Ukrayna’da aşırı sağın durumu | Ukrayna Söyleşileri 4

Söyleşi: Sedat Durel

Sergei Movchan, Ukrayna’da Dayanışma Kolektifi’nden dostumuz, yoldaşımız. Gazete Nisan takipçileri kendisini 9 Nisan 2022’de İstanbul’da yaptığımız “Ukrayna’daki güncel durumu ve Enternasyonalimiz İUB-DE’nin öncülüğünde başlatılan uluslararası destek kampanyasını tartışıyoruz” konulu etkinlikten anımsayabilirler.

Ukrayna’daki aşırı sağın durumu gibi önemli bir konuyu Ukrayna’dan biri ile görüşmenin gerekli olduğu aşikâr. Ancak söyleşiyi konunun bir uzmanı ile yaptığımızı da belirtmek isterim. Sergei, Dayanışma Kolektifi’ndeki faaliyetlerinin dışında aynı zamanda Ukrayna’daki faşistlerin eylemlerinin raporlandığı bir çalışmanın yürütücülerinden biri. Bunun dışında Sergei’nin kardeşi aşırı sağcılar tarafından hedef gösterildiği için Ukrayna’da yaşayamıyor. Yani kendisinin Ukrayna faşistleri ile ilişkisi aktivizm ve akademik bağın çok ötesinde hayati önem taşıyan bir konu. Okurların bu bilgiyi akıllarında tutarak söyleşiyi değerlendirmelerinin önemli olacağını düşünüyorum. Sergei’nin de hazırlayıcılarından biri olduğu, Ukrayna’da aşırı sağın eylem istatistikleri, çeşitliliği ve eylemlerinin hedeflerinin yer aldığı rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Rapordan görüleceği üzere 2021’de Ukrayna genelinde aşırı sağ tarafından gerçekleştirilen 179 çatışmacı eylem yapılmış. Sokağı kontrol eden aşırı sağın gücünü bu tip istatistiklerle değerlendirmek her ne kadar yanıltıcı olabilse de söyleşiyi okumadan önce bir mukayese yapmakta fayda olabilir. Söyleşimiz biter bitmez benimle bu sayıları ve raporu paylaşan Sergei, sayıların özellikle Avrupa ile kıyaslandığında bir hayli düşük olduğunu vurgulamayı elden bırakmamıştı. Şimdi kontrol ettiğimde, Almanya’nın resmi verilerine göre aşırı sağ günde ortalama 55 suç işlerken, 2020 yılında Almanya’daki toplam suç sayısı 20.201 olarak kayıtlarda görülüyor.[1] Bu mukayeseyi yaparken aşırı sağın etkisinin niceliksel olarak değerlendirmenin yaratacağı handikapları da göz önünde bulundurmak gerektiğini, sayıların bütünü anlamada yanıltıcı olabileceğini de bir kez daha vurgulamalıyım. Yine de Ukrayna ve Almanya arasındaki bu uçurumun bir anlamının olabileceğini akılda tutmaktan yanayım.

Sergei Movchan

Sergei yoldaş, enternasyonalimizin Ukraynalı emekçiler için yaptığı 2. yardım konvoyu kampanyasında sürekli bizlerin yanında oldu. Sendikalar ve sosyalistlerle yaptığımız tüm görüşmelerde bizlerle beraberdi. Ukraynalı emekçilere verilecek en ufak bir destek için tarifi mümkün olmayan bir sabır ve sözcüklerle ifadesi zor bir mutlulukla çalıştı.

Kendisi ile Zaporijya ve Kiev’de gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Sedat Durel: Pek çok kişi Ukrayna’nın aşırı sağ partiler tarafından yönetildiğini düşünüyor. Biz bu fikirde değiliz ama aşırı sağın Ukrayna’da bir gerçek olduğunun da farkındayız. Sen Ukrayna’nın aşırı sağ tarafından yönetildiği fikri hakkında ne düşünüyorsun?

Sergei Movchan: Bu kesinlikle yanlış bir fikir. Zelenski’nin partisi popülist söylemlere sahip ideolojisiz bir parti. Eğer iktisadi yaklaşımlarından bahsediliyorsa da belki liberal diyebilirim. Ancak onların politik görüşlerinden, partinin arka planındaki onu tanımlayan fikirden bahsediliyorsa bu asla aşırı sağ değil. Sadece popülizm. Parti ana akım politikaları takip etmeye çalışıyor.

Sedat: Bu noktada sana bir soru sormak istiyorum. Zelenski Yahudi, aşırı sağ için bir Yahudinin devlet başkanı olması kabul edilir bir durum mu?

Sergei: Genellikle kimse bunu umursamıyor. Ama yine de bu çok iyi ve derinlikli bir soru. Evet, Zelenski bir Yahudi ama Yahudi gelenekleri ile yaşayan biri değil. O daha çok Sovyet döneminin ve o dönemin Ukrayna’sının fikirleri ile yetişmiş biri. Bugünlerde bunu inkâr etse de…

(Sergei ile söyleşimizi Zaporijya’dan dönüş yolunda geciken trenimizi beklerken yapma şansımız oluyor. Koca şehirde elektriğin olduğu tek nokta tren istasyonu. Söyleşinin tam da bu noktasına geldiğimizde dışarıdan boğuk sesler duyuyoruz. Artık bu seslere her ne kadar aşina olsak da yine de tüm iyimserliğimizle seslerin tren raylarından gelmiş olabileceğini düşünüp konuşmaya devam ediyoruz. Ardından Rusya’nın geniş kapsamlı bir hava saldırısı başlattığını, seslerin de hava savunma sisteminin imha ettiği füzelerden geldiğini anlıyoruz. Tam bu noktada garda yapılan duyurunun ardından ‘Ok, evacuation! (Tamam, tahliye)’ diyor Sergei. Sakinliğini hiç bozmayan kalabalığa uyarak valizlerimizi alıp vakit kaybetmeden sığınağa çekiliyoruz. Merdivenlerden inerken bana ‘Sence de çok ironik bir an değil mi? Pek çok insan Ukrayna’nın aşırı sağı hakkında bilgi istiyor. Evet, Ukrayna’daki aşırı sağ sorunu çok önemli bir konu ama sence de bundan daha acil sorunlarımız yok mu? Bu an çok şey anlatmıyor mu?’ diyor. Söyleşiye iki gün sonra vardığımız Kiev’de çok kısıtlı bir zaman aralığı içerisinde devam edebiliyoruz.)

Sedat: İki gün önce aşırı sağ hakkında seninle bir söyleşi yapıyorduk ve sohbetimiz Rusya tarafından bölünmüştü. Neyse, devam edelim. Ukrayna’daki aşırı sağ partilerin durumu hakkında neler söyleyebilirsin?

Sergei: Şu anda Ukrayna parlamentosunda neredeyse hiç aşırı sağ yok. Yalnızca aşırı sağ parti Svoboda kökenli bir kişi parlamentoda. Ama o da partinin listesinden seçilemedi. Bizde karma listeler de olabiliyor, bir bölgeden bu sayede parlamentoya girebildi. Sağ parti koalisyonu ki içlerinde Özgürlük Hareketi[2], Azov Hareketi’nin[3] politik ayağı olan Ulusal Kolordu[4], Sağ Sektör[5] ve kimi başka aşırı sağ partiler bulunuyor. Bunlar genel seçimde toplamda ancak yüzde 2,5 kadar oy alabildiler. Ama Ukrayna’da barajı geçebilmek için en az yüzde 5 oy alınması gerekiyor. Bu koalisyon genel seçimlerde beklentilerinin altında oy alarak yenildi. Parlamento için konuşursak durum bu ama aynı zamanda bazı oblast[6] merkezlerinde, şehir ve yerel konseylerde 3 tane temsilcileri seçilebildi.

Sedat: Bana daha önce bir önceki seçimlerde aşırı sağın yüzde 10 civarında bir oy aldıklarını söylemiştin. Ardından son seçimlerde yüzde 2,5 gibi bir düzeye düşmüş…

Sergei: Evet, öncesinde daha iyi sonuçlar elde etmişlerdi. Bu seçimlerde aynı şekilde koalisyonla değil de en eski ulusalcı parti ile seçimlere girmişlerdi. Bu parti de Natsionalnyi Korpus gibi radikal bir parti değil. Daha geleneksel bir sağ partiydi. Sonradan bu parti de isim değiştirerek daha da radikal bir pozisyona kaydı. Önce adlarını değiştirdiler. Ukrayna Nasyonal Sosyalist Partisi değil de, Ukrayna Sosyal-Ulusal Partisi[7] olarak adlandırdılar kendilerini. Bu değişiklik ve aldıkları büyük destek Meydan ayaklanması öncesindeki politik durumun sonucu olarak ortaya çıktı. Bir sürü insan onlara oy verdi çünkü Viktor Yanukoviç’ten (Ukrayna Eski Devlet Başkanı) nefret ediyorlardı ve bunun için Svoboda’yı istediler. Parlamentoda Yanukoviç’in üstesinden gelebileceğini düşündüler. Ama aynı zamanda bu parti aslında Yanukoviç’in partisinden de çok destek aldı. Çünkü Yanukoviç için bunlar çok kullanışlı bir düşmandı. Yanukoviç’in taraftarlarına bunları rakip olarak göstermesi büyük bir fayda sağlayacaktı. Öyle ki onlar [rejim] ana akım medyada da onlara ciddi şekilde yer açtı. Ana akım medyayı kullanmalarına müsaade etti. Büyük olasılıkla Svoboda’nın liderinin başkanlık seçiminde ana rakip olmasını çok istediler. Çünkü böyle bir rakip Yanukoviç tarafından kolaylıkla yenilebilirdi. Çünkü çok ulusalcı bir figürdü ve insanlar genel olarak böyle birini Ukrayna’nın devlet başkanı olarak görmek istemeyecekti. Hatta Svoboda’ya para teklif ettiklerine dair bilgilerimiz bile var ama Svoboda bunu kabul etmemiş.

Sonuçta [aşırı sağın] en büyük zaferi Meydan öncesindeydi. Meydan sonrasında da parlamentoya seçilip kimi ulusalcı bakanları bile olmuştu. Şimdi ise böyle iyi sonuçlar alamıyorlar. Niçin? Şu anda ulusalcı söylemin kendisi ana akım haline geldi. Elbette ki kırmızı çizgiler geçilmiyor. Ana akım liberal ve popülist olmasına rağmen ulusalcı söylemler toplumun genelinde kolayca kabul görebiliyor. Bu, Pedro Proşenko (Ukrayna Eski Devlet Başkanı) gibi klasik bir iş insanı, bir şeker üreticisinin Yanukoviç’i nasıl olup da yenebildiğini de açıklıyor. Onlar beş yıl içerisinde Ukrayna’nın başat ulusalcıları olabildiler. Proşenko’nun -ana akım adayın- sloganı “Ordu, inanç ve dil” iken kim niçin Proşenko yerine Svoboda’ya oy verir ki? Pek çok insan için bu durum geçerliydi. Aşırı sağın son genel seçimlerde popülaritesini, desteğini kaybetmesinin sebebi de buydu. Sıradan insanların desteklediği temel ve en basit söylemler zaten ana akım siyaset tarafından kullanılmaktaydı. Daha radikal fikirleri ise zaten insanların çoğu tarafından benimsenmiyordu. Bu fikirler sadece ülkenin batı bölgelerinde destek bulabiliyordu. Bu yüzden Avrupa’daki aşırı sağ ile mukayese edildiğinde böylesi düşük seçim sonuçları alıyorlar. Yine de onları parlamentodaki düşük oylarından ötürü küçümsememeliyiz. Bunların temel silahı parlamento değil, oradan gelebilecek tehdit burada değil. Bir sonraki seçimlerde seçmenin yüzde 5’i onlara oy verebilir de.

Sedat: Bu nokta bence çok önemli. Daha önce söylediğin gibi parlamentoda var olmamalarına rağmen aslında sokakta güçlüler. Daha önce sokakta insanları yakalayıp bir direğe-ağaca bağlayıp döven insanları da görmüştük. Bunlar gerçek. Öte yandan Ukrayna hükümetinin zayıf bir hükümet olduğunu ve aşırı sağın bundan faydalandığını da söylüyordun. Bu iki olgu arasındaki bağı nasıl görüyorsun?

Sergei: 2013 yılından sonra devlet daha da güçsüz bir hale geldi. Meydan’ın ilk yılındaki kötü imajından ötürü polis neredeyse saklandı. Sokaklardaki politik gösterilerle sürtüşmek istemediler. Sokaklardaki temel politik unsur da aşırı sağdı. Polisi vurup üzerlerine patlayıcılar atıyorlardı ve buna karşı polis hiçbir şey yapmadı. Meydan’dan sonra da sokağın kontrolü aşırı sağa kaldı, sokak şiddetini tekele aldılar. Bundan önce de antifaşistler oldukça güçsüzdü ama Meydan’dan sonra iyice kayboldular. Böylece sokaklar aşırı sağa kaldı ve istediklerini yapabildiler. Elbette ki zaman geçtikçe, polis yeniden güçlendikçe durum değişti. Polisi kontrol eden İçişleri Bakanı Arsen Avakov’un aşırı sağ ile çok yakın bağları vardı. Onları bazen korudu, bazen de doğrudan destekledi. Böylece sokaklarda bir denge oluştu ama bu denge elbette İçişleri Bakanlığının kontrolündeydi. Bakan, Ulusal Kolordu gibi aralarında güçlü tarihsel ilişkilerin olduğu grupları kontrol edebiliyor. Buna rağmen daha küçük ve kontrol edilemeyen kimi gruplar da var ve sokaklarda insanlara saldırabiliyorlar. Netice olarak aşırı sağın sokaklarda hâlâ bir ağırlığı var, kontrol edebiliyorlar ve bunu politikacılara baskı uygulamak için kullanıyorlar. Şehir konseylerini basıp “Bizim dediğimiz oyu kullanana kadar kimse salondan çıkmayacak” dedikleri 2-3 olay dahi yaşandı. Parlamentonun yakınlarında Donbas konusunda şiddet dolu eylemler yaptılar. “Eğer Donbas konusunda anlaşırsanız şiddete hazır olun” mesajı verdiler. Böylece ciddi bir tehdit haline geldiler. Sadece solcular ve feministler için değil tüm muhalefet, özellikle de Rus destekçileri için ciddi bir tehdit haline geldiler. Hükümet ve partiler için ise şiddet potansiyeli doğrultusunda bir tehdit oluşturuyorlar. Açıktan demeseler de herkes anladı ki Minsk Protokolü[8] gibi bir şey lehine oy verirseniz ayaklanacağız, diyorlar. Bu mesajı veriyorlar.

Sedat: Bu noktada küçük bir sorum var. Aşırı sağ örgütler işçi sınıfı içinde, endüstri bölgelerinde güce sahipler mi? Şimdiye dek hiç bir işçi direnişine saldırdıkları oldu mu?

Sergei: Bildiğim kadarıyla hayır, öyle bir saldırı olmadı. Hatta tam tersinden burası ile bağ kurmaya bile çalıştılar. Mesela Svoboda sosyalistçilik oynamaya da çalışıyor. Bir sloganları var: “Patronsuz, efendisiz bir Ukrayna için”, bu epey solcu bir slogan aslında. Bence bunu Fransa’daki Le Pen’in partisinden öğrendiler çünkü Le Pen Putin destekçisi olana kadar onlarla çok güçlü bağları vardı. Ekonomi alanında da sosyalist görünmeye çalışıyorlar. Ulusal Kolordu bağımsız işçi sendikaları federasyonu ile bağlar kurmaya çalıştı mesela. Neden? Çünkü bir sokak güçleri var ve bunu tüm örgütlere önermek istiyorlar. “Bir protesto mu yapmak istiyorsunuz? Biz orada sizlerle oluruz. Polisle kavga eder, belediye binalarını işgal edebiliriz” vb. Bunu önerdiler ama bu hiçbir zaman kabul görmedi. Yine de benim de katıldığım işçi eylemlerine aşırı sağın bayrakları, amblemleri vb. ile katıldıklarını görebildim. Ama devam eden dönemde bu işbirliği denemesi bitti. Başaramadılar.

İşçi bölgelerine gelince Harkov’da güçlüler. Azak Alayları’nın çıktığı yer Harkov. Burası Rusça konuşulan bir yer ve birçok Rus yanlısı örgüt de var burada, onlarla çatışıyorlardı. Harkov’da güçlü bir durumdalar. Kryvyi Rih’te ise az sayıda insanla bir sendika örgütlemeye giriştiler ama başaramadılar. Genellikle bu tip işlere karışmıyorlar.

Bir ideoloji ile tanımlanamayan böyle bir partiyi birileri aşırı sağ olarak tanımlıyorsa başkalarına ne denebilir hiç bilmiyorum! Evet, bugün vatanseverler. Ama bugün vatanseverlik konusunda Ukrayna’da bir yarış var. Herkes bir numaralı vatansever olmaya çalışıyor.

Sedat: Peki Zelenski hükümetini ve partisini nasıl tanımlarsın? Onu ve partisini aşırı sağ olarak tanımlayan çok insan var.

Sergei: Bu tam bir saçmalık! Onların bir ideolojileri olduğunu düşünmüyorum. Partisi bile tam anlamı ile gerçek bir parti değil, sadece arkadaşları, meslektaşları yani yakın çevresinin birinci-ikinci halkalarından oluşan bir parti. Bu insanların nereden çıktığını bile anlayamıyorum. Bazıları parlamentoya girmek için bu pozisyonu satın almış iş insanları. Başkanlık seçimi parlamento seçiminden önceydi ve pek çok insan Zelenski’nin kazanacağından emindi. İnsanların çoğu ise Zelenski’ye oy verirken partide kimin olduğunu bile bilmiyordu. Gerçeklikte ortada adını hak eden bir parti yok bile. Parlamentodaki vekilleri de çok sayıda fraksiyona bölünmüş durumda. Çok farklı fikirleri destekleyen, farklı oligarklar tarafından kontrol edilen temsilcileri mevcut. Yani bu parti bir ideoloji ile tanımlanamayacak bir parti. Kimileri çok neoliberal, buna gerçekten inanan insanlar. Bu kişiler temel olarak partiyi ve hükümetteki kilit noktaları kontrol ediyorlar. Bir ideoloji ile tanımlanamayan böyle bir partiyi birileri aşırı sağ olarak tanımlıyorsa başkalarına ne denebilir hiç bilmiyorum! Evet, bugün vatanseverler. Ama bugün vatanseverlik konusunda Ukrayna’da bir yarış var. Herkes bir numaralı vatansever olmaya çalışıyor.

Zelenski’den bahsedecek olursak, başarısının kaynağı tüm ülkenin başkanı olma niyetinde olduğunu söylemesiydi. Ukraynaca konuşabiliyordu, Rusça konuşabiliyordu. İlk yıllarında yaşanan bir tartışmasında “Sokağın ismi fark etmez. Lenin sokağı da Bandera[9] sokağı da olabilir,” demişti. Bunu hâlâ hatırlıyoruz.

Sedat: Savaşın, Rus istilasının farklı sonuçlarına/senaryolarına göre Ukrayna’da aşırı sağın geleceğini nasıl görüyorsun? Olasılıklar neler?

Sergei: Bir öngörüde bulunmak çok zor. Bir tahminde bulunsam da her şey öyle olacak anlamına gelmemeli. Bana göre Ukrayna kazanır ya da çok iyi bir müzakere sürecine girerse bu, halka büyük bir zafer olarak sunulacak. Sonuç olarak da bu zaferin sahibi Zelenski olacak. Bundan sonra yeniden başkan olacağı kesin olur. Sonrasında da her zaman olduğu gibi desteğini yitirmeye başlayacak. Çok büyük ekonomik ve sosyal sorunlar yaşıyoruz. Şu anda lider rolünü iyi oynuyor ama mesele sosyal ve ekonomik sorunları çözmeye gelince kesinlikle eminim ki başarısız olacak. Zelenski gelecekte kısa bir dönemin lideri olabilir. Bu sözde zaferin ardından herkes Zelenski’yi suçlayıp Ukrayna’nın geleceğine kendileri karar vermek isteyecek. Bu sürecin az çok demokratik olabileceğini düşünüyorum. Temel ihtiyaçların her şeyi belirlediğini ve zamanla her şeyin değişebileceğini biliyoruz. Bu dönemde rekabet kesin olacak.

Sedat: Aşırı sağın geleceği hakkındaki fikirlerin ne? Bir keresinde “Eğer Rusya kazanırsa bu, aşırı sağın daha da güçlenmesine sebep olur” demiştin bana.

Sergei: Elbette. Ukrayna kazansa dahi bunu kullanmaya çalışacaklar. Zaferi kendilerine mal etmeye çabalayacaklar. Ama 2013 ile kıyaslayacak olursanız bugün çok büyük bir rekabetle karşı karşıyalar. 2013’te kendilerini ana kahraman olarak ilan edip gönüllü birliklere katılıyorlardı. Bu gönüllü birlikler çok dikkat çekmişti ama şu anda temel kahraman Ukrayna ordusu oldu. Bugün herkes “Ordu için dua et, bu birlikler için değil,” diyor. Şimdi aşırı sağın çok fazla rakibi var. Vatanseverlik konusunda da durum bu.

Eğer Ukrayna kaybeder ya da kötü bir müzakere sürecine girerse Ukrayna toplumu kendisini Zelenski tarafından ihanete uğramış hissedecek. Çok eminim ki toplumda bir rövanşizm başlayacak ve bunu da aşırı sağ yönetebilir. Bunu daha önce kapitülasyonlara karşı başlayan hareket sırasında da yaşadık. Böylesi bir durumda eğer insanların aşırı sağa desteği olur, kendilerini güçlü hissederlerse barışçıl olmayan gösteriler hatta iç savaşa kadar uzanacak sonuçlar oluşabilir. Zelenski hain ilan edilir ve devrilebilir. Aşırı sağın gönüllü birlikleri sahip oldukları silahlarla Zelenski ve parlamentoya karşı başlayan protestoları yönetebilirler. Bu sayede ülkede gerçekten de gücü ellerine alabilirler. Bu gerçekçi bir senaryo. Eğer Ukrayna kaybederse, insanların rövanşist duygularla dolup taştığı, yıkılmış bir ülkede aşırı sağ çok daha güçlü bir hale gelir.

Eğer Ukrayna kazanırsa da bu kadar büyük şansları olmayacak. Hiç olmazsa çok fazla rakiple yüzleşmek zorunda kalacaklar. Bir numaralı kahraman onlar olmayacak. Diğer kahramanlarla yarışmak, kavga etmek zorunda kalacaklar. Feminist, lgbti+, hatta liberal kahramanlarla ve de Zelenski ve ekibiyle rekabet halinde kalacaklar.

Tüm hareketler savaşın aktif bir katılımcısı olarak kendilerini temsil etmeye çabalıyorlar. Lgbti+ savaşçılarımız var. Ordunun temeli işçi sınıfından oluşuyor. Solcular, feministler, anarşistler aktif olarak savaştalar.

Sedat: Bunu sorduğum için kusura bakma, fikrim olmadığından değil ama senin yanıtını yazmak zorundayım. Maalesef ki hâlâ pek çok insan Ukrayna’da sadece aşırı sağın savaştığını düşünüyor. Şu anda sahiden lgbti+ kahramanlar, feminist kahramanlar var mı?

Sergei: Şu anda herkes savaşıyor. 2013 ile kıyaslayalım. O dönemde aşırı sağ kendi gönüllü birlikleri ile savaşmaktaydı, şimdi ise halkın kendisi savaşıyor. Toplumumuzun her bileşeni, oligarklar hariç olmak üzere diyebilirim, seferber olmuş durumda. Tüm hareketler savaşın aktif bir katılımcısı olarak kendilerini temsil etmeye çabalıyorlar. Evet, bizim gerçekten de lgbti+ savaşçılarımız var. Elbette ki var. Elbette pek çok işçi gönüllü olarak savaşa katıldı. Ordunun temeli işçi sınıfından oluşuyor. Sendikalar seferberliğe büyük bir destekte bulundu. Solcular, feministler, anarşistler aktif olarak savaştalar. Elbette ki kadınlar da savaşıyor. Şu anda ordunun yüzde 20’si kadınlardan oluşuyor. Çoğu kadın elbette ki cephenin en önünde olmayabiliyor. Ama kadınlar ve feministler de savaşta varlar. Bizim yoldaşlarımız da savaşta. Mesela bizim çok cesur bir kadın yoldaşımız var, yakında kendi birliğinin yöneticisi olacak. Şu anda kimi bürokratik işlemlerin tamamlanmasını bekliyor. Dron operatörü olarak orduda bulunuyor. Başka bir kadın yoldaşımız savaşta üç parmağını kaybetti ve cephede en önde savaşıyordu. Bunlar istisnalar değil. Bu şekilde orduda çok büyük sayıda örnek var.

Bu insanlar birdenbire kaybolmayacaklar. Politikada kalacaklar. Terhis olduklarında politik faaliyetlerini sürdürmeye devam edecekler. O zaman aşırı sağ sahada yalnız olmayacak. Kendisini bir rekabet içerisinde bulacak.

Ukrayna’da aşırı sağın durumu, gücü hakkında bilgi almak istiyorsanız bize sorun. Bize, Ukraynalılara ve Ukraynalı solculara sorun. Gerçek tabloyu, sayıları, grupları bu probleme sebep olan insanları biz biliyoruz. “Bütün Ukrayna faşisttir” fantezisi bunları yenmek için bize hiç de yardımcı olmuyor. Biz sahadayız, burada mücadele ediyoruz.

Sedat: Son sözü istemek her zaman en zoru biliyorum ama yine de sormalıyım. Son söz olarak bir şeyler daha söylemek ister misin?

Sergei: Şurası çok önemli, ben her iki popüler hikâyeye de katılmıyorum. Bunlardan birincisini Rusya propagandası yarattı. “Aşırı sağ Ukrayna hükümetini kontrol ediyor. Ukrayna’da neredeyse herkes faşist. Aşırı sağ sokakları dolduruyor.” Bunlar tamamen yanlış. Elbette ki ulusalcı fikirler son yıllarda daha popüler. Ama niçin, gerçek düşman olan Putin ve Rusya sayesinde. Gelip ülkemizi işgale kalkıştılar. Bundan sonra ulusalcılar zeki, geleceği öngörebilen insanlar olarak göründüler. “Size ülkemizin Ruslar tarafından işgal edileceğini söylemiştik. 70 yıl önce Bandera ‘Asıl düşmanımız Rusya’dır,’ demişti. Ve görüyorsunuz, haklıydı,” diyorlar. Böylece bugüne dek yalnızca ülkenin batısında yerel bir figür olan Bandera halk kahramanı haline geldi ve tüm ülkede bir figür olarak kabul görmeye başladı. Elbette ki insanlar onun kim olduğunu ve gerçek fikirlerini bilmiyorlar ama bu sayede Ukrayna direnişinin bir kahramanı olarak görebiliyorlar.   

Aynı şekilde Ukrayna liberallerinin yarattığı hikâyeye de karşıyım. Liberaller diyor ki, “Ukrayna’da aşırı sağ ve faşist yoktur. Tek faşist Putin’dir ve biz de dünyadaki tek gerçek şeytana karşı savaşıyoruz.” Bu da elbette ki doğru değil. Ben de Rusya’nın otoriter, neredeyse faşist bir devlet olduğunu düşünüyorum ama bu, Ukrayna’da faşistlerin olmadığı anlamına gelmiyor. Elbette ki Ukrayna’da orduda ve gönüllü birliklerinde aşırı sağ tarafından örgütlenmiş kişiler var. Elbette ki biz ulusalcı bir söylemin hegemonyası altındayız. Bu bizim için devasa bir sorun. Ama ne olur bırakın bu sorunla Rus askerleri olmaksızın biz mücadele edelim! Onlar bunu çözme konusunda yardımcı falan olmuyorlar. Tek yaptıkları şey savaş çıkarmak. Başka bir şey değil.

Son olarak eğer Ukrayna’da aşırı sağın durumu, gücü hakkında bilgi almak istiyorsanız bize sorun. Bize, Ukraynalılara ve Ukraynalı solculara sorun. Gerçek tabloyu, sayıları, grupları bu probleme sebep olan insanları biz biliyoruz. “Bütün Ukrayna faşisttir” fantezisi bunları yenmek için bize hiç de yardımcı olmuyor. Biz sahadayız, burada mücadele ediyoruz. Bize sorun. Bu hepimiz için en iyisi olur.

Teşekkür ederim.

Sedat: Ben çok teşekkür ederim.


[1] Alman İç İstihbarat Teşkilatı (BfV) verileri için bkz. https://www.verfassungsschutz.de/DE/themen/rechtsextremismus/zahlen-und-fakten/zahlen-und-fakten_node.html;jsessionid=A73DC78D3E856253489D7662BC868228.internet282#doc679030bodyText2

Ancak bu verilerin gerçeğin neredeyse yarısını ifade ettiğine dair görüşler de mevcut: https://verband-brg.de/rechte-rassistische-und-antisemitische-gewalt-in-deutschland-2021-jahresbilanzen-der-opferberatungsstellen/#pressemitteilung

[2] Hareket ismiyle anılan bu partinin Ukraynaca adı Svoboda.

[3] Türkçe çevirisi “Azak Alayları” olabilecek paramiliter oluşum. Kendisini şimdi yerle bir olan Mariupol şehrine dayandırıyor. Bu aşırı sağ örgüt özellikle 2014’te kurduğu gönüllü tugayları ile oldukça popüler olmuştu.

[4] Kendisini Ukrayna’nın Kahramanları olarak tanıtan bu partinin Ukraynaca adı Natsionalnyi Korpus.

[5] Ukraynaca Pravyi Sector.

[6] Ukrayna’nın idari bölümlerine verilen ad. Türkiye’deki valilik-belediye sisteminden farkı, kısıtlı yetkileri olan bir meclislerinin bulunması ve her oblastın ayrıca bir başkentinin olmasıdır.

[7] Bu parti bir kez daha isim değiştirerek yukarıda ismi geçen Svoboda (Özgürlük Hareketi olarak da tanınan Tüm Ukrayna’nın Birliği Partisi) adını alacak.

[8] Minsk Protokolü, Luhansk ve Donetsk’te ağır silahların kullanılmasının bırakılması ve ateşkesin sağlanması üzerine toplanan başarısız girişimler silsilesi. Bu süreçte Luhansk ve Donetsk’ten Rusya’nın çekilmesi sağlanamadığı gibi Rusya’nın tüm Ukrayna’yı işgal girişimi de durdurulamamış oldu. Ukrayna halkının gözünde bu girişim büyük bir başarısızlık olarak değerlendirildi.

[9] Stefan Bandera (1909-1959): Ukrayna’daki faşistlerin tarihsel lideri. Avusturya Macaristan’a bağlı Galiçya’da doğdu. 1. Dünya Savaşı sonunda bugünkü Batı Ukrayna Polonya’ya bırakıldı. Bandera 1918-1919’da Ukrayna-Polonya savaşında Ukrayna tarafında savaşa katıldı. Savaşın kaybedilmesinin ardından Ukrayna Ulusalcıları Örgütü’ne dahil oldu. Polonya’ya karşı Ukrayna’nın bağımsızlığı için eylemlere girişti ve tutuklandı. Nazilerin Polonya’yı işgali ile serbest kaldı ve Ukrayna Ulusalcıları Örgütü-B (B harfi Bandera’yı temsil ediyor) fraksiyonunu kurup Yahudi düşmanı, etnik temizlikçi faşist fikirlerini yaydı. Hitler’in desteğini isteyerek, Nazilerin Sovyetlere savaş açmasının ardından 1941’de Lviv’e geçti. Faşist bir Bağımsız Ukrayna Devleti’ni ilan etti ve Sovyetlere karşı karşıdevrimci bir direniş başlattı. Nazi işgali döneminde Nazilerle doğrudan işbirliği yapsa da Naziler tarafından bile tehdit olarak görülüp toplama kampına kapatıldı. Sovyetlerin Nazileri püskürtüp ilerlemeye başlaması ile beraber Naziler tarafından serbest bırakıldı. Yenilginin net olduğunu anlayınca direnişi reddetti. Batı Almanya’ya gidip burada antikomünist faaliyetlerini sürdürdü. 1959’da KGB tarafından gerçekleştirilen bir suikastla öldürüldü.

***

Editörün önerileri:

Yorumlar kapalıdır.