Manisa’da BYD yatırımı: fırsat mı tehdit mi?
BYD (Build Your Dreams), Çinli elektronik otomotiv devi Manisa’da fabrika açıyor. 2026’da üretime geçmesi planlanan fabrikayı pek çok işçi bir fırsat kapısı gibi adeta yolunu gözlüyor. Yeni istihdam olanakları, kurumsal düzeyde üretim, hem bölgeye yapılacak yatırım hem uluslararası ilişkiler bağlamında ortalığa doldurulan haberler bu fırsat algısının gelişmesine sebep oldu. Peki bu ne kadar ve kimin için doğru?
Faaliyetine yeniden doldurulabilir batarya-pil üretimi ile başlayan BYD, kat ettiği gelişimler ile önce sektör öncülerinin elektrikli modellerine batarya, sonralarda elektrikli arabanın tamamını üretmeye başladı. Şirketin elektrikli otobüs, kamyon ve özel araçlar gibi geniş ürün yelpazesinin yanı sıra geliştirdikleri batarya teknolojisi ile diğer üreticilere sunduğu tedarik, sektörde önemli bir oyuncu haline gelmesini sağladı. Öyle ki, geleneksel sektör öncülerini endişelendirip birtakım önlemler almaya itti. BYD’ye sunulan devlet teşvikleri, ucuz işgücü ve düşük maliyetle rekabet edemeyeceğini söyleyen Avrupalı otomotiv üreticileri; elbette ki şikâyet ettiklerinden farklı bir konumda değiller. Yine de dünya ekonomisinin yüzde 10’unu kaplayan bu sektörde kimse kâr kaybı yaşamak istemiyor. Avrupa’da Çin malı elektrikli arabalara tüm bu nedenlerden ötürü yüzde 40 ek vergi getirildi.
Bu önlemler BYD’nin yükselişini uzun vadede etkilemese de yeni oyunlar kurmasını zorunlu kılıyor. Çin burjuvazisi ve BYD’nin, elektrikli araç üretiminin Çin’de kalması konusunda muhafazakâr bir tutumu olsa da AB-ABD yaptırımlarına karşı basamak görevi görecek proje veya yatırım anlaşmalarına ihtiyacı var. Çin dışında aktif bir üretimi bulunmuyor ama Türkiye, Meksika gibi ülkelerde yakında üretime geçmeyi planlıyor. Özetle büyük pazarların kıyılarına tezgâh atıyor diyebiliriz.
Türk burjuvazisi ise bu gelişi dört gözle bekliyor. Fabrikanın açılacağı Manisa’da büyükşehir belediye başkanı Ferdi Zeyrek Çin’den gelecek 2500 işçi ve aileleri için Çin mahallesi kurulacağını duyurdu. Bu süreci bizzat yöneteceğini söyleyen belediye başkanının heyecanı gazete haberlerinden belli oluyor. Öte yandan sağlanan imtiyazlar zaten Türk burjuvazisinin çıkmazlarını gözler önüne seriyor. Öyle ki gümrük vergisi muafiyeti, yatırım teşvikleri; rejimin “medarı iftiharı” olan TOGG’un geleceğini riske atmak pahasına verildi. Dünyadaki ekonomik daralmanın en ağır yükünü çeken ülkelerden biri olan Türkiye, para gelsin de nasıl gelirse gelsin politikası uyguluyor. Peki kurtuluş edasıyla beklediğimiz fabrika biz işçiler için ne anlama geliyor?
Öncelikle bölgeye yapılacak yatırım ve yeni iş sahalarının açılması ekonomik bir büyümeye sebep olacak. Fakat bu büyümeden biz işçiler pek faydalanamayacağız. Türk burjuvazisinin özel imtiyazlarına sahip bu şirket bizlere güvenceli ve dolgun ücretli bir hayat sunmaya gelmiyor. Aksine, o koca nüfusa rağmen Çin’den daha fazla kâr için ucuz emek gücümüzü sömürmeye geliyor. Dikkat edilmesi gerekense dolaylı yoldan 30 bin insanın dahil olacağı üretime “en kötü, asgari ücretle çalışabileceğimiz bir fabrika daha” diye bakamayız. Bölgede yaratacağı ekonomik büyüme ücretlerimiz dışında her şeyin fiyatının artmasına neden olacak. Manisa’nın en temel sorunlarından olan barınma sorunu artacak. Kaynaklara ulaşımımız kısıtlanacak. Düşük ücret ve yüksek kiralarla boğuşan Manisa işçi sınıfının krizi daha da derinleşecek.
Sırtımıza basarak atlatmayı düşündükleri bu krizi doğrularak, mücadele ederek, örgütlenerek atlatmak bizler için tek gerçekçi çözüm. Tıpkı diğer fabrikalarda olduğu gibi BYD’de de önümüzdeki asli görev, işçilerin tabandan örgütlülüğünü ve mücadele birliğini sağlamak olacak. BYD yönetimi sendika düşmanı bir tutum sergileyebilir veya bir sarı sendikayla anlaşarak işçileri denetim altında tutmaya çalışabilir. Her iki durumda da patronun amacı işçileri düşük ücretlere ve güvencesiz çalışma koşullarına mahkûm etmek olacak.
Sınıf mücadelesinin kazanımları beraber düşünülmelidir ve cevabı politik mücadeleden geçer. Günü kurtaran cevaplar yerine işçi sınıfı, işyerlerinde komitelerini inşa ederek, sendikal demokrasi için mücadele ederek ve bu yolla var olan bütün ücret mücadelelerini bir araya getirmeli ve ortak bir program etrafında hayatlarımıza yönelik saldırılara karşı birleşmelidir. Alım gücünün düşüşüne karşı ücretlerin gerçek enflasyon oranında her üç ayda bir artırılması; bu örnekte de gördüğümüz gibi kaynaklarımızın burjuvazinin ortak çıkarları doğrultusunda başkalarına peşkeş çekilmemesi; ne bizlere sorularak alınmış ne de bizler için harcanmış olan dış borçların bizlere ödetilmemesi gibi hususlarda bir program geliştirebilir ve bu programın etrafında örgütlenebilirsek ancak gerçek bir kazanıma ulaşabiliriz. Bizleri Çin’den gelecek olan bir fabrika kurtarmaz, bizleri kurtaracak olan yine kendi kollarımızdır.
Yorumlar kapalıdır.