Cumhur İttifakı’nın yenilgisi için…

Seçim vakti yaklaştıkça Cumhur İttifakı, pek de şaşırtıcı olmayan hamlelerini hayata geçirmeye başladı. Hükümet bir yandan İstanbul saldırısını bütün muhalefeti terörize etmenin ve yeni bir sınır ötesi operasyon hazırlığının bahanesi olarak kullanıyor. Diğer yandan, HDP ile mecliste görüşme gerçekleştirerek, Öcalan’la görüşmelerin yeniden başlayacağına ilişkin haberler sızdırarak kaybettiği Kürt seçmenin en azından bir kısmını geri kazanmayı umuyor. Bir taraftan asgari ücret artışı, EYT düzenlemesi gibi adımlarla birtakım ekonomik tavizlere hazırlanırken, öte taraftan Saray oligarklarının ve bankaların kârlarını katlayan düzenlemeleri aralıksız sürdürüyor. Cumhur İttifakı, panik halinde adeta klavyenin bütün tuşlarına aynı anda basarak içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulma çabası içerisinde.

Saray’ın seçim hazırlığı

Bir önceki sayımızda, 2015 Haziran seçimlerinden sonra olduğu gibi birtakım kirli ve karanlık planların devreye sokulmasının hiç kimse için sürpriz olmayacağını belirtmiştik. Mersin’deki saldırı sonrası İstanbul’da gerçekleşen bombalı saldırı ve ardından hükümetin aldığı tutum tam da bu zemine oturuyor. Her iki saldırıya ilişkin hükümet ve devlet yetkililerinden gelen çelişkili açıklamalar soru işaretlerini artırırken, tıpkı daha önceki örneklerde olduğu gibi kamuoyunu tatmin edici, şeffaf bir soruşturma yürütmekten özenle kaçınılıyor. Dahası hükümet, gerçekleştirilen hava operasyonlarının yanı sıra Suriye’de yeni bir kara harekâtının hazırlığında olduğunu duyuruyor. Bu sırada Erdoğan “Şehit edilen 3 yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım derken aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım” sözleriyle bütün muhalefeti kriminalize etmeye devam ediyor.

Altılı Masa’nın “uslu muhalefeti”

DEVA Partisi lideri Babacan “Niçin uzunca bir süredir, ‘Bir gece ansızın gelebilirim’ deyip de seçime altı ay kala bu operasyonları başlatmak istiyorsunuz. (…) ‘Burada siyasi hedefiniz nedir’ diye soruyoruz.”  açıklamasıyla Cumhur İttifakı’nın niyetini bir yönüyle açığa çıkartıyor. Bununla birlikte, hem aynı konuşmasında kendisi hem de parçası olduğu Altılı Masa sınır ötesi operasyonlara destek vererek bir kez daha Tek Adam rejiminin şoven, yayılmacı politikalarına destek sunuyorlar. Yakın geçmişte yaşanan deneyimlerin de gösterdiği gibi, çözüm sınır ötesi operasyonlardan değil, baskı politikalarının sonlandırılmasından, Kürt halkının demokratik taleplerinin tanınmasından ve yayılmacı dış politikaya son verilmesinden geçmektedir. Altılı Masa’nın bu yakıcı başlıklarda Saray’ın “uslu muhalefeti” olma konumundan bir adım öteye gitmediğinin bir kez daha altını çizmek gerekiyor.

Emek örgütleri sahneye!

Tek Adam rejimine karşı gerçek bir muhalefeti temsil edebilecek Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) ise, kuruluş ilanının ardından geçen yaklaşık üç aylık sürede bu yönde herhangi bir ilerleme kaydetmekten uzak görünüyor. EÖİ bileşenleri ısrarla kurulan ittifakın yalnızca bir seçim işbirliği olmadığını, aynı zamanda bir birleşik mücadele zemini olduğunu vurguluyorlardı. Bununla birlikte, EÖİ şu ana dek Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tutumunu netleştirmediği gibi emekçilerin acil ekonomik ve demokratik taleplerine ilişkin herhangi bir eylem planı da oluşturabilmiş değil. Tek Adam rejiminin baskı ve sefalet düzeninden gerçek bir kopuş için düzen partilerinden bağımsız bir siyasi seçeneğe ihtiyacımız var. Asgari ücretin insan onuruna yaraşır bir seviyeye çekilmesi için tüm emek örgütlerinin acil bir eylem etrafında yürüteceği birleşik bir kampanyanın bu seçeneğin inşasına önemli bir katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Yorumlar kapalıdır.