Türk-İş’in 1 Mayıs Bursa mitingi

2024’ün en kitlesel 1 Mayıs mitingi Bursa’nın Nilüfer ilçesinde gerçekleşti. Türk-İş’e bağlı sendikaların katıldığı mitinge on binlerce işçi ve emekçi katıldı. Mitingin ana talebinin vergi dilimlerinin yeniden düzenlenmesi ve “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması” olduğunu söyleyebiliriz. Vergide adalet talebini neredeyse alandaki bütün sendikalar kullandı, fakat bunun dışında işçi ve emekçilerin temmuz ayında zam, sendikalaşmanın önündeki yasal ve fiili engeller gibi temel sorunlarına karşılık gelecek talepler yok denecek kadar azdı. Bu noktada bazı mücadeleci sendikaları ve şubeleri ifade etmeden geçmek olmaz. Özellikle TÜMTİS, Petrol-İş Gebze şubesi, Tekgıda-İş ve Sağlık-İş gibi sendikalar ve bazı şubeler gerek talep ve sloganları ve gerekse hazırladıkları dövizlerle mitingin genel atmosferinden daha ileri bir noktayı temsil ettiler.

Güçlü katılım fakat birlikten uzak bir miting

Katılımın yüksek olduğu miting bu açıdan oldukça olumlu olsa da 1 milyonun üzerinde üyesi olan Türk-İş’in üye tabanını yeterince seferber etmediği net bir şekilde göze çarpıyordu. Bunun dışında Bursa’da Türk-İş’in yanı sıra DİSK-TTB-KESK-TMMOB’un öncülüğünde ayrı bir miting daha düzenlendi. Bu iki mitingin ortak bir şekilde tertip edilmemesini not düşmek gerekir. Diğer konfederasyonlar ile ortaklaşmamayı tercih eden Türk-İş yönetimi, aynı zamanda siyasi partilere ve özellikle sosyalistlere de alanı kapalı tuttu. Rejimi destekleyen Vatan Partisi’nin alanda bulunan tek siyasi parti olması ise Türk-İş yönetiminin de rejimi destekleyen tutumuyla elbette bir çelişki yaratmıyor.

Bu tercihin arkasında yatanın, işçi ve emekçileri seferber etmenin önüne geçmek isteyen sendikal bürokrasi olduğu ve bu tercihin de aslında bu amacın mekanizması olduğunu akıllarda tutmalıyız. Türk-İş bürokrasisi birleşik bir emek mücadelesinin önüne geçip, emekçilerin seferberlik dinamiklerine ket vurmaya çalışıyor. Bürokrasinin sınıf işbirlikçi yüzü böyle iken, sendikal bürokrasinin işçilerin taban basıncına karşı tamamen korunaklı bir alanda bulunmadığı da mitingde yapılan konuşmalardan kolaylıkla anlaşılıyordu.

Mitingin ana gövdesi: metal işçileri

Mitinge damgasını vuran sendika Türk-Metal oldu. Çerkezköy’den Bursa’ya kadar birçok ilden şubeleriyle alanda bulunan Türk-Metal sendikasının yüzlerce otobüsle taşıdığı işçiler mitingin ana gövdesini oluşturdu. Yine de Türk-Metal’in işyerlerinden sınıfın talepleri ekseninde ve uzun süreli bir çalışmayla 1 Mayıs’ı örgütlediği koşullarda mitingin çok kolaylıkla yüz binlere ulaşabileceğini ifade edelim.

Sendika kortejlerinin alana girmesinden önce alanın dolması ve miting meydanının birden çok kez dolup boşalması öne çıkan detaylardandı. Bu sebeple alan tercihinin işçi-emekçilerin tamamının sığamayacağı bir yerden yana kullanılmasının Türk-İş bürokrasisinin 1 Mayıs hazırlığındaki yaklaşımıyla paralel olduğunu söyleyebiliriz. Seçilen küçük alanın dışında da oldukça kısa bir program ile işçi ve emekçileri seferber etmek yerine zevahiri kurtarmanın hedeflendiği oldukça açıktı.

Sendikalı işçiler bürokrasiye güvenmiyor

Mitingde kürsüden iki konuşma gerçekleşti. Türk-İş Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, katılan bütün sendikaları selamlayarak başladığı konuşmasında “Vergide adaletin sağlanmasını, tüm hakların korunup geliştirilmesini, kamuda taşeron işçilerin çözüme kavuşturulmasını istiyoruz,” dedi. Ağar’ın ardından söz alan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ise konuşması boyunca vergide adalet, taşeron kamu işçilerin kadroya geçirilmesi, sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, asgari ücrete ve emekli maaşına zam gibi işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri için yakıcı olan birçok sorunu gündeme getirdi. Bunların yanı sıra son günlerde gündeme gelen anayasa sorununa ilişkin de konuşan Ergün Atalay işçilerin de anayasa konusunda beklenti içerisinde olduğunu ve anayasanın işçiden yana olmasını gerektiğini söyledi. Atalay bu sorunları gündeme getirirken mitingi birlikte takip ettiğimiz birçok işçinin bu sözlere güvenmediğine kendi aralarındaki konuşmalarda şahit olduk. Türk-İş tabanının sendikal bürokrasiye güven beslemediğini farklı sektörlerden işçilerle miting boyunca yaptığımız sohbette sıkça duyduk. Fakat bu güven kırılmasının bürokrasiden tam bir kopuş ve henüz ona karşı mücadele anlamına gelmediğini eklemek lazım. Sendikal bürokrasiye güvenilmese de hâlâ sınıfın önemli kesimlerinin “başkandan” bir şeyler beklemeye devam ettiğini belirtmeliyiz.

Kıdem tazminatına saldırıya karşı genel grev

Ergün Atalay’ın konuşmasındaki en önemli başlıklardan birisi de kıdem tazminatı oldu. Özellikle Mehmet Şimşek’in kemer sıkma politikası olan OVP ile tekrar gündeme gelen kıdem tazminatına yönelik saldırı planına ilişkin konuşan Atalay şunları söyledi: “Dört ay evvel Türk-İş Genel Kurulunu yaptık. Aldığımız kararlardan bir tanesi kıdem tazminatıyla ilgili. Kıdem tazminatıyla ilgili ülke gündemine getirirseniz genel grev yapacağız. Aynen aynı noktadayız. Bir adım geri yapmayız. Allah şahidim, Türkiye’yi durdururuz. Bursa’da Türk-İş’in 106 bin üyesi var. Topladığı zaman 500 bin kişilik aileyiz. 500 bin kişilik aile.”

Atalay’ın bu sözleri elbette önemli fakat görece bu sert çıkışı sendikal bürokrasinin kıdem tazminatını gerçekten çok önemli gördüğü ve korumak istediği bir kazanımdan öte sendikalı işçi tabanın basıncı olarak okumak daha doğru olacaktır. Eğer Türk-İş bürokrasisi kıdem tazminatını gerçekten korumak isteseydi on yıllar içinde 7,5 kattan 1,8 kata düşen kıdem tavanına saldırılara karşı işçi ve emekçileri seferber edebilirdi. Fakat ne Atalay ne de diğer sendikal bürokratlar gerçek anlamda bir işçi-emekçi seferberliğinden yana. Bunun sebebi ise böylesi seferberliklerin kendilerinin kontrolünün dışına çıkma ihtimali ve sendikal bürokrasiyi de ezip geçme potansiyeli. Yani Türk-İş bürokrasisinin korkulu kâbusu, kısmi seferberliklerin kontrolden çıkmasıdır.

“Yerli ve milli” 1 Mayıs

Ergün Atalay sözlerinde yerli ve millilik vurgusu yaparak rejimi sorgulamaya açmayan ve onu destekleyen bir çerçeveden konuştu. Özellikle konuşmanın bu kısmı sendikal bürokrasinin işçi sınıfını nasıl sistem içerisinde tutmaya çalıştığının ve işçi sınıfının yaşadığı sorunların sorumlusu olan Tek Adam rejimini sorgulamaya gitmesinin önünü almaya çalıştığının göstergesi niteliğindeydi: “Bu ülkede yaşayanların, bu ülkede nefes alanların bayrakla problemi olmayacak, Atatürk’le problemi olmayacak, İstiklal Marşı’yla ilgili problemi olmayacak, devlet başkanıyla ilgili problemi olmayacak, emekliyle ilgili problemi olmayacak, kadınla ilgili problemi olmayacak, engelliyle ilgili problemi olmayacak.”

“Seneye İstanbul’dayız”

Kadın işçilere yönelik ayrımcılık ve eşdeğer işe eşit ücret gibi sorunlardan söz eden Atalay, kadın işçilerin sendika yönetiminde daha aktif olması gerektiği söyledi. Sözlerine son vermeden önce Türk-İş’in seneye 1 Mayıs’ta İstanbul’da olacağını vurguladı. Daha önceki senelerde de birçok kez 1 Mayıs’ı İstanbul’da kutlayacaklarını açıklayan Türk-İş bürokrasisinin yine birçok kez kendi aldığı kararı çiğnediği ise hafızalarda. Bu tutumun arkasında da yine birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’ı örgütlemekten kaçmak ve ülkenin en büyük işçi kentinden 1 Mayıs kutlamalarını uzak tutmak niyetinin olduğunu biliyoruz. Yine de Ergün Atalay’ın bu çıkışının arkasında taban basıncının yattığını unutmamak gerekiyor.

Yorumlar kapalıdır.