10 bin lira olsa neye yarar…

ASGARİ ÜCRET GERÇEK ENFLASYON ORANINDA 3 AYDA BİR ARTIRILMALI!

Tek Adam rejimi seçim sürecine girdik diye ulufe dağıtacağını vaat ediyor. Bu arada tabii aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonu görüşmeleri başlayacağı için, asgari ücretle çalışanları enflasyon karşısında ezdirmeyecek bir artış yapılacağını söylüyor. Ve de ortalıkta 8.500 lira gibisinden rakamlar dolaşıyor. Amaç, emekçileri içi boş propagandayla “uyutmaya” çalışmak.

Şimdi bakalım: Resmi enflasyon oranı %84. Asgari Ücret Tespit Komisyonu bu oranda artış yapsa asgari ücret net 10.120 lira olur. Peki, bu ücret neye yarar ki? Türk-İş’in araştırmasına göre yıllık mutfak enflasyonu %130, yani resmi enflasyonu katlıyor. Gene aynı araştırmaya göre dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 23.600 lira. Demek ki, asgari ücret 10 bin lira olsa bile bu tutar ne mutfak enflasyonuna yetiyor, ne de açlık sınırının yarısına ulaşabiliyor.

Üstelik bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 9.470 liraya ulaşmış durumda. Yani bu emekçiler aylardan beri yaşayabilmek için borç harç ile geçinmeye çalışıyorlar.

Şimdi rakamları bir yana bırakalım. İşçiler, emekçiler zaten ne çektiklerini biliyorlar. Bu soruna emekçiler lehine nasıl bir çözüm aramamız gerekiyor?

Birincisi, hükümetler ile patronların el ele verip karar aldıkları Asgari Ücret Tespit Komisyonu derhal lağvedilmeli. Asgari ücret tüm sendika konfederasyonları ile patron örgütü arasında yapılacak görüşmeler ile belirlenmeli. Ve tabii sendikaların uyuşmazlık halinde genel grev hakkı olmalı. Bu anayasal bir hak olarak belirlenmeli.

İkincisi, asgari ücret asla sendikaların ve bağımsız araştırma gruplarının belirlediği yoksulluk sınırı altında olmamalı.

Üçüncüsü, asgari ücret (diğer tüm ücretlerle birlikte) gene sendikaların ve bağımsız kuruluşların belirleyeceği gerçek enflasyon oranında her üç ayda bir otomatik olarak artırılmalı.

Dördüncüsü, asgari ücret altında işçi çalıştıran veya asgari ücretin üzerinde kalan tutarı elden veren işletmeler ve patronlar ağır şekilde cezalandırılmalı.

Beşincisi, asgari ücretin ortalama ücret olmaktan çıkması gerekiyor. Zammın ardından ortaya çıkacak olan yeni asgari ücretle beraber, halihazırda %50’nin üzerinde olan asgari ücretli çalışan oranı, yüksek ihtimalle %60’lar, %70’ler seviyesine yükselecek. Bu durumdan kurtulmanın yolu, sendikalaşmanın ve TİS imzalayabilmenin önündeki bütün engellerin kaldırılmasından, tüm işyerlerinde sendika üyeliğinin zorunlu hale getirilmesinden, bunun anayasa ve yasalarla güvence altına alınmasından geçiyor.

Altıncısı, fiyatlar gıda sanayii, toptancı tüccarlar ve büyük market zincirleri tarafından değil sendika ve işçi denetiminde belirlenmeli ve kontrol edilmelidir.

Yedincisi, asgari ücret ne kadar artırılırsa artırılsın, enflasyon devam ettikçe ve özellikle gıda maddelerindeki fiyat artışları durdurulamazsa ücret zamları sürekli olarak alım gücünü aşındıracak ve yoksulluğu yoğunlaştıracaktır. Bu nedenle ekonominin yönetiminin patron partilerinin yönetiminden kurtarılıp emekçilerden yana ekonomi politikaları uygulanmalıdır. Bu da ancak, işçi sınıfının denetiminde merkezi bir planlamayla olanaklıdır.

Sekizincisi, asgari ücret artışıyla doğru orantılı olarak vergi dilimleri de revize edilmeli. Hükümet asgari ücreti artırarak ama vergi dilimlerine dokunmayarak sendikalaşmanın önüne geçmek, asgari ücretin tespit edildiği süreci bütün işçi sınıfının toplu iş sözleşmesine dönüştürmek istiyor. Patronlara sürekli vergi afları çıkarken, sendikalı işçilerin ücretleri üzerinden soyulmasını kabul etmiyor, vergide adalet talep ediyoruz.

Dokuzuncusu, patronlar SGK priminin asgari ücretin 7,5 katından, 5 katına indirilmesini talep ediyor. Bunu kabul etmeyelim. Aksine 12 Eylül darbesinin getirdiği kıdem tavanının revize edilmesini ve bu kıdem tavanının 7.5 katına çıkmasını istiyoruz. 15.000 liralık kıdem tavanı yeterli değildir.

Onuncusu, bütün bunları gerçekleştirebilmek, hayata geçirebilmek için mücadele etmemiz, seferber olmamız, sendikalarımızda örgütlenmemiz şart. Biz mücadele etmedikçe hükümet ve patronlar kaşıkla verdiklerini kepçeyle almaya devam edecekler. Mücadele etmedikçe yoksullaşmamızın önüne geçemeyeceğiz.

Şimdi seçim sürecinden geçiyoruz. Biz iktidara aday olduklarını söyleyen partilerin ve ittifakların bu talepleri önerme ve savunma cesaretini veya iradesini gösterebileceklerine inanmıyoruz. Tek Adam rejiminin emekçiler üzerindeki saldırılarını zaten biliyoruz, ama Millet İttifakı’nın yeni Anayasa değişikliği önerileri de emekçilerin çalışma, ücret, örgütlenme ve sosyal hakları konusunda devlete herhangi bir zorunlu görev yüklemiyor.

Şurası açık ki, gerek Cumhur İttifakı gerekse Millet İttifakı ya patron örgütlerinin doğrudan yandaşı ya da onların baskısı altında.

Ama biz İşçi Demokrasisi Partisi olarak, işçi ve emekçilerin yaşam, çalışma ve örgütlenme haklarını sonuna kadar savunmaktan ve talep etmekten vazgeçmeyeceğiz.

Yorumlar kapalıdır.