Belediye seçimlerini geride bıraktık. Bu yazıda seçimin sonuçlarını değerlendirmeyeceğiz. Takvimleri seçimin öncesine götürmeyi ve Türkiye genelinde sol/sosyalistlerin seçim programlarına kısaca değinmeyi ve seçim sonuçlarına da yansıyan başarısızlığın temelinde yatan bir eksiğin altını çizeceğiz.
Hepimiz kent meydanlarında, sabah erken saatlerde mesailerimize giderken metro çıkışlarında ya da üniversitelerimizin önünde sol/sosyalist partilerin, çevrelerin seçim çalışmalarına rastlamışızdır. Kimisi Türkiye’nin bütün bölgelerinde, şehirlerinde adaylar çıkarılmış çalışmalar; kimisi ise çok sınırlı bölgelerde de olsa seslerini yükseltmeye çalışan kampanyalardı bunlar. Elimize tutuşturulan bildirilere, programlara bakınca özetle şunu görüyoruz: Emekçiler, işçiler, kadınlar denetlemeli ve yönetmeli!
Elbette farklılıklar da yok değildi fakat programlar içerisinde benzer unsurların farklılıklardan çok daha baskın olduğunu söylemek kesinlikle bir mübalağa olmaz. Bu ortak taleplere örnek olarak şunları verebiliriz: Belediyeleri halk meclisleri ile yönetmek, emekçi halkı karar alma mekanizmalarına olabildiğince katmak, mahallelere emekçiler için yemekhaneler-çamaşırhaneler-kreşler, rant için gerçekleştirilen belediyeciliğe son verilmesi, gizli meclis toplantılarını sonlandırma ve halkın takip edebileceği bir belediye meclisi ve benzeri talepler.
Peki bunca ortaklaşılan talebe rağmen neden Türkiye’nin çok sınırlı yerelleri hariç hiçbir yerde yerel yönetimler için ittifaklar kurulmadı, güçler yan yana gelmedi? Bu sorunun yanıtı elbette kolay değil lakin cevap için bir başlangıç noktası tespit etmek mümkün: Emekçilerin sorunlarını emekçilerle birlikte çözmek için bir araya gelme perspektifini dar çıkarlar uğruna ötelemek hatta terk etmek.
Sol/sosyalistlerin bugünkü parçalı hali 2023 Mayıs seçimlerine oranla çok daha vahim bir seviyede. Hatırlayalım, Mayıs seçimlerine giderken Türkiye iki sol ittifaka şahitlik etmişti. Bu iki ittifaktan özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı son derece kritik sorumlulukları yüklenmeye adaydı. Kürt siyasi hareketinin en önemli temsilcisi olan HDP/DEM Parti ile yaşanmış bu birliktelik bugün ülke çapındaki emek ve demokrasi mücadelesini birleştirmek için çok değerli bir adımdı fakat bu proje burjuva muhalefetin restorasyon projesine bir alternatif oluşturamaması ve yedeklenmesi itibarıyla seçim yenilgisinin ardından tıpkı Millet İttifakı gibi paramparça olmuştu.
Bugün yani 31 Mart seçimlerini yeni geride bırakmışken bu sorumluluğun daha geniş bir kesimce ve daha ciddi bir şekilde üstlenilmesi hayati bir önem taşıyor. Tek Adam rejimi seçimin hemen ardından Van’da Kürt halkının iradesini yok sayarak ilk kayyum girişiminde bulundu bile. Kürt halkı ise yılgınlığa yer vermeden geniş bir seferberlikle bu saldırıyı def etti. Bu saldırı önümüzdeki olağan şartlarda seçimsiz geçebilecek dört yılın adeta bir tanıtımı. Tek Adam rejimi tarafından işçi sınıfına ve Kürt halkına yapılacak saldırıları bugünden görebiliyoruz. Bunlar 12. Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve sınır ötesi operasyonların genişletilmesi amacıyla yapılan uzun süredir hayata geçirilen hazırlıklarda kendisini göstermekte.
Bugünün görevi emek-özgürlük mücadelesini birleştirmekte ve rejimin saldırılarına karşı önce kazanılmış haklarımızı savunmakta, sonra ise bir adım öteye giderek bizi Tek Adam rejiminden çıkaracak Emek İttifakını inşa etmekte somutlanıyor. Yerel seçimlerde bu fırsat kaçırıldı fakat ders almalı ve birlik arayışına devam etmeliyiz.
Yorumlar kapalıdır.