Biz kaybettiğimiz için onlar kazandı!

Bilanço yıllardır değişmiyor. Bu bilançoda sermayeye hep kâr, emekçilere ise zarar yazılıyor. 2022 de böyle bir yıl oldu. Kazananlar kazanmaya, kaybedenler kaybetmeye devam etti. Kazanan kârına kâr kattı; kaybeden emeğinden, ekmeğinden verdi.

Şimdi 5 kişiden 3’ü geliri ile temel harcamalarını bile yapabilmekte zorlanıyor. Asgari ücret açlık sınırını dahi karşılamıyor. İşsizlik maaşına başvuranların yarısı bu destekten yararlanamıyor… Ama dedik ya kazanan nasılsa kazanmaya devam ediyor: Aynı anda, bankaların 10 aylık net kârında yüzde 400 artış yaşanıyor.

Büyümüşüz! İşte o büyüme ancak bu şekilde mümkün oluyor. Tek Adam rejimi, bu bilançoyla her defasında ekonomik, sosyal, demokratik hak ve taleplerimize eksi yazıp duruyor.

İşçiler olarak kaybediyoruz; daha güvencesiz, daha esnek çalışıyoruz; iş güvenliğinden yoksunuz, sendikal haklarımıza dahi erişemiyoruz, yoksullaşıyoruz, işgücümüz her gün daha da değersizleşiyor. Gençler olarak kaybediyoruz; nitelikli, bilimsel ve herkes için ulaşılabilir bir eğitim sisteminden yoksunuz; diplomalı işsiz ya da ucuz işgücü olma arasında salınıp duruyoruz. Kadınlar olarak kaybediyoruz; ücretli emeğimiz değersizleşiyor, bakım emeğimiz hepten yok sayılıyor; erkek şiddeti karşısında cezasızlık politikaları ile sindiriliyoruz. Haklarımıza, mücadelemize karşı sistematik bir saldırıyla karşı karşıyayız. Lubunyalar olarak kaybediyoruz; lgbti+fobi ve nefret suçlarıyla yüz yüzeyiz. Yok sayılıyor, sistematik baskı ve ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Kürtler, Aleviler ve tüm ezilenler olarak kaybediyoruz; demokratik haklarımız yok sayılıyor. Marjinalleştiriliyoruz.

Birlikte kaybediyoruz; Tek Adam rejiminin ve politikalarının bedelini birlikte ödüyoruz. Ama tabiri caizse kasa/kasanın başında duranlar hep kazanıyor! Çünkü her defasında oyunun kurallarını onların koymasına bir şekilde izin veriyoruz. Bu sebeple, bu durumu bunca yıl birçok değişkene rağmen sürdürebildiler. Şimdi ise denklemdeki ana değişkenin kendimiz olduğunu, sonucu değiştirebilecek olanın bizler olduğunu görme vaktimiz.

Bu, iktidarın da burjuva muhalefetin de tüm programını ayakta tutan denklemi bozmak demek. Kârı esas alan, ekonomik ve sosyal enkazın faturasını hep emekçi kitlelere yazan ve bu formülle aktörleri değişse bile bir şekilde hep kazanan siyasal anlayışın yerine emeğin, emekçinin, adaletin, özgürlüğün esas olduğu bir düzen için yeni formülasyonun kurulması demek. Bu ise emekçiler olarak birliğimizden ve bağımsız sınıf hattına dayalı mücadelemizden geçiyor. Doğrudan bu sistemi karşısına almayan, arabuluculuk oynayan, onu makyajlamaya çalışan, sopa yerine havuç sunan her programa da “artık bunlara karnımız tok” demek gerekiyor!

Belki de tüm bu yıllardan ve bilançodan şu dersle yol almak gerek 2023’e: Onlar kazandığı için kaybetmedik biz; biz kaybettiğimiz için onlar kazandı! Ve yine ancak biz kaybedersek onlar kazanacak!

Yorumlar kapalıdır.