Yenilgi ruh halinden çıkmak
Seçim yenilgisinin ardından düzen muhalefetinin krizi derinleşerek sürüyor. Özgüven tazeleyen Erdoğan ve AKP, inisiyatifi elinde tutmak için adımlarını sıklaştırıyor. “IMF’siz IMF programı” ile ekonomik enkazı bir kez daha emekçilere fatura ederken, içeride ve dışarıda düzen güçleriyle ilişkilerini tamir etmek için yeni hamleler geliştiriyor. Kürt hareketi ve sosyalistler ise “seçim yenilgisi” ruh halinden henüz çıkabilmiş değil. Yerel seçimler öncesinde “siyasal strateji ve ittifaklar” tartışması solun temel gündemi olmayı sürdürüyor. Solun bu ruh hali ve sendikal önderliklerin sinikliği, yeni ekonomik saldırı programına karşı emekçilerin seferber edilebilmesi önündeki temel engeller. Gezi davası tutsakları için Yargıtay’da çıkan sonuç ve Can Atalay’ın milletvekilliği hakkının gasp edilmesi, antidemokratik ve işçi düşmanı saldırılar karşısında, birleşik mücadeleyi yükseltmek için kaybedecek bir dakika dahi olmadığını gösteriyor.
Düzen muhalefetinin çürümüşlüğü
Seçim yenilgisinin ardından, başta Kılıçdaroğlu ve CHP olmak üzere, Millet İttifakı partilerinin liderlerinden ve yönetimlerinden hiçbiri sorumluluklarını kabul edip kenara çekilmeye yanaşmadı. “Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçimlere” gittiğimizi, bu seçimlerin “hayat memat meselesi” olduğunu vurgulayıp duran muhalefet liderleri, sonuçların ardından mezarlıkta ıslık çalmaya başladılar. Kılıçdaroğlu seçimleri “kazanamadık ama kaybetmedik de” diyebildi. Seçimlerin hemen ardından gerçekleşen İYİ Parti kongresinde, genel başkanlığını tazeleyen Akşener, sorumluluğu İttifak’ın diğer bileşenlerine atarak “ruhunu kurtardı”; yerel seçimlere Millet İttifakı olarak değil, tek başlarına gireceklerini duyurdu. 5 Kasım’da gerçekleşecek CHP kurultayında ise, büyük bir sürpriz yaşanmazsa, Kılıçdaroğlu genel başkanlığını devam ettirecek.
Muhalefetin mevcut tablosu en az Cumhur İttifakı kadar çürümüş olduğunu ve emekçi halka sahici bir seçenek sunamadığını açıkça ortaya koyuyor. Ekonomik yıkımın ve baskıcı politikaların kitleleri bunalttığı, AKP yönetiminin en zayıf düştüğü bir dönemde, Millet İttifakı’nın politik yönelişinin, iktidarı Cumhur İttifakı’na hediye etmiş olduğunun ısrarla altını çizmemiz gerekiyor. Toplumsal hoşnutsuzluğu yalnızca seçimlere kanalize ederek seferberliklerin önüne geçen, ekonomi ve demokratik haklar alanında sinik ve heyecan yaratmayan bir program sunan düzen muhalefeti, iktidarın altın tepside kendisine sunulacağını hayal ediyordu. Ne var ki, toplumsal ve siyasal gerçekliğin Millet İttifakı’nın pembe ve pürüzsüz hayal dünyasından daha karmaşık olduğu tescillendi.
HDP ve sosyalist hareket
Millet İttifakı’nın siyaseti seçimlere indirgeyen politikasına uyarlanan, ilk turdan itibaren Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayına politik destek sunan HDP ve sosyalist hareketin geniş kesiminde demoralizasyon havası sürüyor. Son dönemin politik sonuçları, çoğunlukla, yalnızca seçim sonuçları ekseninde değerlendiriliyor ve önümüzdeki dönemin politik yönelişi de yerel seçimlerde bağımsız aday çıkarıp çıkarmama çerçevesinde düğümleniyor.
Oysaki mevcut tablonun her şeyden önce, işçi sınıfı ve emekçi kitleler içerisinde sistematik örgütlenmeyi; düzen muhalefetinden bağımsız, kopuşçu bir iktidar perspektifini önüne koymayan solun, seçim sonuçlarından da umduğunu bulamayacağını göstermiş olması gerekiyor. Sosyalistler için gerçekçi ve inşacı bir mücadele planına dayanmayan “kestirme çözümler” bulunmuyor. Hükümetin ekonomik yıkımı derinleştiren programı, burjuva muhalefetin dağınıklığı, Gezi davası ve Can Atalay örneğinde somutlaşan baskıcı politikalar, toplumsal seferberliği ana eksenine alan birleşik bir mücadele hattının geliştirilmesi için çıkış noktalarını oluşturuyor.
Yorumlar kapalıdır.