Yeni bir mücadele dönemine giriyoruz!
Yerel seçimler Erdoğan yönetiminin aldığı ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Başta İstanbul ve Ankara’yı geri almak üzere saldırgan bir kampanya yürüten Cumhur İttifakı, yalnızca bu şehirlerde tarihi bir hezimet almadı, aynı zamanda ülkenin dört bir yanında önemli kayıplar yaşadı. AKP ilk kez, girdiği bir seçimde ikinci sıraya düştü. Sonuç olarak, 9 ay önce yaşanan seçimlerden oldukça farklı bir siyasi tablo ortaya çıktı.
Erdoğan yönetimi, yerel seçimlerden sonra ekonomide çok sert bir kemer sıkma planına hazırlık yapıyordu. Sorumlusu olduğu ekonomik enkazın faturasını emekçilere ödetmek için seçimlere dek “kontrollü biçimde” uyguladığı acı reçeteyi, 1 Nisan’dan sonra bir kusursuz fırtına gibi emekçilerin üzerinde estirmeyi hedefliyordu.
Yerel seçimlerde Cumhur İttifakı’nı cezalandırarak emekçi halk, içinde bulunduğu sefalete ve iktidarın ağırlaştıracağı acı reçeteye tepkisini ortaya koydu. Mayıs seçimlerini pek çok tavizle ve düzen muhalefetinin de basiretsizliği sayesinde bıçak sırtı bir zaferle kazanmasının ardından Saray rejimi için yerel seçim sonuçları, yalnızca kitlelerin “güvensizlik oyu” olarak okunabilir.
Seçim sonuçlarının ardından oluşan siyasi tablo, işçi sınıfı ve ezilenler açısından tehlikeler ve fırsatlarla dolu çelişkili bir süreci beraberinde getiriyor. Öncelikle, Cumhur İttifakı’nın yenilgisinin, iktidar bloku içindeki çatlakları derinleştirmesi kaçınılmaz. Bu durum, acı reçetenin ve baskı politikalarının uygulanmasında çeşitli zorluklar ortaya çıkaracaktır. Bununla birlikte, Erdoğan yönetiminin politik ve moral üstünlüğü yeniden sağlamak için elindeki tüm olanakları kullanacağına şüphe yok. Rejimin baskı ve kriminalizasyon yöntemleriyle başta Kürtler olmak üzere muhalefet kesimlerini sindirmek için harekete geçeceğini öngörmek zor değil. Özellikle kayyum atamalarına ve DEM Parti’nin kriminalizasyonuna dönük girişimlere karşı en geniş kitle seferberliklerinin örülmesi önümüzdeki dönemin en önemli başlıklarından birisini oluşturuyor. Van’da belediye başkanlığının düşürülmesi girişimine karşı gelişen toplumsal seferberlikler, bu saldırıların nasıl durdurabileceğini ortaya koyuyor. Rejimin her bir girişiminde benzer yaygın tepkinin ortaya konularak bu saldırıların püskürtülmesi hayati önem taşıyor.
Bir diğer çelişkili başlık ise ekonomiye ilişkin. Seçim yenilgisi toplumsal muhalefete, sendikal harekete özgüven vererek önümüzdeki dönemde ekonomik yıkıma karşı yeni seferberlikleri tetikleyebilir. Ne var ki, seçimin galibi CHP de Şimşek’in emek düşmanı politikalarının başlıca destekçilerinden birisi. Şimşek’in ekonomik reçetesi, Erdoğan yönetiminin ekonomik enkazın faturasının emekçilere, yoksullara ödetilmesinden ibaret. Bu dönemde servetlerini olağanüstü biçimde katlayan zenginler, patronlar ve bankerlerse bu reçetenin kutsal dokunulmazlığı altında. Onlar servetlerini bu kez başka yöntemlerle katlamaya devam edecekler. CHP ise, bu ekonomik yıkım karşısında derin sefaletin “sosyal belediyecilik” uygulamalarıyla sürdürülebilir hale getirilmesinden öte bir program sunmuyor. Patronlara, zenginlere, faiz ödemelerine akıtılan devasa kaynakların sonlandırılması ve bu kaynakların emekçiler için kullanılması bir düzen ve patron partisi olan CHP’nin gündeminde yer almıyor.
Dolayısıyla, ekonomik yıkım karşısında iktidarın seçimlerde cezalandırılması, emekten yana çözüm için yeterli koşulları sağlamıyor. Seçimlerin bitmesiyle çok daha sertleşecek kemer sıkma politikaları yalnızca sendikaların ve tüm emek örgütlerinin düzen partilerinden bağımsız bir mücadele programıyla durdurulabilir. Şimdi patron partilerinden bağımsız bir seçeneğe, bir emek ittifakına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Önümüzdeki 1 Mayıs, böylesi bir seçeneği yükseltmek, krizin faturasını ödemeyi reddettiğimizi haykırmak için önemli bir fırsat sunuyor.
Yorumlar kapalıdır.