Teknik arızalar ve işçi denetimi

Çocuğu var mıydı? Kaç çocuğu vardı? Okula gidiyor muydu çocuklar? Nişanlı mıydı? Yeni ev almak için çektiği kredinin kaçıncı taksitini ödüyordu?

Medyada savaş ve çatışmalarda ölen askerlerin ardından sorulan bu soruları sıkça duyarız. Savaş politikalarında hayatını kaybeden genç insanların birer istatistikten ibaret olmadığını hatırlatan fakat esas niyeti şovenizmi kışkırtmak olan bu soruları bir de başkaları için soralım: iş cinayetlerinde katledilen işçiler için. Ölen işçiler istatistiksel birer veriden mi ibaret? Yoksa onların da geride bıraktıkları sevdikleri, aileleri, çocukları yok mu? Elbette katledilen her bir işçinin hayatının ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz. İş kazası adı verilen olgunun nasıl ortadan kalkacağını da biliyoruz.

İş cinayetleri verilerini derleyen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre yılın ilk beş ayında Türkiye’de en az 730 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. Bunun yanında meslek hastalıklarına bağlı ölümlere dair veri bulmakta da zorlanıyoruz. Fakat bilinen bir şey, her yıl binlerce işçinin çalışmak zorunda olduğu için öldüğü. Şimdi 2023 yılının ilk beş ayının bilançosuna daha dikkatli bakalım. Buna göre ölen işçilerin en az 11’i çocuk işçi. Ölümlerin büyük bir kısmı servis ve trafik başlığı altında toplanıyor. Bunun yanında bu yıl depremle bağlantılı olarak en az 110 işçi iş cinayetlerinde katledildi. İstatistik olarak görünen bu verilerin içerisinde kayıtdışı çalışan kesimlere dair bilgi edinmenin zorluğunu ekleyelim. Örneğin mevsimlik çalışan işçiler, göçmenler, sigortasız ve kayıtdışı çalışanlar hem çalışma koşulları açısından hem de hayatta kalabilmek açısından daha büyük güçlüklerle karşılaşıyor. İş cinayetlerinin en büyük sebebi ise kâr marjını yükseltme kaygısı olarak göze çarpıyor. İş güvenliği önlemlerinin maliyeti, hız, rekabet gibi meseleler işçilerin bedenleri ile hallediliyor. O bedenler patronlar için birer aparat gibi görünüyor.

Bir yanda bu iş cinayetleri yaşanırken, öte yanda patronların gözünde işçiler birer “harcama kalemi” olarak görülmeye devam ediyor. Henüz geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir Marmaray istasyonunda 26 yaşında bir işçi, iş cinayetinde hayatını kaybetti, Marmaray ise resmi hesabından “teknik bir arıza” yaşandığını ifade etti. İşte böyle; istatistik, teknik arıza, yol kazası… Fakat başta sorduğumuz soruları tekrar hatırlatalım ve teknik arızaların neden sadece işçilerin hayatına mal olduğunu soralım. Sahi, neden patronlar teknik arızalar ile ölmüyor?

Şimdi, açık bir savaş görüntüsünü andıran bu tabloyu nasıl değiştireceğiz? Elbette sihirli formüllerimiz yok. Elimizde işçi sınıfının mücadele ile kazandığı deneyim ve politikamız var. İş cinayetlerine karşı da bir politika öneriyoruz. İş güvenliği önlemleri artırılmalı ve işyerinde işçi denetimi olmalı. Zira işyerlerinde üretenlerin denetimi olmaksızın, kâr ve verimlilik gibi gerekçelerle işçilerin sağlığı hiçbir önem arz etmeyecek. İşçileri teknik bir detay olarak gören ve maliyet kısmak dışında işçilere bir şey sunmayan patronlar işçi güvenliğini de arka plana atmaya devam edecek. Öyle ise bize, üretenlerin denetlediği bir işyeri anlayışı gerekiyor.

Emekçilerin işyerinden başlamak üzere bütün hayatı yönetmesi gerektiğini savunuyoruz. İşyerinde işçi denetimi hem bu yönetme işinin bir adımı hem de iş cinayetlerinin son bulması için olmazsa olmaz bir adımdır. Bu yüzden çalışanların, evden işe gidişten işyerinde çalışmaya kadar her alanda söz, yetki ve karar hakkı olmalı.

Yorumlar kapalıdır.