Kadıköy Belediyesi işçileri grev sürecinde: “Sefalet zammını kabul etmiyoruz”

DİSK Genel-İş Anadolu Yakası 1 No’lu Şube ile Kadıköy Belediyesi arasında yürütülen toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmeleri, işçilere sefalet ücreti dayatılması nedeniyle tıkandı. Greve giden süreci ve TİS taleplerini DİSK Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube Başkanı Nazan Gevher Çam Ay, Şube Saymanı Semra Çelebi, Şube Sekreteri Mehmet Başdaş, Yönetim Kurulu Üyesi Cemal Sevdasız ve Fen İşleri İşyeri Temsilcisi Uğur Yelen ile yaptığımız söyleşinin ikinci kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz. Birinci kısmı buradan okuyabilirsiniz.

Söyleşi: Görkem Duru, Merve Şanlıdağ

Merve: Bu toplu iş sözleşmesine eklemek istediğiniz maddelerden bahsedebilir misiniz? Şu ana kadar kabul edilen idari maddelerde kazanım olarak gördükleriniz var mı?

Nazan: Biz idari maddelerimizle ilgili ciddi bir düzenleme yapmıştık. Hem temsilciler meclisiyle birlikte hem de işçiden gelen talepleri maddelere eklemeye çalışmıştık. Genel-İş’in bu üçüncü özgür toplu sözleşmesi. Aslında dördüncü sözleşme ama ilki KHK kapsamında yapılmıştı. Şu anda sendikal haklar meselesinde ileriye taşınmış bir toplu sözleşme var. Özellikle sendika güvencesi, temsilci güvencesi konusunda. Bu maddeler aslında doyuma ulaşmıştı. Yıllık izin gibi maddelerin tamamında da bir baremi yakalamış durumdayız. Fakat daha da ilerletmek anlamında, sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Mor Liste zamanından beri özellikle peşini bırakmadığımız çok önemli kazanımlar var. O kazanımlar devam ediyor. Psikolojik taciz, mobbing, toplumsal cinsiyetle ilgili biraz daha ileriye taşıdığımız maddeler var.

Semra: Mobbing kurulu var, geçen sözleşmede konmuştu zaten. Onu daha işlevsel hale getirerek bir adım daha ileri taşıdık. O da kabul edildi.

Nazan: Ayrıca kıdem tazminatı, askerlik ücreti gibi ilk toplu sözleşme sürecinden beri olan maddeler biraz daha ileri taşınmış oldu. Memurların kırtasiye giderlerinin karşılandığı gibi bizim de kırtasiye giderimizin karşılanması talebimiz var. Uzun zamandır toplu sözleşmemizde olan, işçilere kazanılmış olan bir hak var: kitap. Diyoruz ki yılda iki defa işçiye kitap vereceksin. Madde geçmiş durumda ama üç toplu sözleşmedir bize kitap verilmiyor. Sözleşme sadece ücret maddelerinden ibaret olamaz zaten. Yılda bir kere tiyatro. Yok, uygulanmıyor. Sosyal demokrat bir belediyede klasik kitapların dağıtılması kimi rahatsız edebilir, diye düşünüyorsunuz.

Onun dışında bu toplu sözleşmede özellikle iktidarın hayvan politikalarına karşı, hayvan katliamı yasasına karşı yazdığımız maddeler ve Kadıköy Belediyesi’nin de politikası olan “Satın alma, sahiplen” kampanyasıyla ilgili mesele ne yazık ki toplu sözleşme masasında ciddi anlamda tartışıldı ve hâlâ yol alamadık. Kadıköy’deki veteriner hekimi işçi ve tekniker arkadaşlarımızla gidelim bir konuşalım. İş yükümüzü ben size anlatamam. Bu meselede politik tavır alan işveren, işçinin “Satın alma, sahiplen” kavgasında yanında durmayan bir işveren. Yani sadece ekonomik anlamda değil, genel politika anlamında da bir şey görmek istiyoruz.

Ama yeni maddeler konusunda duvarla karşılaşıyoruz. Hâlbuki Kadıköy Belediyesi’nde örgütlü olan Genel-İş hep bu konuda öncü olmuştur. Yani böyle maddelerin ilk geçtiği yerdir burası, bu da Kadıköy Belediyesi işçilerinin mücadelesiyle olmuştur. Ama SODEMSEN yeni madde eklememe konusunda net bir tavır koyuyor. Biz bu tavrı da kabul etmiyoruz. Bunlar tartışma konuları. Tartışıyoruz tabii ama devamında bir kazanımla sonuçlanmasını istiyoruz.

Kadın cinayetlerinin politik olduğunu her yerde söylediğimiz, her gün bir kadın cinayeti duyduğumuz bir ülkede bunların geri planda kalmaması ve toplu sözleşmelerle kadının yaşam hakkının güvence altına alınması gerekiyor.

Merve: Bir önceki TİS döneminde kadınlar olarak kapsamlı bir hazırlık yapıp epey de maddeyi geçirmiştiniz. Bu sefer ona yönelik bir çalışma yapabildiniz mi? Ekletebildiğiniz yeni maddeler var mı kadın işçiler özelinde?

Nazan: Kadın meclisini kurduk zaten, sen de hâkimsin. Ama işçi açısından bu meseleler biraz daha geri planda kalabiliyor. Halbuki kadın cinayetlerinin politik olduğunu her yerde söylediğimiz, her gün bir kadın cinayeti duyduğumuz bir ülkede bunların geri planda kalmaması ve toplu sözleşmelerle kadının yaşam hakkının güvence altına alınması gerekiyor. Bununla ilgili maddeler var. Mesela bizim toplu sözleşmelerimizde uzun zamandır evlenme ile ilgili bir izin vardı. Biz boşanma ile ilgili de izin istedik. Kreş ile ilgili biliyorsunuz, kadın-erkek bütün personele ücretsiz kreş hakkını kazanmıştık zaten.

Merve: Uygulanıyor mu peki bu?

Nazan: Uygulanıyor. Hiçbir sıkıntımız yok o konuda.

Toplu iş sözleşmesine sadece maddeleri koymakla olmuyor. Sonrasında onun işletilmesi ayrı bir güç ve efor gerektiriyor.

Görkem: Nilüfer Belediyesi’nde bir kadın belediye işçisi eşi ya da yakını tarafından şiddete maruz kaldığı takdirde, gerekirse kadının korunmasını sağlamak için biriminin değiştirilmesi, bir maaşlık ikramiye alması ve ev taşıma süreçleri vs. olacaksa belediyenin desteği gibi bir madde eklenmiş toplu sözleşmeye. Böyle bir tartışma var mı sizde de?

Nazan: Kadıköy’de mobbing kurulunun özellikle 1,5 yıllık görev süremizde işliyor olması ve kadın kotasını orada daha önceden aldığımız hakla uyguluyor olmamız bu tür meselelere hızlıca müdahale etmemizin önünü açıyor. Böyle durumları takip ediyoruz. Zaten bizim bir fon hesabımız var. Şiddet gördüğünde kadın işçiye destek veriliyor, durumu takip ediliyor ama o kadar kolay olmuyor. Yani orada da bir duvarla karşılaşıyoruz. Ne de olsa biz regl iznini bile tartışıyoruz hâlâ.

Semra: Nazan’ın dediği gibi kadın meclisi ve temsilci kurulunda da kadın temsilcilerimizin sayısının bu son dönemde biraz daha artmış olması, o maddeleri uygulatma anlamında iyi oldu. Toplu iş sözleşmesine sadece maddeleri koymakla olmuyor. Sonrasında onun işletilmesi ayrı bir güç ve efor gerektiriyor gerçekten. Dirençle karşılaşıyoruz çoğu konuda. “Kadın çalışanlar suiistimal ediyor,” deniyor. Hem işçi arkadaşlarımızda hem yönetimde çok fazla algı oluşmuş durumda. Onu biraz yıkmak, bu maddeleri uygulatmak, mobbing kurulunu işletmiş olmamız gerçekten çok etkili. Mobbing kuruluna gelmeden artık bir şeyler halledilmeye çalışılıyor. Bunun yanı sıra evet regl izni ilk uygulanan belediyelerden biri biziz, ama bu uygulanırken bile birçok sorunla karşılaşıyoruz. Biz kadın temsilcilerle birlikte gidip gerekli müdürlükle, gerekli başkanlıkla görüştüğümüz zaman o iş çözülüyor. Yani bu olmasa, sadece TİS’e bıraksak aslında onların uygulanmasında da çok büyük sıkıntılar yaşayacağız.

Lgbti+ arkadaşlarımızın kendilerini sendikaya ait hissetmesi, temsilci olması, gelip gitmesi bizim için çok kıymetli. Nasıl kadın sayısını günden güne artırıyorsak sendika yönetimlerinde, temsilci meclislerinde lgbti+ arkadaşlarımızın da kendilerini iyi ifade edebileceklerini, hakları için burada olabileceklerini, o aidiyeti hissetmelerini onlara göstermek istedik.

Merve: Hem tabanda hem de TİS masasında dirençle karşılaşılabilecek bir şeyi merak ediyorum. Geçtiğimiz aylarda Kadın İşçi’nin bir etkinliğinde mücadele arkadaşınız ve yine bir Kadıköy Belediyesi çalışanı olan Leyla Ayşecan Ay bir konuşma yapmıştı, sen de vardın Nazan. Yeni TİS için lgbti+ haklarıyla ilgili bir çalışma yaptığınızı söylemişti. O konuda maddeler ekletebildiniz mi?

Semra: Lgbti+ arkadaşlarımızın kendilerini sendikaya ait hissetmesi, temsilci olması, gelip gitmesi bizim için çok kıymetli. Nasıl kadın sayısını günden güne artırıyorsak sendika yönetimlerinde, temsilci meclislerinde lgbti+ arkadaşlarımızın da kendilerini iyi ifade edebileceklerini, hakları için burada olabileceklerini, o aidiyeti hissetmelerini onlara göstermek istedik. Bu yüzden ayrımcılığın önlenmesi maddesine özellikle bir kavram olarak lgbti+yı yazdık. Yani sadece kadın-erkek eşitliği değil, toplumsal cinsiyet üzerinden kadın ve lgbti+lar diye ifadeler kullandık. Ayrıca Onur Ayı’nda lgbti+lara bir gün izin verilmesini talep ettik. Ancak bu tartışılamıyor bile. Onur Ayı’nı hiç tartışamadık daha TİS masasında. Ayrımcılığın önlenmesi maddesinde de direnç gördük. “Toplumsal cinsiyeti geçirelim evet ama lgbti+yı geçirmeyelim” gibi bir tutum var doğrudan böyle ifade edilmese bile. Çünkü bunun ifade edilmesi bile bir sorumluluk yükleyecek belediye yönetimine. Bunun çekincesini yaşıyorlar anladığımız kadarıyla. Ama biz şu açıdan da önemsiyoruz. Dediğim gibi bu arkadaşların aidiyet hissetmesini sağlayabilecekse, TİS masasında geçiremesek bile bunların tartışılıyor olması, isimlerinin zikrediliyor olması Genel-İş şubeleri açısından da çok ileri bir adım. Bunun kıymetli olduğunu düşünüyoruz.

Merve: Regl izniyle ilgili uygulamada sorun yaşanması gibi aslında Onur Ayı izni de hem toplumsal baskı hem de lgbt+fobi yüzünden lgbti+ları uygulamada zorlayacak bir madde maalesef. Ama dediğin gibi Semra, şu an bunların tartışılıyor olması bile ileri bir adım ve çok kıymetli.

Görkem: Dilerseniz biraz da grev süreci ve sizlerin bu konudaki hazırlıkları üzerine konuşmak isteriz. TİS’in kendisi de aslında imzalasan dahi örgütlü bir şekilde o hakları elde etme mücadelesi. Grev de sınıfın en son silahı. Sizin de geçmişte bir grev deneyiminiz var acısıyla, tatlısıyla. Geçmiş grevde o dönemin Belediye Başkanı Şerdil Dara’nın kara propagandası oldu ve bu şekilde Kadıköy halkının tepkisini size yönlendirebildi. O dönem sendikanın grev komitesi yoktu. Geçmişin derslerine ek olarak bugünün talepleri hesaba katıldığında sizlerin grev sürecinde temel beklentileriniz ve yapmaya çalıştığınız şeyler ne?

Nazan: Grev gerçekten işçinin okulu. Örgütlenmenin en güçlü olduğu yerlerden ve en önemli araçlarından biri. Bir arada hareket etmek, dayanışma duygusunun gelişmesi, bunların tamamı işçilerin sendikaya olan güvenini tekrar sınayan şeyler. Şu an şube yönetimindeki çoğu arkadaşımız o dönemde temsilciydi. Grevde bugünü planlarken o dönemde yaşadığımız deneyimleri, gördüğümüz eksiklikleri ve aksaklıkları yerine koymaya çalışıyoruz. O dönemden çıkardığımız dersler var tabii ki. Bunlardan en önemlisi senin de söylediğin gibi komite. Grev hazırlık komitesi kurduk. Komitenin aldığı kararlara uyuyoruz ve işçileri de bu sürece dahil ediyoruz. Bu sadece temsilci düzeyinde ya da sendika organlarında yer alan işçiler üzerinden yaptığımız bir şey değil.

Bununla birlikte sivil toplum kuruluşlarına ve siyasi partilere ziyaretler düzenliyoruz ve grev sürecine girdiğimizi bütün halkla paylaşmaya çalışıyoruz. Neden böyle bir sürece girdiğimizi, ücretlerimizi, nasıl bir yol izleyeceğimizi, SODEMSEN’le ilgili kaygılarımızı, belediye şirket işçilerinin genel sorunlarını, sözleşmelere neler koyduğumuzu anlatıyoruz. Neden 1 no’lu şube böyle bir hazırlık yapıyor dersen bence Kadıköy işçisinde en çok travma yaratan şey şuydu: İşverenin, kamu hizmeti veren işçileri halka şikâyet etmesi. O konuda doğru bir strateji kurmamız, önceden halka bilgilendirme yapmamız gerekiyor. Buradaki en önemli çıkarım bence bu. “Kadıköy Belediyesi işçileri greve çıktı” başlığını görmeden önce Kadıköy halkına Kadıköy’ün park bahçeler işçisinin çok az para aldığını anlatmamız gerekiyor. Yaşadığımız aksaklıklara dair ders çıkararak önümüze bakmaya çalışıyoruz. Bu süreçte de komiteyle birlikte ortak hareket ederek aldığımız kararları hayata geçirmeye çalışıyoruz.

Mehmet: Nazan’ın da altını çizdiği gibi grev elbette işçinin politikleşeceği, hak arama mücadelesinin doruğa çıktığı bir dönemdir ve yaşaya yaşaya öğrendiği ciddi bir okuldur aynı zamanda. Kadıköy’de her ne kadar üç günlük grev sürecimiz birçok tartışmaya, negatif birçok şeye yol açsa da bizim açımızdan son derece önemli bir deneyimdi. Oradan ders çıkarma ve bir daha o tuzağa düşmeme adına sürekli istişareler, tartışmalar yürütüyoruz. Bu tartışmaları hem temsilciler kurulunda, hem şube yöneticileri arasında hem de işçilerle yapılan diyaloglarla yürütüyoruz. İşverenin yarattığı tuzağı hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimizi ve bertaraf edeceğimizi düşünüyoruz. Deneyimli insanlarız da artık. Şöyle deme şansına da sahip değiliz: “Bilmiyorduk, yeni geldik, acemiydik. Toplu sözleşmelere dair çok fazla bir bilinç düzeyimiz yoktu.” Bugün bu hataları yapma şansına sahip değiliz artık. Onun için ince eleyip sık dokuyoruz. Bu toplu sözleşmenin gerçekten kazanımların çok ciddi yükselmesi gereken bir toplu sözleşme olacağını düşünüyorum. Her toplu sözleşmenin üstüne koya koya büyümesi, ilerlemesi gerekiyor.

İyi bir toplu sözleşme çıkarmak için bütün paydaşların, bütün bileşenlerin, sendikanın genel merkezinden tutun işçisine kadar, şube yöneticisi, temsilcisi herkesin bu konuda fedakârlık yapması, bir arada durması, mücadele etmesi, katkı sunması gerekiyor. Ben bu toplu sözleşme, bir önceki üç günlük grevin yarattığı travmadan çıkmanın toplu sözleşmesi olacak diye görüyorum. Ve işçi de ciddi böyle bir beklenti içerisinde. Eksikler varsa eleştirilmelidir, yanlışlıklar varsa dönülmelidir, özeleştiri vermesi gereken insanlar varsa özeleştiri vermelidir ve bu biçimiyle dışarıya mesaj verebilir. Özde yaşadığımız sıkıntılar çok elbette. Ama bu sıkıntıları tartışarak, itiraz ederek aşabiliriz.

Merve: Bir önceki grevde çöp meselesi çok büyümüştü, hatırlıyorsunuzdur. Hatta İBB grev kırıcılığı yapmıştı çöpleri toplayarak. Şu an kamuoyuna Kadıköy Belediyesi işçilerin durumunu anlatmanız, İBB’nin olası grev kırıcılığında belki onun önüne geçebilecek bir taktik de olabilir.

Nazan: Evet, yine yapabilir çünkü. Kritik noktaları iyi seçmek lazım. Büyük ihtimalle İBB de Anadolu Yakası’nda devam eden sözleşmelerle ilgili bir hazırlık yapıyordur. Buna karşı sendikanın da bir önlem alması gerekiyor. Kıymetli olan, işçilerle birlikte bir süreci yürütüyor olmak. İkincisi, alınan kararları uyguluyor olmak bence. Neden geçinemediğimizi anlatıp, “Evet bunda iktidarın büyük payı var ama biz bu büyük bütçeli belediyede de geçinemiyoruz,” demek önemli diye düşünüyorum.

Sefalet zammı sadece bize teklif edilmedi. Kartal’a da, Maltepe’ye de, Ataşehir’e de teklif edildi. Dördümüz ortak bir refleks verdik. ‘Biz bu ücreti kabul etmiyoruz SODEMSEN,’ dedik.

Görkem: Sadece Kadıköy değil Ataşehir, Maltepe ve Kartal’da da bir TİS süreci vardı ve grev kararı asıldı. Geçtiğimiz grev sürecinde de SODEMSEN bir şekilde bu mücadeleleri ortaklaştırmamak adına hamleler yaptı. Ancak böylesi bir kriz ortamında ve saydığımız bu dört belediye grevinde bizce bu mücadelelerin ortaklaştırılabilmesi oldukça kritik. Bu kapsamda sizlerin bu süreçte diğer üç belediyeden işçi arkadaşlarla ve ilgili şubelerle iletişiminiz ne düzeyde, böyle bir ortaklaşma ihtimali söz konusu mu?

Nazan: Bu yönetime geldiğimizden beri iki konuda çok hassas davranmaya çalışıyoruz. Birincisi, Kadıköy Belediyesi’ndeki işçi memur kadrolu fark etmeden bütün işçileri ilgilendiren konularda belediyede örgütlü olan Tüm Bel-Sen ile ortak karar alıp ortak hareket edebiliyoruz. Bu bizim en önemli politikalarımızdan bir tanesi. Dayanışma, işçi dayanışması ya da sendikalar arası dayanışma politik bir mesele. İkincisi; Anadolu Yakası’ndaki bütün şube başkanları ve yöneticileriyle sık sık bir araya geliyoruz. Toplu sözleşme süreçlerini birlikte tartışıyor; neye dair fikrimizin olduğunu, nerede durulacağını konuşuyoruz. Herkesin dinamikleri ücrette biraz değişiklik gösterdiği için ortak tutum almak zorluk barındırsa da biz bu görüşmelerin sürekli yapılmasını ve bir araya gelmeyi çok olumlu buluyoruz. Ortak hareket etme, ortak karar alma gibi mekanizmalar biraz daha zamanla gelişecek şeyler ama bunun ön hazırlığını yaptık aslında. Yani şunu sağlayabildik; toplu sözleşme masasında SODEMSEN’e örneğin şunu söyleyebilecek kıvamdayız hepimiz: “Hayır, Kadıköy’de bu madde daha ileri, o zaman bize de bunu ver.” Hepimiz birbirimizi takip eder vaziyetteyiz. Sefalet zammı sadece bize teklif edilmedi. Kartal’a da, Maltepe’ye de, Ataşehir’e de teklif edildi. Dördümüz aslında ortak bir refleks verdik. “Biz bu ücreti kabul etmiyoruz SODEMSEN,” dedik. Bunu yapabiliyoruz ama topyekûn genel merkez politikası olarak değil tabii. Şubeler arası iletişimle yapabiliyoruz.

Görkem: Belediyelerdeki TİS süreci dışında bugün farklı birçok sektörde ya sendikalaşma ya da insan onuruna yaraşır bir ücret talepli mücadelelerin sayısında bir artış söz konusu. Polonez, Eker, MKB Rondo, As Plastik, Elba Bant, Tarkett bu mücadelelerin bazıları. Aslında güvenceli iş ve insan onuruna yaraşır bir ücret ve yaşam talebi bugün işçi sınıfının en çok ortaklaştığı nokta. Ancak bu ortaklaşma henüz tam olarak mücadele alanında sağlanabilmiş değil. Tam da bu nedenle, İşçi Demokrasisi Partisi olarak biz, bu dönemde “mücadeleleri birleştirelim” sloganını yükseltmeye çalışıyoruz. Buradan şunu sormak istiyorum: Sizlerin şube yönetimini alırken öne çıkardığınız en temel başlıklardan bir tanesi işçi demokrasisi anlayışına dayanan mücadeleci bir sendikal çizgi idi. Tabii ki bu bir anda inşa edilebilecek bir anlayış değil; bir süreci, mücadeleyi gerektiriyor. Aynı zamanda belediye işçilerinin, yani kamu hizmeti veren işçilerin konuları ele alış biçimleriyle, sanayi sektörlerinde çalışan işçilerinki arasında farklar olduğu da bir gerçek. Ancak tam da bu grev hazırlık sürecinde, sürmekte olan diğer direniş ve grevlerle bir bağ kurmak, belediye işçisi arkadaşları da dayanışma için buralara taşıyarak sorunların yalnızca belediye işçilerinin değil de işçi sınıfının daha geniş kesimlerinin sorunu olduğunu göstermek gibi bir yol haritanız var mı?

Cemal: Elbette sınıf mücadelesi topyekûn bir mücadeledir ve işçiler arasında, meslekler arasındaki farklılıklar işçi çalışma şartlarını, örgütlenme şekillerini değiştirir, dönüştürür ama en nihayetinde asıl mücadelenin ortak sınıf mücadelesi olduğunu farkındayız. Ama ne yazık ki şunun da farkındayız: Kamu hizmeti kendine has çalışma koşulları olan, çalışma şartlarının daha rahat olduğu, iş güvencesinin görece daha yüksek ve iş riskinin daha az olduğu yerler olduğu için sendikalılığın en yüksek ama örgütlülüğün en az olduğu yerler. Sendikalıyız ama örgütlü değiliz. Onun için öncelikle şunu önemsiyoruz, her ne olursa olsun işçiye şunu söylüyoruz: Biz size yalan söyleyemeyeceğiz. Her ne olursa olsun yalan söyleyemeyeceğiz ve her ne olursa olsun kararları ortaklaştırarak alacağız. İşçi demokrasisine inanıyoruz.

Ama burada bir not düşmem gerekiyor. İşçi demokrasisi dediğimiz şey eksik kalıyor. Örgütlü işçi demokrasisi dememiz gerekiyor. Çünkü işçi genel bir şey ve örgütsüz işçilerin aldığı kararlara da uymak zorunda kalıyoruz. Her şeye rağmen işçi demokrasisi önemlidir. Aldığımız kararlar işçi demokrasisi içinde çıkıyor. Meclislerden çıkıyor, komisyonlardan çıkıyor. Bunları yaygınlaştırıp ve güçlendirebilmek için öncelikle şunu yapmamız gerekiyor: Sağlam bir toplu sözleşme yapmamız gerekiyor. Sağlam toplu sözleşme yapmak için de sağlam mücadele etmemiz gerekiyor. O mücadeleden bir şeyler süzülecek ve örgütlü bir işçi kitlesi gelecek. Yani kabul edelim, şu an belediyede bu işlerle uğraşan önder işçi dediğimiz sayı yüzde 5’i geçmez. O sayı arttığı zaman insanlar birbirine daha çok güvenmeye başlayacak. Yani birçok yere gidiyoruz ama kişisel olarak gidiyoruz. Sendikamız adına olsa bile biz kişisel olarak gidiyoruz aslında. Kendi kadromuzda çalışırken aldığımız maaş kadarını alacağımız ve artanı fona aktaracağımız yönündeki politik kararımız doğrultusunda fonumuza aktardığımız paraların bir kısmını gerçekten işçi dayanışmalarına harcıyoruz. Ama bu politik bir karar. Bu örgütlü bir karar değil. Bunu örgütlü hale getirmek gerekiyor.

Şimdi şöyle de bir şey var. Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir parti önünüze SODEMSEN gibi ceberut bir yapı getiriyor. Tank gibi üzerimizden geçmeye çalışıyor. Ve gelirken de söz veriyor. Diyor ki “Arkadaşlar sorun, çare bende.” Çok güzel slogan. Ama biz şunun da farkındayız: Biz bir fabrikada çalışmıyoruz. Fabrikadan kâr istemiyoruz. Kârın yüzde 90’ını istemiyoruz. Şunu istiyoruz: Ortada bir bütçe var, kamu bütçesi işçiye ayrılmalıdır. Elbette hizmete de ayrılmalıdır. Ama öncelikle hizmet ve işçi gözetilerek ikisi bir arada. Çok bir şey istemiyoruz, yüzde 50’sini istiyoruz. Bu bizim yoksulluğumuzun hepsine derman olmaz, onu da farkındayız. Yani belki yine tatile gidemeyebiliriz ama daha rahat nefes alabileceğimiz, çocukların daha güvende yaşayabileceği, sağlık sorunlarına koşturabileceğimiz, çocuklara rahat eğitim verebileceğimiz bir hayat standardı yakalatacak bize. “Sosyal demokratım ve çare bende” derken dönüp konuyu hiç bütçeye, işçilere ayrılacak paya getirmeden, sadece “Çok fazla istiyorsunuz” diyerek manipüle ediyorlar. Bizim istediğimiz rakamları biz biliyoruz. Belediyenin bütçesini de biz biliyoruz. Çünkü o bütçeyi hazırlayanlar zaten bizleriz, işçileriz. Parkeleri biz döşüyoruz. Çöpleri biz alıyoruz. Ama sanki bu işleri biz üretmiyormuşuz gibi, tepeden bir tanrısal bir güçle, vahiyle geliyormuş gibi davranıyorlar. Bu bir kere kendi üyeleriyle, kendi partileriyle, kendi oy verenleriyle dalga geçmektir. Emek büroları kuruyorlar, emek örgütleri kuruyorlar ama kurdukları emek örgütleri emeğin nasıl daha çok sömürüleceği üzerinden gidiyor. Bu da çok çelişkili. Buradan da sizin aracılığınızla buraya tarihe not düşmek istiyorum bunu. Teşekkür ederim.

Kadıköy Belediyesi grevinde işçi sendikanın bütün organlarını yanında görmek isteyecek.

Görkem: Röportajı yapan iki kişi olarak birimiz DİSK Sosyal-İş, diğerimiz de DİSK Basın-İş üyesiyiz. Grev sürecinde konfederasyon sendikalarından beklentiniz var mıdır? Grev hazırlık komitesi siyasi partilerle görüştü ama siyasi partilerden, sivil toplum örgütlerinden beklentiniz bu süreçte nedir?

Nazan: Bizim seçimden önce yayınladığımız ilkeler vardı. Bu ilkelerden bir tanesi hiçbir siyasi partinin arka bahçesi olmayacağımız, işçinin iradesi olmayan hiçbir yerde yer almayacağımızdı. Ve o çizgiyi koruduğumuzu, doğru bir adım attığımızı düşünüyorum. Bu ilkeye çok bağlı olmakla da gurur duyuyorum açıkçası. Bununla birlikte, grev öncesi hazırlık komitesi çalışmaları da dahil olmak üzere Kadıköy’deki grevde emek ve demokrasi güçlerini yanımızda görmek bizim için onurdur. Bu konuyla ilgili hiç kimsenin kaygısı olmasın.

DİSK’e gelince, bu hazırlıkların tamamıyla ilgili işçi iradesinden başka bir gücü tanıyacak hiçbir şeye izin vermeyeceğiz. Bu bence aslında her şeyi özetliyor. Burada Kadıköy işçisinin yaşadığı grev deneyimiyle birlikte sendikasıyla arasına koyduğu mesafeyi azaltmak ve sendikaya güveni artırmak bu toplu sözleşmenin ana gündemidir. Kadıköy’de örgütlü bir işçi vardır. Bu örgütlü işçilerin tamamının daha da örgütlenmesi için, yol alabilmemiz için bu kurumsal yapı içerisinde güveni biraz daha artırmamız gerekiyor.

Burada herkesin saygı duyması gereken konu şu olmalı: Bütün konfederasyona bağlı sendikalar da dahil olmak üzere Kadıköy işçisinin aldığı kararın yanındayız. Bunun dışında fazla bir beklentimiz yok zaten. Ama tabii ki bütün sendikalarla dayanışma göstermek politik olarak bizim en önemsediğimiz şeylerden bir tanesi. Sadece DİSK’e bağlı sendikalarla değil, bütün sendikalarla, bütün işçi mücadeleleriyle göstereceğimiz dayanışma zaten o hayalini kurduğumuz, yani onu tetikleyecek bir şey ve biz de buna özen göstererek gidiyoruz zaten. Bence DİSK de önemli bir sınav veriyor. Dolayısıyla Kadıköy Belediyesi grevinde işçi sendikanın bütün organlarını yanında görmek isteyecek.

Merve: Bu sohbet için çok teşekkür ederiz. Hep olduğu gibi bu süreçte de yanınızda olmaya devam edeceğiz.

Görsel: DİSK Genel-İş İstanbul Anadolu 1 No’lu Şube

Yorumlar kapalıdır.