Soykırımcı Cumhuriyetçilere ve Demokratlara karşı protesto oyu çağrısı

5 Kasım’da dünyanın en büyük emperyalist gücünün siyasi liderinin seçileceği oylama, tam da ABD hükümeti ve uydusu İsrail, Filistin halkına soykırım uygularken gerçekleşecek. Gazze’deki soykırıma karşı seferber olan ve soykırımın adayları Donald Trump ve Kamala Harris’e oy vermeyeceğini açıklayan ABD işçi sınıfı, gençlik hareketi ve Müslüman topluluk aktivistleriyle dayanışma içindeyiz. Antidemokratik ABD seçim sistemi, seçimleri gerici iki partili sisteme zincirlediği için milyonlarca insan, programı ekolojik yıkıma, emperyalist tahakküme ve Filistin halkının soykırımına adanmış iki aday arasında tercih yaparak ehvenişer olanı seçmeye çalışacak. Bizler, seçimleri hem Trump’ın hem de Harris’in temsil ettiği emperyalist politikaları protesto etmek için kullanacak aktivist kutbu güçlendirmenin gerekli olduğuna inanıyoruz. Bunu, bu çürümüş sömürü ve baskı sistemine karşı mücadele etmek için solun, işçi sınıfının ve gençliğin bağımsız bir partisini inşa etme perspektifini koruyarak; Jill Stein, Cornel West ve diğer bağımsız adaylar gibi Demokratların solunda kalan alternatif adaylara eleştirel oy vererek yapabiliriz.

Harris ve Trump, stratejileri farklı olsa da emperyalist ve soykırımcı bir politikanın devamlılığını temsil etmektedirler. Trump aşırı sağcı, fanatik ırkçı, yabancı düşmanı, açıkça faşizan fikirlere sahip ve cinsel istismardan hüküm giymiş bir kadın düşmanı iken Harris, özel hapishane kompleksiyle el ele yoksulluğu kriminalize ederek kariyer yapmış ve Biden’ın soykırımcı hükümetinin parçası olmuş bir liberaldir. Her ikisi de ABD siyasi rejiminde hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin katıldığı ancak Cumhuriyetçilerin daha faşizan eğilimleri olan aşırı muhafazakâr kanadı temsil ettiği geniş kapsamlı bir sağa kayma sürecinin ifadeleridir.

ABD’deki bu sağ eğilimi tersine çevirmek her iki yılda bir Demokratlara oy vererek değil; işçi sınıfını, toplulukları ve öğrenci örgütlerini güçlendirerek, bu hareketlerin bağımsızlığını sağlayarak ve emekçi çoğunluğun çıkarlarının temsilciliğine soyunan bağımsız bir sol siyasi örgütün inşasını başararak mümkün olacaktır. Nihayetinde böylesi bir örgüt burjuvazinin yalnızca Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerine değil, aynı zamanda sendika bürokrasisine ve genellikle Demokrat partinin çıkarlarına hizmet eden bir dizi STK’yı da içeren siyasi aygıtlara karşı da bir denge unsuru haline gelecektir.

Dış politika konusunda Trump ve Harris, ABD emperyalizminin krizine ve zayıflamasına farklı şekillerde yanıt veriyor. Trump tek taraflılık ve ekonomik korumacılık üzerine eğilirken, Harris Avrupalı emperyalist ortaklarla istişare etmeye daha meyilli bir pozisyon almakta. Ancak bu farklılıklar, bombaların ve ekonomik yaptırımların hedefi olan ya da ABD destekli diktatörlükler altında acı çeken uluslar için çoğu durumda hiçbir önem teşkil etmiyor. Çevre politikaları açısından bakıldığında, Trump ekolojik yıkımdan mümkün olan en büyük payı almak için hiç çekinmeden çabalarken, Harris ikiyüzlü konuşmalarla örtbas edilen bir talancılığı ve esaslı değişiklikler anlamına gelmeyen ya da bizi iklim çöküşüne doğru giden rotadan saptırmayan kozmetik önlemleri tercih ediyor. Trump’ın konuşmalarında daha agresif olmasına ve hatta göçmen kökenli Amerikalıların vatandaşlıktan çıkarılmasını önermesine rağmen, her ikisi de göçmenlere zulmetmeye kararlılar.

Bolsonaro, Milei ya da Meloni gibi diğer aşırı sağcılara benzer şekilde Trump da bir diktatörlük kurmak istiyor ancak güçler dengesi bunu yapmasına izin vermiyor. Bugün için burjuvazinin ya da silahlı kuvvetlerin, yüzyıllardır işçi sınıfını ezmek ve sömürmek için kendilerine çok iyi hizmet etmiş olan ABD’deki sınırlı burjuva demokrasisini yok etmeye kararlı önemli bir kesimi bulunmamakta. Ancak Trump aşırı sağcı paramiliter grupların desteğine sahip. Birkaç eyalette küçük farklarla belirlenecek olası bir seçim senaryosu göz önüne alındığında, yenilgiyi reddetmeye yönelik yasal eylemler, 2020’de yaşananlara benzer aşırı sağcı çete eylemleriyle birleşebilir. İşçi sınıfı ve gençlik, seçimi geçersiz kılmaya yönelik herhangi bir girişim karşısında faşistlerle yüzleşmeye hazırlanmalıdır. Bu antifaşist seferberlik, faşistlere karşı seferberliğe karşı çıkan Demokratlara siyasi desteğe veya seçim desteğine bağlı olmadığı sürece daha iyi koşullarda gelişebilir.

Harris’e oy verilmesini savunan bazı liberal ve sosyal demokrat kesimler, Harris’in ve Trump’ın soykırım politikaları arasında önemli bir fark olmadığı için, Filistin meselesinin nasıl oy verileceğine karar vermede önemsiz hale geldiğini savunmaktadır. Bu gerekçenin yanlış olduğuna inanıyoruz. Filistin’deki soykırımı hafife almak konformist ve hatta ırkçı bir tutumdur. ABD emperyalizmine ve Siyonist sömürgeciliğe karşı mücadeleyi derinleştirmeliyiz. Harris’in ve Trump’ın soykırım politikalarına karşı verilecek bir protesto oyu, ikisinden birinin göreve gelmesini engelleyemeyecek olsa bile Filistin halkına destek mücadelesini güçlendirecektir. Milyonların dünyaya net bir mesaj göndermesi önemlidir: soykırımcılarla suç ortaklığına hayır. Seçimlerden sonra da kahraman Filistin direnişini desteklemek, emperyalizmi ve onun Siyonist uydusunu yenilgiye uğratmak için grevleri, üniversite kamplarını, boykotları ve seferberlikleri her türlü araçla güçlendirmeliyiz. Bağımsız adaylara oy vermenin Trump’ın zaferini kolaylaştırdığını iddia eden Harris destekçilerine, Cumhuriyetçilerin nihai zaferinin tek suçlusunun soykırımcı Demokratlar olduğunu, onların suç ortağı olmayı reddeden bizler olmadığımızı söyleyeceğiz.

ABD emperyalizminin iki adayı arasında seçim yapmak zorunda olmadığımız gibi, emperyalist güçler arasındaki anlaşmazlıklarda taraf tutarak kampçılık tuzağına düşmek zorunda da değiliz. ABD, İngiltere, Almanya ve İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımcı saldırganlığına karşı çıkarken aynı zamanda Ukrayna’ya yönelik emperyalist Rus işgaline, Kanaky ve Martinik’teki Fransız emperyalist baskısına, Uygur ve Tibet halklarına yönelik Çin emperyalist baskısına ya da ABD’nin emriyle Haiti’nin askeri işgaline de karşı çıkabiliriz. Bu vakaların her birinde emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı direnişi desteklemek, tutarlı olan tek enternasyonalist tutumdur.

ABD’nin kapitalist ve emperyalist rejimi, 18. yüzyılın sonlarında köle sahibi sınıf tarafından, gerici kırsal kesimin aşırı temsilini ve büyük toprak sahiplerinin üstünlüğünü garanti altına almak üzere tasarlanmıştır. Bu rejim bugün de temel özelliklerini korumaktadır. Seçim kurulunun ve gerici Senato’nun ortadan kaldırılmasını gerektirecek olan “bir kişi, bir oy” demokratik ilkesi gibi mütevazı kazanımların dahi anayasal reformlar yoluyla elde edilmesi imkânsızdır, çünkü bunlar ulaşılamaz bir parlamento çoğunluğunu gerektirecektir. Bu antidemokratik sistemi aşma mücadelesinin bir parçası olarak, merkez sol Yeşil Parti’den Jill Stein’a ya da bağımsız aday Cornel West’e veya Demokrat Parti’nin solundaki diğer bağımsız adaylardan herhangi birine eleştirel oy vererek emperyalist ve soykırımcı adaylara karşı bir protesto oyu kullanabiliriz. Bizim, bu saydığımız adayların hepsiyle büyük politik farklılıklarımız var. Örneğin sosyal medyada güçlü bir varlığa sahip olan Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi adayı Claudia De la Cruz, ABD emperyalizmini eleştiriyor ama aynı zamanda Suriye’deki Esad rejimi gibi kapitalist diktatörlükleri ve hatta Rus ve Çin emperyalizmini destekliyor; “çokkutupluluk” adına emperyalistler arası rekabeti süsleyen bir ideolojiyi benimsiyor. Stein ve West’e gelince, onlar işçi sınıfı ve gençliğe dayanan bağımsız, sosyalist ve enternasyonalist bir antikapitalist parti ya da hareket inşa etmeye, bir işçi hükümeti perspektifi ve işçi demokrasisine dayanan bir sosyalizm için mücadele etmeye niyetli değiller. Bu temel farklılıklara sahip olsak da, saydığımız isimlerin bağımsız adaylıklarının protesto oyları için bir kanal olabileceğini düşünüyoruz.

NATO’nun lağvedilmesi, soykırımcı İsrail devletine desteğin kesilmesi, Küba’ya yönelik yaptırımların son bulması ve Guantanamo’nun kapatılması, yarısömürge ülkelerin borçlarının silinmesi gibi bazı önerileri konusunda Stein ve West ile hemfikiriz. Ayrıca büyük servet sahiplerine uygulanacak bir vergi ile asgari ücretin saat başına 25 dolara çıkarılması, insan onuruna yaraşır konutların garanti altına alınması ve vahşi emlak spekülasyonunun sona erdirilmesi, öğrenci borçlarının silinmesi, enerji şirketlerinin kamulaştırılması ve diğer tedbirler konusunda da hemfikiriz.

Bu eleştirel oylar seçimlerden sonra da karşılaşmaya devam edeceğimiz zorluklara karşı mücadele eden, büyüyen grevlere katılan, Filistin ile dayanışma içinde olan ve siyahların ırkçılığa ve polis şiddetine karşı mücadelesinde yer alanların siyasi kutbu güçlendirmeye yardımcı olabilir. Seçimleri kim kazanırsa kazansın bir yandan ciddi sosyoekolojik krizin ve muazzam eşitsizliğin bir yandan da halk mücadelelerinin geliştiği ve derinleştiği bu süreç; ırkçılık ve faşizm karşıtı, çevreci ve feminist yeni kuşak öncülerin bir araya gelebileceği bir işçi sınıfı partisini inşa etme görevini önümüze koymaktadır.

Sosyalist Çekirdek (Socialist Core), İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) Sempatizanı

31 Ekim 2024

Yorumlar kapalıdır.