Hak arayanlar kimi tehdit ediyor?

Ülkede ekonomik krizin etkileri derinleştikçe Tek Adam rejimi demokratik alanı daha fazla kısıtlamaya, toplumsal muhalefeti bildik sopa politikaları ile kriminalize etmeye, sindirmeye çalışıyor. Akbelen’deki ağaç katliamına direnen ve Erdoğan tarafından “çevreci görünümlü marjinaller” denerek hedef gösterilen İkizköylülerden Hatay Dikmece’de topraklarını savunan ve jandarma saldırısına uğrayan köylülere, Kobane davasında gerçekdışı ve hukuksuz iddialarla senelerdir hapiste tutulan başta HDP’li siyasetçilerden kayıplarının hesabını soran Cumartesi Anneleri’ne dek siyaset yapma, hak arama, kısacası her türlü siyasi demokrasi talebi tutuklama, gözaltı ve şiddet yolu ile bastırılıyor. Basit bir basın açıklaması yapmak adli bir vaka, yürüyüş yapmak kimi koşullarda tamamen imkânsız halde. Hatta söz konusu lgbti+lar olunca salon etkinliği yapmak başlı başına suç unsuru! Gücüne güç katmış, 20 yılı devirmiş bir iktidar karşısında hâlâ neden ağacına, suyuna sahip çıkan köylüler, adalet arayan anneler, hakkını savunan emekçiler ve Kürtler bir tehdit?

Seçim zaferi ile ömrünü uzatan ve meclis çoğunluğunu sağlayan Cumhur İttifakı; Yeniden Refah, Hüdapar ve Sinan Oğan gibi İslamcı, faşizan ve milliyetçi odakları bünyesine katarak daha da sağ, milliyetçi-muhafazakâr, kadın düşmanı bir karaktere büründü. Tam da buradan aldığı güçle kadınların, lgbti+ların ve Kürt halkının demokratik haklarına saldırmaya, işçi sınıfının zaten kırıntı haline gelmiş haklarını gasp etmeye ve tüm toplumsal muhalefeti cezalandırmaya devam edecek. Bu nedenle toplumsal rızayı üretmek ve tabanını korumak için milliyetçiliği-muhafazakârlığı, aile değerlerini dayanak gösteren rejimin, hak taleplerinin görünür olmasına, toplumsal-politik hareketlerin güçlenmesine ve birleşerek mücadele etmesine tahammülü yok.

Hem seçim süresince hem de 28 Mayıs akşamı Tayyip Erdoğan’ın lgbti+ları hedef alan konuşmaları, Onur Yürüyüşü’ne yapılan gözaltılara ilişkin İstanbul Valisi’nin “Aile kurumunu zayıflatacak hiçbir etkinliğe müsaade etmeyeceğiz” açıklaması rejimin önümüzdeki dönemki politikasına dair bir giriş niteliğindeydi. Geçtiğimiz ay görülen Kobane davasında AİHM’nin hak ihlali kararına rağmen adil yargılanma, ifade özgürlüğü, siyasi faaliyette bulunma hakları çiğnenmekte.

CHP başta olmak üzere düzen muhalefeti de sınıf hareketinin yanı sıra toplumsal muhalefetten uzak durarak inşa etmeye çalıştığı ve ikinci turdan itibaren göçmen düşmanlığı sosuna buladığı seçim politikasının hezimetle sonuçlanması ile kitleler nezdinde bir alternatif olamayacağını bir kez daha kanıtladı. Bundan sonrası için de CHP’nin toplumsal muhalefetin önünü açacak herhangi bir politik hatta sahip olmaması, aksine kendi iç krizleri ile uğraşması toplumsal muhalefetin çeşitli kesimlerinde hayal kırıklığına neden oldu. Buna rağmen, henüz birbirlerinden yalıtık da olsa sürmekte olan mücadeleler ve elde edilen kazanımlar kitleler için gerçek çıkış yolunu gösteriyor.

Tüm baskılara rağmen mücadele ve dayanışma en gerçekçi seçenek. Yakın zamanda Pekintaş, Corning Kablo, Ağaç AŞ, Şireci işçilerinin mücadeleleri kazanımla sonuçlandı. Akbelen’i, Dikmece’yi savunanların mücadelesi devam ediyor. Tam da bu nedenle, kitlelerin demokratik, ekonomik ve sosyal talep ve mücadelelerini birbirinden ayrıştırmamak, tam tersine birleştirmek gerektiğini savunuyoruz. Ve bunun başlıca yolu da emek hareketinin kopuşçu bir perspektif ile birlikte mücadele etmesinden geçiyor.

Yorumlar kapalıdır.