Dünya devriminin merkezinde metal grevi (I)

ABD’de 15 Eylül günü, Birleşik Otomobil İşçileri Sendikası’nın (UAW) başlıca sözleşme taleplerini kabul etmeyen üç büyük otomobil firması General Motors, Ford ve Stellantis’in (Fiat ile Peugeot’nun birleşmesinden doğan çokuluslu şirket) Michigan, Ohio ve Missouri fabrikalarında 13 bin işçi greve çıktı. Bu üç otomobil firması, İngilizcede “Üç Büyükler” olarak adlandırılıyor ve küresel otomobil üretiminin önemli bir kısmının üzerinde tekelci bir kontrole sahip.

Üç Büyükler’in ABD’deki fabrikalarında toplam çalışan işçi sayısı 146 bini buluyor. Ancak UAW başkanı Shawn Fain, firmalara karşı pazarlık gücünü kademeli bir şekilde artırmak isteyerek, 14 Eylül günü yayımladığı bir videoda, 146 bin işçiyle beraber her üç firmanın üçünde de aynı anda greve çıkmayacaklarını, sendikal şubesi grev listesinde olmayan işçilerin hiçbir koşul altında çalışmayı bırakmamaları gerektiğini ifade etti. Aynı videoda Fain, geleneksel grevden ziyade metal işçilerinin kendilerini gösterecekleri bir grev örgütleyeceklerini; yani üretimden gelen sınıfsal gücü kullanmak yerine, birkaç binlik bölükler halinde greve çıkarılan metal işçilerinin kamuoyu görüşü ve Beyaz Saray üzerinde basınç yaratması için çalışılacağını belirtti.

Fain’in bu kararı, grevdeki ve henüz greve çıkmamış olan fabrikalardaki öncü işçilerden itirazlarla karşılaştı. Öncü işçiler, sendikanın bu taktiğinin grevin geleceğini ve işçilerin morali ile motivasyonunu tehlikeye attığını savunuyorlar. Sektörlerinin en büyüklerinden olan bu üç otomobil firmasına karşı 13 bin işçinin izole kalması ve yalnızlaşması oldukça olasıyken, elinin altında ekonomik ve politik olarak zengin bir araç listesine sahip olan Üç Büyükler’e karşı birkaç bin işçinin, sendikanın taleplerini kazanması da mümkün olmayabilir. Bu durumda sendika, greve çıktıklarında dahi talep ettiklerini kazanamadıkları bahanesiyle firmaların dayattığı ve sefalet anlamına gelen sözleşmenin altına imza atabilir ve bu, yalnızca metal işçileri arasında değil, ABD ve dünya işçi sınıfı içinde de bir demoralizasyon yaratabilir.

Tabandaki öncü işçilerden gelen bu basınç sonucunda, 22 Eylül itibarıyla UAW, Stellantis ile General Motors’un parça üretimi ve dağıtımı yapan 38 işyerinde daha greve çıkma kararı aldı ve 20 eyalete yayılan 5 bin işçi daha sürmekte olan metal grevine dahil oldu. Ancak UAW, 146 bin işçinin tamamının greve dahil olması noktasında hâlâ önleyici bir role sahip.

Sendikanın başkanı Shawn Fain, bu pozisyona geçen sene gerçekleşen seçimle geldi. UAW büyük yolsuzluk skandallarıyla yıpranmasının ardından, yeni genel başkanın sendikanın tabanındaki işçiler tarafından seçileceğini duyurmuştu. Seçimlerde dört aday arasından (adaylarından birisi de Mack Trucks kamyon fabrikasında çalışan Troçkist işçi Will Lehman’dı) seçilen Fain oldu (seçimlere katılımın düşük olduğunu ve birçok işçinin, nasıl oy verebileceği hakkında bile sendika tarafından bilgilendirilmediğini söyleyelim).

Fain, UAW içindeki orta kademeli sendika görevlilerinin oluşturduğu Demokrasi İçin Bütün İşçileri Birleştirin isimli bir inisiyatifin adayıydı. Fain, adaylığı sırasında sendikanın firmalarla iyi geçiniyor olmasını ve tabandan yükselen sesleri bastırıyor olmasını eleştirmişti. Fain’in temel talebi, işçileri bir maaştan diğer maaşa kadar hayatta kalmaya çalışmaya mahkûm eden koşulların değiştirilmesiydi.

UAW seçimlerinde, eski genel başkan Curry’nin değil Fain’in seçilmesi ve şimdi de sendikanın, Üç Büyükler’in arsız taleplerini kabul etmeyerek parçalı da olsa greve çıkmayı kabul etmek zorunda kalması, küresel sınıflar mücadelesinin radikalleşme eğilimiyle uyumlu. Metal işçilerinin mücadelesi, şu anda ABD kamuoyunun ezici bir çoğunluğunun sempatisine de sahip; yapılan son anket, ABD toplumunun yüzde 75’inin UAW’nin taleplerini ve metal işçilerinin grevini desteklediğini gösteriyor. Bu, Wall Street oligarşisi için korkunç bir yenilgi; zira bütün medya organları, bakanlıklar ve propaganda araçları ellerinin altındayken, Üç Büyükler’in emek düşmanlığında sembolleşen sosyal parazit rollerini yine de toplum nezdinde meşrulaştırmayı başaramıyorlar.

Tam da bu nedenle Beyaz Saray’da alarm zilleri çalmaya başladı. Grevin başladığı gün (15 Eylül 2023), Demokrat Parti senatörü Bernie Sanders, UAW’nin Detroit’teki protesto yürüyüşüne katılarak, ardından kürsüden metal işçilerine seslendi. Sanders konuşmasında UAW’nin “Amerikan orta sınıfının yeniden oluşturulması ve genişletilmesi çabalarında başı çektiğini” söyleyerek, yaşanmakta olanı bir sınıfın bir diğerine karşı mücadelesi olarak yorumlamadığını ama mevcut durumu, bir sınıfın bir diğerinden daha fazla kırıntı alarak, aslında sınıf atlayabileceği şeklinde okuduğunu ifade etmiş oldu. Sanders konuşmasının sonunda bir kere daha “kaybolan orta sınıfı yeniden inşa etmek için yan yana durma” çağrısı yaptı.

Ancak Beyaz Saray’da çalan alarm zilleri, metal işçilerinin militan mücadelesinin varabileceği radikal sonuçların yalnızca Vermont senatörü eliyle sistem içi mevzilere çekilebileceğine işaret etmiyor. Bu sebeple ABD başkanı Joe Biden 26 Eylül günü Michigan’daki grevci işçileri ziyaret etme kararı aldı. Eskiden Twitter olarak bilinen sosyal medya platformu X’te ABD başkanı şu açıklamayı yaptı: “Salı günü Michigan’a gidip grev hattına katılacağım ve yaratılmasına katkıda bulundukları değerden adil bir pay almak için mücadele eden UAW’li kadın ve erkeklerle dayanışma içinde olacağım. Artık bir kazan-kazan anlaşmasının zamanı geldi. Amerikan otomobil üretimi, iyi ücretli UAW işleriyle gelişir.” On yıllardır bütün büyük sendikaların seçim öncesi dönemlerde Demokrat Parti’ye destek açıklamaları bir gelenek halini almışken, UAW şu an içinde bulunulan seçim öncesi dönemde Demokrat Parti’ye herhangi bir destek açıklaması henüz yapmamıştı.

Bu sırada yaklaşan 2024 başkanlık seçimlerinde yüksek ihtimalle Biden’ın rakibi olacak olan eski başkan Donald Trump da 27 Eylül günü Michigan’da grev hattında olacağını ifade etmişti. Biden’ın metal grevini ziyaret etme kararı, Trump’ın bu açıklamasının ardından geldi.

Amerikan politik elitlerinin, 18 bin metal işçisinin grevde olması ve 146 bin metal işçisinin greve çıkma olasılığı karşısında grev çadırından grev çadırına koşturmalarının altında yatan neden, hizmet ettikleri sınai ve mali oligarşinin çıkarlarını daha iyi savunabilmek ve onların sözde prestijinin toplumun geneli nezdinde daha da büyük bir krize girmesinin önüne geçmeye çalışmak. Metal işçilerinin grevi, 2008 ekonomik buhranının ardından patlak veren bir radikal mücadeleler dalgasının ertesinde gerçekleşiyor: İlk olarak Wall Street’i İşgal Et hareketiyle başlayan, Irak Savaşı’na gösterilen muhalefetle ve Bush döneminin “güvenlik” politikalarına karşı duyulan hoşnutsuzlukla birleşen, fast food işçilerinin ve öğretmenlerin eyaletlerarası kitlesel grevleriyle ilerleyen, Trump’ın cinsiyetçi uygulamaları karşısında milyonları bulan bir kadın seferberliğiyle öne çıkan, George Floyd ayaklanmasıyla ABD burjuvazisini tarihinde ilk defa savunmacı bir pozisyona geri çeken ve şimdi de Amazon’dan Starbucks’a dek genişleyen bir sendikalaşma mücadelesiyle örgütsel zemin kazanmaya başlayan bu mücadeleler dalgasının gelecekte izleyeceği rol ve edineceği kazanımlar, bugün birkaç bin metal işçisinin grevinin ulaşacağı sonuçlara bağlı.

Bu yüzden, elinin altında milyarca dolarlık bir servet ve insanlık tarihinin en güçlü sınai-militer altyapısına sahip bir devlet bulunan Üç Büyükler’in, 146 bin metal işçisinin potansiyel sınıfsal gücüyle sarsılmaya başlayan sömürücü ayrıcalıkları ve sosyal parazit rolleri karşısında, ABD politik elitleri kan ter içinde, bu oligarşinin varlığını sürdürebilmesini sağlayacak toplumsal koşulların tesis edilmesi için, grev hattının hangi tarafında olduklarına dair işçilerde yanılsamalar yaratmaya çalışıyorlar.

Yorumlar kapalıdır.