Aslında bu, İngiliz emperyalizminin şiddet ve baskı dolu tarihine eklenen bir başka emperyalist yağmacılık örneğiydi.

İngiltere: NATO üyesi ve ABD’nin sadık müttefiki

İngiltere, dünyada başat emperyalist güç olma statüsünü kaybettikten sonra ABD’nin kayıtsız şartsız müttefiki oldu ve şimdi dünyada en önemli emperyalist güç olan ABD’nin tüm askeri müdahalelerinde yanında oldu.

İngiliz ordusundan askerler, NATO’nun bir parçası olarak 1982-1984 yılları arasında Lübnan Savaşı’na ve 1990-1991 yılları arasında Körfez Savaşı’na ve Irak’ın işgaline katıldılar. Aynı şekilde, 1995’te Bosna Hersek’teki saldırıya, 1998’de Çöl Tilkisi Harekâtı’na ve 1998-1999 yılları arasında Kosova’daki müdahaleye katıldılar. İngiltere, New York’taki ikiz kuleler saldırısından sonra gerçekleşen Afganistan işgalinin de bir parçasıydı. 2003’te ise ABD ile birlikte Irak’ı işgal etti.

Kuzey İrlanda’daki baskı, Thatcher’ın kemer sıkma politikası ve Lady Di

İç cephede ise Kraliçe, Britanya ordusunun Kuzey İrlanda’daki İngiliz egemenliği yanlısı paramiliter örgütleri destekleyerek gerçekleştirdiği acımasız müdahaleyi onayladı. Bu çatışma 1968-1998 arasında 30 yıl sürdü. 

İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu’nun (IRA) milliyetçi bir üyesi olan ve örgütten başka aktivistlerle birlikte 1981’de uzun süren bir açlık grevine başlayan Bobby Sands, Thatcher hükümetinin ve Kraliçe II. Elizabeth’in kayıtsızlığı sonucunda açlıktan öldü.

Kraliçe, 1980’lerde Thatcher’ın devlete ait şirketlerin özelleştirilmesi, işgücü üzerinde denetimin kaldırılması ve sosyal harcamaların azaltılması gibi politikalarını destekledi. Bu dönemdeki saltanatı sırasında özellikle İngiliz hükümeti tarafından şiddetle bastırılan 1984-85 maden grevinden sonra sendikaların aşamalı olarak dağıtılması politikasının ortağıydı. Bu da yüzlerce madenin kapatılmasına, geriye kalanların sonradan özelleştirilmesine ve 10 binden fazla madencinin işten çıkarılmasına neden oldu. 

Kraliyet tacını devralan oğlu Charles’ın karısı Galler Prensesi Diana ile anlaşmazlıkları meşhurdur. Lady Di; kraliyeti, onun servetini ve sınıfçı protokollerini eleştirdiği birçok röportaj verdi. Lady Di’nin ölümü düşünüldüğünde, bunun karşısında Kraliçe’nin kayıtsızlığı akıllara gelir. O sırada Londra dışında tatilde olan Kraliçe tatiline devam etmiş, Lady Di’nin trajik ölümünden ancak günler sonra Londra’ya gelmiş ve halktan gelen tepkiler ve baskılar sonucunda başsağlığı dilemişti.

Kraliçenin serveti

Kraliçe II. Elizabeth ve ailesinin aksine, bu gezegendeki erkeklerin ve kadınların çoğu günlük işlerden kazandıkları ücretle geçiniyorlar. Kişisel servetinin yaklaşık 470 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. 

Bu servetin büyük bir kısmı “egemenlik hibesi” denilen, İngiliz hükümetinden gelen bir hibeden sağlanıyor. Bu hibe “Crown Estate” veya “Kraliyet Şirketi” olarak anılan ve arazilere, ticari girişimlere ve diğer ekonomik faaliyetlere sahip olan mali grubun gelirlerinin yüzde 15’ini oluşturuyor. Kraliyet Şirketi, 2020-21 mali yılında 99 milyon dolar gelir elde etti.

Bir diğer gelir kaynağı ise 315 konutun yanı sıra Londra’daki ticari binalardan, 1265’ten beri kraliyet ailesine ait olan ve 2020-2021 mali yılında 23 milyon dolar gelir getiren ve ekseriyeti Lancaster Dükalığı’nda bulunan binlerce hektarlık araziden oluşan sözde “kişisel cüzdan”.

Bunun yanında, II. Elizabeth’in iki özel konutu da var: Kuzeydoğu İskoçya’da bulunan 115 milyon dolar değerindeki Balmoral Kalesi ve yaklaşık 58 milyon dolar değerindeki Sandringham Mülkü. 

Tüm bu varlıkların yanında 115 milyon dolar değerindeki bir pul koleksiyonu, 3,4 milyar dolar değerinde ünlü Kraliyet mücevherleri ve çok sayıda sanat eseri de var. 

II. Elizabeth’in adı 2017’de sızdırılan Paradise Papers’ta yer aldı. O sırada kamuoyuna açıklanan gizli belgelere göre, kraliçe vergi kaçırmak için Lancaster Dükalığı aracılığıyla Cayman Adaları ve Bermuda’daki vergi cennetlerine 11 milyon dolar yatırdı. 

Çelişkili bir şekilde, İngiltere’deki birçok işçi ve İngiliz halkının önemli kesimleri Kraliçe’ye ve monarşiye sempati duyuyor. Ancak, İrlanda ve İskoç halkı, özellikle de İngiliz emperyalizmine karşı birkaç kez savaşmış olan İrlanda halkı için durum böyle değil. Kapitalist sömürü altındaki milyonlarca İngiliz emekçisinin gündelik hayatıyla tezat halindeki abartılı lüksler ve ayrıcalıklardan oluşan gösterişli saray yaşamına rağmen asalak monarşi, emekçilerin vergileriyle var olmaya devam ediyor.

Yorumlar kapalıdır.