Daha özgür bir üniversite nasıl mümkün?

Üniversiteler genellikle gençlerin belli umutlar ve beklentilerle girdikleri alanlar. Sınıf atlamak, aile baskısından uzak hayatlar ve özgür ortamlar. Özellikle Türkiye’de öğrencilerin bu beklentilerinin karşılandığını söylemek bir hayli zor. Nedeni ise Türk kapitalizminin ihtiyaçları doğrultusunda üniversitelere dayatılan sermaye sınıfı güdümündeki değişim programları. Bu değişim programı, üniversiteyi sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yapılandırmayı amaçlıyor.

Üniversitelerimiz oldukça antidemokratik bir atmosfere sahip. Peki bu ne anlama geliyor? Öğrencilerin ihtiyaçlarına verilecek cevapları kendilerinin belirlemediği, eğitim müfredatlarında söz hakları olmadığı ve devlet tarafından sözde öğrenciler için ayrılan kaynakların öğrenciler için değil, üniversitelerdeki kayyum rektörlükler ve sermaye temsilcilerinin içerisinde bulundukları mütevelli heyetleri tarafından, başta da ifade ettiğimiz gibi sermaye sınıfının çıkarları için kullanılması demek.

Sermayenin boyunduruğu elbette yıllar boyunca öğrencilerin tepkisini çekti. Bu tepkiler yer yer eylemliliklere ve demokratik seferberliklere de evrildi. Sermaye sınıfının siyasal temsilcisi olan AKP-MHP iktidarı, temsil ettiği sınıfın çıkarları doğrultusunda siyasal rejimi nasıl değiştirdiyse üniversiteleri de bu değişikliklerin gölgesinde yeniden yapılandırdı. Ülke genelinde hissedilen antidemokratik atmosfer üniversitelerimizde de böylece hâkim kılındı. Öğrenci kulüpleri üzerinde yasakçı tutumlar sergilendi, öğrenci şenlikleri iptal edildi, öğrencilerin yasal hakkı olan Öğrenci Temsilci Konseyi’ni seçme hakkı ellerinden alındı.

Üniversitelerimiz sermaye boyunduruğu altında Siyonizmle de işbirliğini sürdürüyor. Marmara, Koç, Özyeğin ve Sabancı Üniversiteleri işgal devleti İsrail ile Erasmus vb. programlarını halâ sürdürüyor ve İsrail’in meşru olmayan varlığını meşrulaştıran, dolayısıyla bugün bir yıldır acımasızca sürdürülmekte olan Gazze soykırımının da ortaklığını yapmaktalar. Daha özgür bir üniversiteyi inşa etmek istiyorsak eğer öncelikle bu işbirliklerini sonlandıracak hareketi üniversitelerimizde inşa etmeliyiz.

Yeni dönem, OVP’nin kamusal harcamaları kısma planı kapsamında ODTÜ kayyumunun son derece önemli bir hak olan smear testi hakkını kadın öğrencilerin elinden alması ile başladı. Öte yandan aynı kapsamda ilk ve ortaöğretimlerde MEB’in okullara temizlik görevlisi istihdam etmeyeceği ortaya çıktı. Velilerin ve kamuoyunun büyük tepkisi üzerine MEB 30 bin görevli istihdam edeceğini açıklasa da bu yeni dönemde okullarda karşılaşacağımız sorunlar için bize önemli bir öngörü sunuyor. Üniversitelerdeki ilk mücadele de Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleşti. Rektörlüğün öğrenciler için hayati bir ulaşım aracı olan ringleri kaldırdığını açıklaması üzerine Bilkent öğrencileri fakülte içerisinde günlerce eylem yaptı ve rektörlüğe geri adım attırdı. Tek bir kampüste seferber olan öğrenciler nasıl saldırıları püskürtüyorsa, ülke çapında ortak ve acil talepler etrafında bir araya gelmiş bir öğrenci hareketi de yıllardır ellerinden alınanları geri alabilir ve daha özgür üniversiteleri inşa edebilir.

Yorumlar kapalıdır.