Yangınlar kimin suçu?
Son yıllarda her yaz yaşandığı gibi bu yaz da Türkiye orman yangını haberleriyle sarsıldı. İzmir’de çıkan ve pek çok yerleşim yerinin boşaltılmasıyla sonuçlanan büyük yangının yanı sıra Denizli’den Sivas’a, Bodrum’dan Ankara’ya kadar ülkenin her tarafında irili ufaklı yangınlar çıktı. Bu tablo ilk bakışta pek şaşırtıcı değil: Küresel iklim krizinin ağırlaşmasıyla birlikte dünyanın her tarafında orman yangınları şiddetlenirken doğanın ve yaşam alanlarının tahribatı da giderek artıyor.
Artan yangınların tüm bu “doğal” açıklamalarına rağmen yine de bir nokta dikkat çekiyor: Her ne hikmetse Türkiye’de çıkan hemen her yangından sonra -yangın ister “yıldırım düşmesi” gibi doğal sebeplerden, ister “piknik” gibi görece masumane sebeplerden isterse de “nedeni belirlenemeyen yangınlar” gibi şaibeli durumlardan dolayı çıkmış olsun- bir zamanlar ormanlık/otlak bir doğal alan olan arazinin yerini oteller, rezidanslar, tatil köyleri alıyor. Yani bir yandan korkunç bir doğa katliamı yaşanırken ve emekçiler evlerinden, tarlalarından olurlarken sermaye sınıfı fırsattan istifade küllerin üzerinde servetine servet katmanın peşine düşüyor. Apaçık bir biçimde gerçekleşen bu talanın taşları ise yönetim kademesinde, bizzat sermaye sınıfının temsilcisi partiler tarafından döşeniyor: Talan; bir yangınlar ülkesi olan Türkiye’de her yaz yangın uçağı krizinin yaşanmasından bilinçli olarak yakılan yangınlara göz yumulması gibi “önlem yetersizliklerine” ve yangın arazilerine inşaat ruhsatlarının verilmesine kadar doğrudan bu partiler üzerinden yürütülüyor. Dahası, gerek AKP ve onun küçük ortakları gerekse CHP ve dağılmış ittifak ortakları arasında, bu talan üzerinden korkunç paralar kazanmış pek çok parti üyesi bulmak mümkün. Dolayısıyla bütün bu yangınların, bu felaketlerin sorumluları, hiçbir şeyi gizleme gereği duymadan önümüzde duruyorlar. Bunun ötesinde, herhangi bir siyasi sorumluluk kabul etmeyi bırakın, politik hasımlarını “yangın gibi bir meselede dahi siyaset yapmak” ile suçluyorlar.
Bu durumda bir kez daha hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz: Nasıl ki ekonomik krizin faturası emekçilere kesilemezse, yangınların ve doğa katliamlarının faturası da emekçilere kesilemez; ormanların ve tarlaların üzerine dikilen otellerle fırsatçılık yapılması da herhangi bir şekilde kabul edilemez. Bu bağlamda bu yangın-talan döngüsüne son vermek için yangın bölgelerine uçak, su kulesi, helikopter gibi gerekli ekipman/altyapının tedariki derhal sağlanmalı, yangın arazilerinin imara açılmasına asla izin verilmemeli ve “nedeni belirlenemeyen yangınlar” şeffaflıkla açıklığa kavuşturularak suç ortağı olan herkes yargılanmalıdır. Orman yangınları biz emekçilerin suçu değil, sorumluluklarını inkâr eden gerçek suçluları ancak birlikte suçlarıyla yüzleştirebiliriz.
Yorumlar kapalıdır.