Polonez işçilerinin direnişi: emek ve özgürlük için bir çağrı

Polonez işçilerinin 150 günü aşan mücadelesi, yalnızca onların hikâyesi değil. Bu, Türkiye’de emekçi halktan kadınlara, gençlerden farklı toplumsal kesimlere kadar herkesin maruz kaldığı baskıların, engellemelerin ve hak ihlallerinin bir özeti gibi. Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten çıkarılan Polonez işçileri, Anayasa’nın tanıdığı sendikalaşma hakkını kullanmaya çalıştıkları anda, bu hakkın kâğıt üstünde kaldığını tecrübe ettiler.

Anayasa’nın 51. maddesi, çalışanlara sendikalaşma hakkı tanır. Ancak Polonez işçilerinin başına gelenler, bu hakkın gerçek hayatta nasıl çiğnendiğini açıkça ortaya koyuyor. İşverenin işçileri işten çıkarması ve sendikalaşma hakkını yok sayması bir yana, devletin tavrı daha da dikkat çekiciydi. Polis, işçilerin eylemlerini bastırmak için seferber oldu. Eylem alanlarının kısıtlanması, zaman zaman gözaltılar, yıldırmalar… Onlarca görüşme ve müzakereye rağmen sonuç alamayan işçiler, aylar sonra Ankara’ya doğru yürüyüş başlattığında yollar polis barikatlarıyla kesildi. İşçilerin geceyi geçirmek için soğukta çadır kurmalarına bile izin verilmedi. Devlet, her zaman olduğu gibi işverenin yanındaydı.

Bu durum yalnızca Polonez işçilerinin değil, sendikalaşmaya çalışan tüm işçi sınıfının ortak bir sorunu: Bugün Polonez işçilerinin sendikalaşma hakkı engelleniyor, ama zaten on yıllardır işten çıkarmalar ve işkolu değişiklikleri gibi yöntemlerle sendikalaşma engelleniyor, ne olduğu belirsiz kamu düzeni gerekçesiyle grevler yasaklanıyor.

Tıpkı gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi… Kadınlar yaşam hakları için sokağa çıktığında, gençler eğitim ve gelecek hakkı için yürüdüğünde, köylüler topraklarını savunduğunda aynı barikatlar, aynı yasaklar devreye giriyor. Polonez işçilerinin deneyimleri, bu yüzden tüm işçi sınıfının ve toplumsal hareketlerin ortak deneyimi.

Türkiye’de yıllardır bir “yeni anayasa” tartışması sürüyor. Ama bu tartışma, bugüne kadar özgürlüklerden ve emekten yana bir çözüm üretmedi. Tam tersine, anayasada yapılan her değişiklik adım adım, emekçi halkın özgürlüklerinin aleyhine olacak şekilde daha baskıcı bir rejimin inşasına hizmet etti.

Bugün bu ülkede bir anayasadan bahsedilecekse bu anayasa, işçilerin sendikalaştığı için işten çıkarılmamalarını, toplumun hiçbir kesiminin izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenledikleri gerekçesiyle barikatlarla engellenip gözaltına alınmamasını ve meşru grevlerin ipe sapa gelmez sebeplerle yasaklanmamasını güvence altına almalıdır.

Türkiye’nin ihtiyacı işçilerin haklarını güvence altına alan, kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerini kabul eden, herkesin onurlu bir yaşam sürebilmesini sağlayan bir toplumsal düzenin temelini oluşturacak emekten ve özgürlükten yana bir anayasadır.

Bu nedenle Polonez işçilerinin direnişi sadece bir fabrika önünde kalmıyor; tüm topluma bir çağrı yapıyor: Özgürlüklerimizi kazanmak ve korumak için birlikte hareket etmeli, bu talepleri yok sayanlara karşı örgütlü bir irade göstermeliyiz. Bugün Polonez işçilerinin yaşadıkları, yarın başka bir yerde başka bir isimle karşımıza çıkacaktır. Ama mücadele devam ettiği sürece umut da devam edecektir.

Yorumlar kapalıdır.