Kadın cinayetleri münferit değil politiktir!

Geçtiğimiz günlerde bir kadın cinayetine, hatta vahşetine tanıklık ettik. Öyle ki kadın cinayetlerinden bahsederken artık cinayet ve vahşet ayrımını yapma gereği duyduğumuz bir noktadayız. Bu günlerde en önemli sorunlarımız bulunduğumuz bu noktaya yıllar içerisinde nasıl geldiğimiz, hangi ihmaller, umursamazlıklar ve cezasızlık neticesinde kadınların bu korku toplumu içerisinde var olmaya mecbur bırakıldığı olmalıdır. Keza bu konuya cinayet ve diğer bütün suçlar çerçevesinde de bakabiliriz çünkü sistemdeki tüm açıklar her geçen gün bizi daha güvensiz bir toplumda yaşamaya, yaşamaya çalışmaya itiyor.

En son yaşanan Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner cinayetlerinde katilin psikiyatride 5 kez hastane kaydı bulunmasına, hatta intihar girişimine rağmen gözetim altında olmaması bariz bir ihmaldir. Diğer kadın cinayetlerinde de gördüğümüz gibi, onlarca suç duyurusuna ya da onlarca suç kaydına rağmen, erkek şiddetini önleyecek ve kadını koruyacak uygulamalar hayata geçirilmediği için katiller adım adım cinayet işlemekten çekinmiyorlar.

Bunlar bir yana son yaşanan vahşetten sonra toplumu derinden sarsan bu konu hakkında siyasi partilerin hiçbirinden yeteri kadar hassasiyet görülemedi. Birincil görevi bizlerin güven dolu bir ortamda yaşamamız için gerekenleri temin etmek olan; bunun için yaptırımlar, planlamalar yapması gereken merciler halkın tepkisinden sonra 5 kez üst üste suç işleyen kişilerin cezai işleme tabi tutulacağı kararına anca varabildiler. Mevcut sorunlar açık bir şekilde günbegün kendisini gösterirken, bu durum olaylar yaşandıkça ve halkın nabzına göre şerbet vererek halledilecek meseleler değildir.

Yine her kadın cinayetinde gündeme gelen suçta caydırıcılık konusuna da değinmek istiyorum. Evet, kesinlikle katil ya da katil zanlılarına uygulanacak yaptırım caydırıcılık konusunda önemli bir adımdır ancak Ayşenur Halil, İkbal Uzuner cinayetlerine baktığımızda katil hem madde bağımlısı hem de psikolojik hatta psikopatolojik problemleri olan bir profil. Bu durum ihmaller noktasında sadece suçta uygulanan yaptırımın geçersizliği dışında daha kapsamlı problemlere de işaret etmekte. En önce ihmallere çözüm bulabilecek siyasi makamların kadın hakları, feminizm konusunda gaflarına değil en etkin şekilde harekete geçmelerine ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu çerçevede İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar imzalanması ve etkin uygulanması doğrultusunda mücadeleler de çok önemlidir çünkü İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kalan herkes için kritik bir meseledir.

İşte tam da bunların birleştiği noktada kadın cinayetleri münferit değil politiktir çünkü tüm bu kanunların, sözleşmelerin uygulanabilirliği konusunda mücadele gösterecek taraf muhalefetken, bu gerekliliğin farkında olarak mücadeleye gerek kalmadan uygulaması gereken tarafsa devlettir. Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner isimleri diğer kadın cinayetlerinde olduğu gibi aklımıza kazınan isimler olmaktan öteye geçmelidir. Her türlü ihmal bir sonraki suçu doğurur, her türlü umursamazlık bir sonraki kadın cinayetinin önünü açar.

İstanbul Üniversitesi’nden bir kadın öğrenci

Yorumlar kapalıdır.