25 Kasım: Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü
2023 yılında dünyada her 10 dakikada bir kadın öldürüldü. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi tarafından yayımlanan yıllık rapora göre, bu kadın cinayetlerinin failleri partnerler, eski partnerler ya da bir aile üyesiydi. Araştırmaya göre şu anda 3 milyondan fazla kız çocuğu ve 736 milyon kadın -neredeyse her dört kadından biri- hayatlarında en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete uğruyor. Kapitalist ve patriyarkal sistemde, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet yapısaldır. Bu nedenle, en uç ifadesi kadın cinayetleri ve diğer nefret suçları olan bu musibete son verecek kamu politikalarının olmamasının sonuçlarından en çok zarar görenler, emekçi ve halk kesimlerinden kadınlar ve lgbti+lardır.
Her 25 Kasım’da yaptığımız gibi, bu yıl da 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’ndeki Trujillo rejimi tarafından vahşice katledilen Minerva, Patria ve María Teresa Mirabal kız kardeşlerin anısına, patriyarkal şiddete karşı sesimizi yükseltiyoruz. Mirabal kız kardeşler, kadın oldukları ve diktatoryal bir hükümetin baskılarıyla yüzleşmeye cesaret ettikleri için özellikle gaddarca idam edildiler. 25 Kasım’da, bizi yoksulların en yoksulu olmaya mahkûm eden ve yoksulluğun kadınlaşmasını derinleştiren kemer sıkma planlarıyla hükümetler tarafından uygulananlar başta olmak toplumsal cinsiyete dayalı her türlü şiddete karşı mücadelede Mirabal kız kardeşlerin bize güç veren mücadelelerini ve isyanlarını anıyoruz.
Birçok Karayip ülkesinde zorunlu göç büyük ölçüde, özellikle ABD ve Avrupa olmak üzere göç ettikleri ülkelerde aşırı sömürüye, dışlanmaya ve ırkçılığa maruz kalan kadın işçilerden oluşmakta. Bu kadınlar insan kaçakçılığı ve göçmenlere yönelik zulüm politikalarıyla karşı karşıya. Dominik Cumhuriyeti’nde Haitili ve Haiti kökenli Dominikli kadın işçiler, özellikle de hamile kadınlar, göçmen kadınların sağlık sistemi üzerindeki sözde bütçe yükü ve “rahim istilası” gibi komplo teorilerini kullanan hükümetin sistematik nefret kampanyalarının hedefi oldular. Kadınlara baskıcı bir saldırı yapan hükümet, hamile kadınları ve kucağında bebeği olan kadınları keyfi olarak gözaltına almak için hastanelere baskıcı ajanlar gönderecek kadar ileri gitti. Göçmen işçileri terörize etmeyi amaçlayan bu toplu sınır dışı etme politikasının bir parçası da asker ve polis tarafından uygulanan cinsel şiddet.
Meksika’da ilk defa bir kadın başkan olmasına rağmen, feminist hareket bağımsızlığını koruyor ve sokaklarda kalmaya devam ediyor. Çünkü burjuva ve patriyarkal olmaya devam eden bir hükümet altında kadınların haklarının garantisi yok. Her gün neredeyse 12 kadın öldürülüyor, kadınlar zorla kaybediliyor ve birçok eyalette kürtaj hâlâ suç sayılıyor.
Panama’da şu anda IMF, diğer uluslararası mali kurumlar ve %100 patron hükümeti olan Mulino hükümeti, Sosyal Güvenlik Fonuna son bir saldırı yapmayı ve emeklilik yaşını kadınlar için 57’den 60’a, erkekler için 62’den 65’e çıkarmayı planlıyor. Panamalı kadınlar, işçi sınıfı ve halkın geri kalanıyla birlikte mücadele etmek için sokağa çıktı.
Brezilya’da Lula-Alkmin’in geniş cephe hükümeti, bankacılara para garantisi vermek için Kadın Bakanlığı bütçesinin yüzde 17,6’sını kesti. Diğer yandan tüm ülkede erkek şiddeti artmakta. Aynı zamanda, aşırı sağ, üreme haklarımıza saldırma politikasını sürdürmekte. Yaşamın döllenmeden itibaren dokunulmaz olduğunu ifade eden ve dolayısıyla, tecavüz vakalarında olduğu gibi yasal olanlar da dahil her türlü durumda kürtajın yasaklanması anlamına gelen Anayasa Değişikliği Projesi 164’ü (PEC-164) onaylama girişimi, bu saldırılardan biri.
Venezuela’da seçim sonrası baskıcı ortam, terörizm ve nefret suçlarıyla haksız yere suçlanan 70’ten fazla kadının ve gençlerin özgürlüğü için kadınların verdiği mücadelenin başlıca gündemi. Hükümetin baskılarına karşı örgütlenen ve seferber olan aile bireyleri çoğu zaman, her zaman en ağır yükü taşıyan emekçi kadınlar oluyor. Hapsedilen kadınlar korkunç koşullara maruz kalırken, cinsel taciz ve şiddete de maruz kalıyorlar.
Türkiye’de her gün kadınlar ve çocuklar öldürülürken erkek şiddetini bir asayiş sorunu olarak ele alan, erkek şiddeti ile mücadeleyi programına almayan; bunun yerine aile odaklı politikalar geliştiren, kadınların nasıl doğuracağına ilişkin kampanyalar düzenleyen rejimin karşısında kadınların mücadelesi sürüyor.
İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) olarak, soykırımcı İsrail devleti tarafından özellikle saldırıya uğrayan ve öldürülen Filistinli kadınlar için ses çıkarıyoruz. 12 yaşından büyük kız çocuklarının kamusal yaşamda ve okullarda bulunmasını kararnameyle yasaklayan Taliban rejimine karşı mücadele eden Afgan kadınlarla dayanışma içindeyiz. Donald Trump’ın özellikle yoksul kadınlara zarar veren, göçmenlere yönelik toplu sınır dışı etme planını uygulamak için olağanüstü hal ve orduyu kullanma tehdidinde bulunan açıklamalarını kınıyoruz. Ayrıca binlerce kadın yoldaşımızı daha da güvencesizliğe mahkûm eden Avrupa Göç Paktı’nı da aynı şekilde kınıyoruz.
Bu 25 Kasım’da, en çok işçi sınıfından ve halk kesimlerinden kadınlara ve lgbti+lara saldıran patriyarkal ve kapitalist şiddete karşı taleplerimizi dile getirelim. Ortak çığlığımız duyulsun: Erkek şiddetine son! Bir kişi daha eksilmeyeceğiz! Hükümetler erkek şiddetinden sorumludur!
İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE)
Yorumlar kapalıdır.