Getir bi kriz
2015 yılında yenilikçi bir yaklaşımla sektöründe öne çıkan Getir, çok hızlı teslimat yapabilmek için motokuryelerle mahallelerde bulunan depolar üzerinden dağıtım yapacak şekilde kuruldu. Özellikle pandemi sırasında evlere kapanmamızla birlikte, motokurye ile yapılan dağıtımlar dış dünyayla olan neredeyse tek bağlantımız haline geldi. Getir, başta Türkiye olmak üzere, dünya genelinde inanılmaz bir talep gördü. Kısa sürede Türkiye’nin en büyük teknoloji şirketlerinden biri haline gelen Getir, şimdi ciddi bir krizle karşı karşıya ve kötü bilançoyu kendi sermayedarları ödemek istemiyor.
Girişimcilik
Neoliberal dönemin popüler oyuncağı olan “startup”ların, yani girişimlerin aslında ne kadar büyük bir sömürü kaynağı olduğu açıkça ortada. Hem işçileri güvencesiz ve insani olmayan koşullarda en az 10-12 saat boyunca motorların üzerinde çalıştırıyorlar hem de kriz zamanında ilk vazgeçtikleri işçiler oluyor. Ayrıca Getir gibi şirketler, “esnaf kurye” gibi sistemleri daha çok para kazanabileceğiniz bir yöntem olarak pazarlıyor. Bu yüzden birçok motokuryenin herhangi bir kaza veya sorunla karşılaştığında muhatap bulamadığını ve sağlık ile diğer masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda kaldığını biliyoruz. Ve Yemeksepeti direnişinden de hatırlayacağımız gibi bunların hiçbiri şirketlerin umurunda değil.
Aynı gemide değiliz
Pandemi sonrası yaklaşık 12 milyar dolar değer biçilen bu şirket, krizle karşılaşınca hemen işten çıkarmalara ve küçülmeye başvurdu. Sadece İngiltere’de 1500 motokuryenin Getir yüzünden işsiz kaldığı tahmin ediliyor. Bu küçülme ve yurtdışı pazarlarından çekilme, Türkiye’ye odaklanmak olarak sunuluyor. Fakat gerçekte olan farklı; zararını tazmin etmek isteyen ortaklardan Mubadala’nın başka bir planı olduğu öne sürülüyor. Abu Dabi’nin egemen varlık fonu olan Mubadala’nın Türkiye Varlık Fonu’nun da zararlarını tazmin etmesi için devreye girmesi yönünde talepte bulunduğu iddia ediliyordu. Geçtiğimiz günlerde ise sermayedarlar arasında geçici bir anlaşmaya varıldığı haberi düştü. Her ne kadar bu anlık bir kurtarma operasyonu olarak gözükse de gerçekte olan, ortakların kendi yatırımlarını kaybetmeme isteği ve bunun için de denemeyecekleri yol yok. Tüm bunlara paralel olarak arka planda Getir ile Türkiye Varlık Fonu arasında gizli bir anlaşma yapıldığı iddia ediliyor ve bu haber yalanlanmadı. TVF’nin devreye girmesinin şu açıdan önemi var: Ortadoğu sermayesiyle yakın ilişkileri olan Saray’ın, onların çıkarlarını korumak için sermaye transferi gerçekleştirmek istemesi söz konusu olabilir. Kısacası, biz bu filmi daha önce gördük ve batmakta olan şirketin ortaklarının zararlarını kurtarmak için faturayı halka, yani bize kesmek istediklerini de biliyoruz.
Ne olmalı?
Burada da gördüğümüz gibi ortaklardan biri batmakta olan parasını kurtarabilmek için her şeyi deniyor ama karşısında onu durdurabilecek bir örgütlü güç yok. Ve daha dramatik olan ise devletin tüm bu olan biteni sanki yokmuşçasına izlemesi ve çanak tutması. Tüm bunlar aslında neoliberal bir saldırının nasıl evrimleştiğine canlı birer kanıt ama elimizde buna karşı hâlâ etkili bir ilaç var, o da örgütlülük ve bunun asıl aracı sendikalar. Özellikle bu gibi emek yoğun, riskli sektörlerde sendikalılık zorunlu olmalı ve esnaf kurye gibi ucube sistemler yasaklanmalı. Sendikalılık aslında örgütlü mücadele için temel ve küçük bir adım ama bu sayede bize dayatılan güvencesizliği yeneceğiz ve yine bu sayede mekânın sahibinin kim olduğunu ve anahtarın kimde olduğunu onlara hatırlatacağız.
Yorumlar kapalıdır.