Kronik sorunlara sınıfçı yanıtlar

Türkiye’nin son on yılına damgasını vuran kronik sorunlar ve temel sorular, çeşitli kesintilere ve farklı biçimler almalarına rağmen, ülkenin ana siyasi gündemlerini oluşturmaya devam ediyor. Bahçeli’nin Öcalan hakkındaki açıklaması sonrasında Kürt meselesine ilişkin olarak “Erdoğan yönetimi çözümün bir parçası olabilir mi?” sorusu bir kez daha tartışılmaya başladı. Öte yandan, CHP lideri Özel’in Erdoğan’a yönelik siyasi jestlerinin ardından “Saray meşru bir siyasi aktör müdür?” sorusu özellikle düzen muhalefeti içerisinde yeniden güncel bir başlık haline geldi. Sosyalist hareket içerisindeyse Tek Adam rejimine karşı mücadele ile ekonomik taleplere ilişkin mücadele arasındaki bağlantının nasıl kurulması gerektiği yakıcı bir başlık olmayı sürdürüyor.

Erdoğan yönetimi belki de tarihinin en zayıf döneminden geçiyor. Ekonomik yıkımın, yolsuzluk ve çürümenin vardığı boyut oy desteğinde de yansımasını buluyor. İktidarın yerel seçimlerde aldığı büyük darbenin ardından kamuoyu anketlerinde Erdoğan’a yönelik destek, muhalefet adaylarının gerisinde görünüyor. Dahası, iktidar ortakları AKP ve MHP arasındaki gerilimin nabzı, Sinan Ateş ve Bora Kaplan davalarında olduğu gibi, mahkeme koridorlarında ölçülüyor. Yine de, bütün bu gelişmeler, Cumhur İttifakı’nın siyasi yenilgisi için yeterli koşulları oluşturmuyor.

Erdoğan yönetiminin siyasi ömrünün istisnai uzunluğunun ana nedeni, başka pek çok faktörün yanı sıra, iktidarı yitirmemek için ne pahasına olursa olsun elindeki imkânları kullanmaktan çekinmemesi ve tüm olası riskleri göze alabilmesi oldu. En büyük şansı ise muhalefet güçlerinin iktidarın yenilgisi için tutarlı bir siyasi stratejiden ve bunun tüm sonuçlarıyla yüzleşmeye hazır bir siyasi iradeden yoksun olmasıydı. Erdoğan yönetimi şimdi bu özgüvenle ve devlet aygıtının tüm imkânlarını sömürerek yeniden “oyun kurma”, siyasi inisiyatifi kaybetmeme çabası içerisinde hamlelerini hayata geçiriyor.

“Terörsüz Türkiye” adı verilen proje altında atılan adımlar yalnızca bu çerçevede bir anlam ifade edebilir. Erdoğan açısından “çözüm süreci” temelde Kürt meselesinin özüne dokunmayan birtakım siyasi tavizlerle, başkanlık sistemi planına Kürt siyasi hareketini eklemleyebilmekti. “Seni başkan yaptırmayacağız!” çıkışının bu planı bozmasından on yıl sonra Erdoğan yine aynı hesapla, otokratik rejiminin ömrünü uzatabilmek için Kürt siyasi hareketini içermeye çalışıyor.

Erdoğan’ın bir diğer hamlesi, düzen muhalefetini pasifize etmek üzerine kurulu. Yerel seçim yenilgisinin ardından, “yumuşama” olarak ifade ettiği adımlar bir yandan yeniden toparlanma için ihtiyaç duyduğu zaman için muhalefeti oyalarken, diğer yandan Saray’ın biçimsel de olsa reddedilen meşruiyeti CHP tarafından resmen tanınmış oldu. Bu süreçte, Özel yönetiminin ne siyasi ne de ekonomik alanda rejimin yumuşak karnına dokunan muhalefeti, Saray’a yenilgi psikolojisinden çıkış ve yeniden temel belirleyici siyasi aktör olmak için gerekli zamanı altın tepside sundu.

Bütün bu süreçte, düzen siyasetinin çürümüşlüğü ve çıkmazlarının ötesinde, emek eksenli, sınıfçı bir siyasi alternatifin eksikliği temel belirleyen olmaya devam ediyor. Sosyalist hareketin çoğunluğu 2023 ve 2024 seçimlerinde iyi bir sınav vermedi. Tek Adam rejiminden kopuşu düzen muhalefetinin önderliğine emanet eden siyasi strateji, sosyalist hareket içerisinde hayal kırıklığı, pasifizasyon ve yeni bölünmelerle sonuçlandı. Ekonomik yıkımın bu denli derinleştiği, işçi mücadelelerinin filizlenmeye başladığı, taban basıncıyla sendikal önderliklerin eylemlere giriştiği bu dönemde sosyalist hareketin süregelen dağınıklığı ve sessizliği alarm verici.

Baştaki sorulara geri dönelim. Son on yılın önemli siyasi deneyimlerinin ardından temel sorular halen aynı. Kronik sorunların çözümü ise, her şeyden önce son on yılda yapılan hataların tekrarlanmamasından geçiyor. Bütün bu dönemde yükselttiğimiz sınıfçı yanıtların hiç olmadığı kadar güncel olduğunda ısrar ediyoruz: 1) Saray hiçbir zaman meşru bir siyasi aktör ve herhangi bir çözümün parçası olamaz. 2) Saray rejiminden kopuş düzen muhalefetiyle değil, emek eksenli ve kopuşçu bir siyasi alternatifin önderliğinde gerçekleşebilir. 3) Böylesi bir alternatif, mevcut mücadelelerin birleştirilmesini ve kitlelerin seferberliğini temel alan bir eylem planıyla inşa edilebilir.

Yorumlar kapalıdır.