“Hayat bilsin ki bizler ondan alacaklıyız, hak ettiğimiz hayatı alana kadar pes etmek yok”

Başta Hatay olmak üzere deprem bölgesinde hâlâ yaralar sarılmış değil. Depremin sonuçları özellikle kadınlar açısından çok daha ağır oldu. Kadın Dayanışması olarak, Hatay’dan Serap ile deprem bölgesindeki hijyen, barınma ve sağlık gibi sorunları konuştuk.

Kadın Dayanışması: Depremden bu yana altı aydan fazla zaman geçti. Ancak tüm bu süreye rağmen hâlâ en temel ihtiyaçlara bile ulaşımda zorluk çektiğinizi biliyoruz. Bugün Hatay’da tüm bu zorluklarla nasıl, hangi yollarla baş ettiğinizi anlatabilir misiniz?

Serap G.: Zorluklarla hâlâ kendi başımıza mücadele ediyoruz. Benim evim ilk sarsıntıda yıkıldı ve iki can kaybım var. Ben 3. katta oturmama rağmen nasıl kurtulduk, inanın hatırlayamıyorum artık. Hem can hem mal kaybım olmasına rağmen gönüllüler hariç devletten çok az destek alabildik. Deprem sonrası yardımlar çok dağınık yapıldı ve her yardımda metrelerce kuyruk oluştu. Düşünebiliyor musunuz, o kadar yıkımın ardından hâlâ kuyruklarda saatlerce bekliyoruz. Neden? 10 lt su için, gıda kolisi için, az da olsa hijyen paketi için. Hâlâ her şey büyük bir belirsizlik içinde ve dağınık halde ilerliyor. Bizi hayatta tutan tek şek dayanışma. Devletten önce kardeşim ve siz bana ulaştınız. Destekleriniz hâlâ sürüyor ve bunun için de ayrıca hem ailem adına hem kendi adıma çok teşekkür ederim. Bu destekler de olmasaydı tamamen yalnızlığa terk edilmiş olacaktık.

En büyük sıkıntıyı köydeki kadınlar yaşıyor. 24 saat iş yapmak zorunda kalıyorlar. Sanki köyde güneş batmıyormuşçasına kadınların iş yükü bitmiyor. Tarım ve hayvancılık işi de kadınların omuzlarında, iş hiç biter mi?

KD: Deprem ve sonuçları herkes için çok yıkıcıydı, hayat hiç kimse için eskisi gibi değil. Ancak bir kadın olarak bu sürecin sizin için çok ayrı zorlukları olduğunu da tahmin edebiliyoruz. Deneyimlediğiniz ve gözlemlediğiniz kadarıyla şu an Hatay’da kadınların yaşadığı ekstra zorluklar, sorunlar neler?

SG: Yaşanan sorunları bölerek anlatmam gerekiyor. Çünkü şu an yaşam alanlarımız çadır, konteyner kent ve köy evleri diye ayrılıyor. Her alanda yaşayan kadınların yaşadığı zorluklar farklı. Çadırda yaşan kadınların -ki ben de çadırda yaşıyorum- en büyük sorunu sağlıklı ve güvenli bir barınma alanımızın olmayışı. Çadırda bir düzen yok ki. Çadırın ne işi biter ne de bir düzeni olur. Bir eşya ararken bakıyorsun oradan bir böcek çıkmış, hijyen sıfır. Evde de yoruluyorduk ama çadırda yaşamak daha fazla yoruyor. Yağmur yağar çadırı su basar, sıcak olur çadırın içinde duramazsınız. Havanın ısınması ile yılan, haşere, sinek sorunumuz artmaya başladı. Kişisel bakımımızı çok ilkel ortamlarda karşılamak zorunda kalıyoruz. Bu da beraberinde birçok kadın hastalığını getiriyor. Tuvalet, banyo, mutfağı çadırın içinde sığdıramazsınız. Biz de baraka şeklinde yaptık. İnanır mısınız, gece tuvalete gitmemek için dua ediyorum. Çünkü korkuyorum, her yer karanlık.

Su sıkıntımız var, biliyorsunuz. Suyu idareli kullanmak zorunda kaldığımız için kişisel bakım dahil temizliğimiz yarım yamalak oluyor. Elektrik sürekli kesildiği için neredeyse her şeyi elimizde yıkıyoruz. 39 yaşındayım, şu ellerime bakın. Altı ayda 80 yaşındaki insanın ellerine döndü.

Konteyner kentte yaşayan tanıdıklarım var, orda da sorun bitmiyor. Yemek için saatlerce sırada bekliyorsunuz. Düşünsenize, bir öğün yemek için 35 derece güneşin altında en az yarım saat sıra bekliyorsunuz. Konteyner kent alanında bir tane ağaç yok ki gölgesinde oturasınız. Konteynerlerin çoğunda şükür ki klima var, insanlar sabahtan akşama kadar serin bir yer diye oradan dışarı çıkamıyor. Ama ben bu yüzden gitmek istemedim. Resmen hapishane hayatı yaşıyorsunuz. Bence en büyük sıkıntıyı köydeki kadınlar yaşıyor. 24 saat iş yapmak zorunda kalıyorlar. Şehir merkezi yıkıldı ve çadır alanı bulamayan çoğu insan köydeki yakınlarının yanına taşındı. Haliyle nüfus bayağı arttı. E hizmet, bakım işi yine kadınların yakasına yapıştı. Sanki köyde güneş batmıyormuşçasına kadınların iş yükü bitmiyor. Tarım ve hayvancılık işi de kadınların omuzlarında, iş hiç biter mi? Oradaki kadınların tek tesellisi birbirleriyle yardımlaşma. Yoksa oradaki hayata dayanmak mümkün değil.

Çoğu kadın çalışmak istiyor lakin ulaşım sorunu çok ciddi boyutlarda olduğu için hiçbirimiz çalışamıyoruz. Ulaşımın olduğu yerde iş yok, işin olduğu yerde ise ulaşım yok.

KD: Hayatı idame ettirmek için bir yandan da çalışmak zorundasınız. Peki şu an Hatay’da çalışma imkânları ve koşulları nasıl?

SG: Ben daha önce birçok işte çalıştım fakat gel gör ki hiç sigortam yatırılmamış. Burada çalışan kadınların büyük bölümü hep sigortasız çalıştırılmış. Hatay biliyorsunuz ki tarım şehri aslında ama depremden dolayı şu an o da yapılamayacak durumda. Geçen gün İŞKUR’a başvurdum, malum ekonomik kriz var çalışmak zorundayım. İŞKUR’dan gelen iş tekliflerinin çoğu çadır kentlerde. Yani aşçı, bulaşıkçı, temizlikçi gibi. Görüşmeye gittim fakat iş saatleri çok uzun, iş yükü fazla ve bunun karşılığında asgari ücret alacaksınız. Çoğu kadın çalışmak istiyor lakin ulaşım sorunu çok ciddi boyutlarda olduğu için hiçbirimiz çalışamıyoruz. Ulaşımın olduğu yerde iş yok, işin olduğu yerde ise ulaşım yok. En çok talep ettiğimiz şey aslında sırf kadın işi diye bize sürekli temizlik, bulaşıkçılık, aşçılık gibi işler teklif etmemeleri. Bizler farklı işlerde çalışabiliriz. Bize servis versinler, ulaşım sorunumuzu çözsünler, elbette çalışmak isteriz.

Özellikle kadınlar için güvenli iş alanları istiyoruz. Bizler de üretmek, kendi ayaklarımız üzerinde durmak istiyoruz.

KD: Şu an devletten ve belediyeden öncelikli talepleriniz neler?

SG: Öncelikli talebimiz barınma ihtiyacımızın çözülmesi. Kış kapıda, bu şekilde bir kışı daha çadırda geçiremeyiz. Okullar açılacak ama ailelerin durumu malum, bizler okul ihtiyaçlarını nasıl karşılayalım? Bu ihtiyaçların devlet tarafından karşılanmasını istiyoruz. Bizler deprem öncesine kadar işi gücü olan insanlardık ama deprem sonrası her şeyimiz yerle bir oldu. Borçlarımızın silinmesini talep ediyoruz. İnsanların borçları var, iş yok güç yok, nasıl ödeyelim ki? Aslında bizler toparlanana kadar devletin desteğini talep ediyoruz. Bizler tek başımıza bu sorunların üstesinden gelemeyiz, toparlanamayız. Şehrin yüzde 80’i artık yok. Bizler özellikle kadınlar için güvenli iş alanları istiyoruz. Bizler de üretmek, kendi ayaklarımız üzerinde durmak istiyoruz.

Belediyeler bu süreçte bence sınıfta kaldı. Evet, hep birlikte bir deprem yaşadık ama hepimiz elimizden geldiği kadar hayata bir yerden tutunup devam etmek zorundayız. Bir de bunlar bizi yöneten insanlar, bizlerden daha hızlı toparlanmaları gerekiyordu sonuçta. Bu yüzden yönetici seçiyoruz, değil mi? Çöpler toplanmıyor, ilaçlama neredeyse yok, belediye otobüsleri yetersiz, bunların acilen çözülmesini istiyoruz. Hijyen ciddi bir sorun haline geldi ve birçok insan salgın hastalıklarla boğuşuyor. Erişimi kolay, temiz su talep ediyoruz. Yerel seçimlere az kaldı, özellikle belediyeler artık halkın ihtiyaçlarını duysun.

Desteğinizi deprem bölgesinden çekmeyin. Unutulmamıza izin vermeyin, her yerde sesimiz olun. Bizler arada umudumuzu kaybediyor olabiliriz ama sizler el uzatınca yeniden ayağa kalkıyoruz.

KD: Deprem bölgesinde olmayan kadınlar sizinle nasıl dayanışabilir? Onlara iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

SG: Bu süreçte ilk organize olanlar kadınlardı. Hem deprem bölgesinde hem deprem bölgesi dışında. Bunun için destek olan, ayağa kalkan kadınlara kocaman sarılıyorum. Bir kez daha kadınların ne kadar güçlü olduğunu görmüş olduk. Toplumda hak ettiğimiz yaşamı istemekte ne kadar haklıymışız, yaşayarak gördük. Sohbet etmek bile iyileştiriyor. Şu an bu yaptığımız röportaj bile bizlere iyi geliyor. Desteğinizi, özellikle ellerinizi deprem bölgesinden çekmeyin. Unutulmamıza izin vermeyin, her yerde sesimiz olun, bizden bahsedin. Bizler arada umudumuzu kaybediyor olabiliriz ama sizler el uzatınca yeniden ayağa kalkıyoruz, bunu bilin.

Her birimizin kadın olarak çok zor bir hayatı var biliyorum ama hayat şunu bilsin ki bizler ondan alacaklıyız ve hak ettiğimiz hayatı alana kadar pes etmek yok.

Yorumlar kapalıdır.