COP27: İklim zirveleri kimin işine yarıyor?

Bu yıl BM İklim Zirvesi COP27 Mısır’da düzenlendi. Konferans Coca-Cola sponsorluğunda gerçekleşti, hiç olmadığı kadar fazla fosil yakıt lobicisi katıldı, zirve öncesinde ve boyunca sayısız protestocu tutuklandı. 27. kez düzenlenmiş olmasına rağmen bugüne kadar gerek gezegen için gerekse de ekolojik yıkımdan en çok etkilenen emekçiler yararına gerçekçi bir çözüm üretilmemiş olduğunu teslim etmeden önce, bu yılki zirvenin sonuçlarına kısaca bakmakta fayda var.

Yoksul ülkelerin iklim değişikliği nedeniyle zararlarını tazmin etmek için kurulmasına karar verilen fonun hayata geçirilmesi için bir sonraki zirveye kadar beklenecek. Bir önceki zirvenin küresel sıcaklık artışını 1,5 °C’de tutma hedefi tekrarlandı ancak fosil yakıt kullanımının bırakılmasına dair somut bir karar alınmadı. Ülkeler, 2030 hedeflerini yeniden gözden geçirmeye davet edildi. Avrupa ülkelerinin enerji krizi nedeniyle Afrika’nın doğalgaz ve petrol rezervlerine göz diktiği de gözlemlendi.

2026 yılında yapılacak COP31’in ev sahipliği için adaylığını ilan eden Türkiye ise yine birtakım hesaplarla emisyonu düşürme değil artırma hedefi koymuş oldu. Hükümetin küresel yeşil ekonomiden payını almak ve fon desteklerinden yararlanmak için geçen yıl onayladığı Paris Anlaşması’nın uygulanma “zaruretinin” beyan edilmesine rağmen kömürden vazgeçme planı da söz konusu değil. Kısacası, zirvenin hükümetin çevre politikalarında bugüne kadar izlediği yıkım çizgisini değiştireceğine dair herhangi bir çıktısı yok.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum “Pakistan’da sel oldu, suyun akacak yeri yok” diyor. Peki, Karadeniz’de rant uğruna yapılaşmaya açılan derelerin yol açtığı selleri bugüne kadar hangi anlaşma, hangi zirve engelledi? Dünya liderleri ve patronlar çıkarları için müzakereler ededursun, maden için delik deşik edilen dağlardan Amazon ormanlarına dünyanın dört bir yanındaki talan hangi zirveyle önlendi? Kapitalist hükümetlerin ve çokuluslu şirketlerin iklim krizini kendi yararına çevirme çabalarına hizmet eden iklim zirveleri, içinde bulunduğumuz durum için gerçekçi bir çözüm değil. “İklim adaleti” denilen şeyi mevcut sistemde hayata geçirmek imkânsız. Ekolojik yıkımı ve doğanın talanını durduracak, acil sorunları ötelemeyen, doğadan ve emekçiden yana bir acil iklim planına ihtiyacımız var. Ve böylesi bir planı ancak sosyalist bir program doğrultusunda emekçiler başarabilir.

Yorumlar kapalıdır.